1.1.24

Hatırla

Sabahattin Gencal- Nurhayat Gencal

 

(24. 01. 2016'da vefat eden 
rahmetli eşimle son yılbaşım)

    2016’nın ilk dakikaları...

           Ardına dönüp bakmadan hızla geçen zamanın 31 Aralık 2015 Perşembe gününden 01 Ocak 2016 Cuma gününe geçtiği anlar...

           Hatırla...

          52 yıldır aynı yastığa baş koyduğum, acı ve tatlı günlerimizi paylaştığım vefakâr, fedakâr sevgili eşim Nurhayat elimi tuttu, parmaklarımız, her zamanki gibi kenetlenince “Hatırla...”dedi bana.

Hatırla kelimesinden sonra konuşmasına devam etti. Eğer devam etmeyip bir solukluk olsun sussaydı bu ara anda bazı çağrışımlar yapabilirdim. Örneğin:

           Hatırla sevgilim o mesut geceyi

           Çamların altında verdiğin bûseyi... güftesini Ya da;

           Hatırla Sevgili o eski günleri

           Çocuklar gibi

           Efkâr mektubudur aşkın sözsüz okunur

           Yalan dünya dört mevsimde bir bahar olur... şiirini ya da başka bambaşka anılarımızı hatırlayabilirdim; ama hasta eşim devam etti:

         “Bir dahaki sene bu anı hatırla ve ruhuma Yasin oku, dua oku, hayırla an...” Yukarıda verdiğimiz örnekler Nihavent makamındandı. Yani Nihaventten Yasin’i Şerife geçtik.

         Allah sağlıklar ve hayırlı uzun ömürler versin; eşim cilt kanseri olduğu 1986’dan beri hep ölümden söz eder. 7 ameliyat geçirdi, birçok kez de hastaneye yattı. Bu dönemlerinde ölümden söz ederdi.                  

    Bir ara not yazayım: Eşim ölüm teması işler; ama ölümden korkmaz. Öteki dünya için hazırlanıp durur. Yeri gelmişken şunu ekleyeyim: Eşim ölümden korkmaz, ama öldükten sonra benim evlenme ihtimalinden korkar. Derler ya “Ölmekten değil, seni kaybetmekten korkarım...” Eşim, zaman zaman “Ben ölünce evlenirsen, gelir seni boğarım.” der. Onu anlıyorum, çünkü ben çok daha fazla kıskancım.

        Eşimin bu dünyada eşi görülmüş müdür bilemem. Her an ölecekmiş gibidir, ama hiçbir zaman neşesini, umudunu kaybetmez. Bir odadan bir odaya köşelere tutuna tutuna gider; ama doktorun önerdiği baston kullanmaz. Ağrılar, sızılar onu işinden de düzeninden de alıkoyamaz. Bu konuyu çokça işledim, yine tekrar edeyim O bir saat gibidir. Her işini tam zamanında, en güzel, en düzenli biçimde yapmadan rahat edemez... 

        Sevgili eşim zaman zaman “Bu anı hatırla.” demiştir bana. Ama bu kez deyişi biraz farklıydı. Onun için Allah’tan hayırlı uzun ömürler dilemekten başka bir şey diyemedim ona.

        Sözünü ettiğimiz “anı” yani yılbaşını nasıl geçirdiğimizi, Allah ömür verirse gelecek sene de, sonraki seneler de hatırlamak için bu notları yazma gereği duydum.

        Yılbaşı gecemiz diğer gecelerden biraz daha farklıydı. Farklıydı derken yanlış anlamalara meydan vermiş olmayalım. Nurhayat, televizyonlarda dinlediği vaizlerden etkilendiği için hemen hemen her gece yaptığı hazırlığı yapmadı, ilâç altı için bazı şeyler atıştırdık o kadar.

             Biz her gece yatakta televizyon izleriz. Oturma odasında da televizyon var; ama eşim bacaklarını sarkıtamadığı için zorunlu olarak yatakta oturur. Yatsıya kadar yatak örtüsü üzerinde, yatsıdan sonra yorgan altında.                                                  

        Yeri gelmişken söyleyeyim, çıkmakta zorlandığı yüksekçe yatağımız adeta büyük bir masa gibidir. Bu masada yemek yeriz, bu masada oyun oynarız. Eşim yatakta oturur, ben de yatağın kenarındaki bir sandalyede. Eşimin oyun merakını defalarca yazmıştım ya tekrar edeyim günde 2-3 defa oyun oynarız. Oyun tek eğlencemiz nerdeyse. Tabii oyunu eğlenceye çeviren eşimin oyun esnasındaki şakalarıdır. Bin türlü şakası var. Daha evlenmeden önceki oyunlarımızda beni yenince tüylerimi yolar gibi yapar ve havaya uçururdu. Şimdilerde de el kol hareketleri yaparak beni güldürmeye çalışıyor. Söylemem ne derece doğru bilemem ben çok az gülen biriyim. Eşim ise her durumda gülebilen, şaka yapabilen biridir. Yine bir ara söz daha:

        Büyük oğlumuz Fuat, başka deyişle koç gibi doğduğu için Koçum dediğimiz Fuat, eşimin sırdaşı gibi. Fuat’tan 6 yaş küçük oğlumuz Ahmet de  daha küçük doğduğu için Serçe'mizdir. Biz hep takma isimlerle birbirimize hitap ederiz: Serçe'mizin çocuğu olmadı. Koç'umuzun ikizi var. Birine Küçük Koçum deriz, diğerine de Bülbülüm. Biri 3 yaşında, biri de bir haftalıkken ölen kızlarımız vardı. Bunların sevgileri Bülbüle... Bülbül bunu anlayacak yetenektedir, eminiz ki bir gün bizlere karşı sevgisini bülbül gibi şakıyacak. Eşim benim Nuruşum, ben Onun Seboşuyum...

 

           Seboşla Nuruş 2016’ya Başiskele’deki evlerinde yalnız olarak girerler.

        Birden üçüncü ağızdan yazmaya başladım. Gerçekten, ben beceremiyorum üçüncü biri hayatımızı yazsa daha güzel olurdu. Güzel ne kelime efsane olurdu.

        Yılbaşı gecesinden başladık, bu geceyi anlatmadan neler yazdım neler... Bunları geçerek yılbaşına dönelim. Bu yazıyı yılbaşından iki gün sonra yazıyorum. Olsun, televizyonlar da yılbaşı programlarını daha sonraları özetle vermiyorlar mı?

        Bu yazıyı yazacağımı eşime söyledim. O da “Şunu da yaz bunu da yaz .”dedi. Ve de içinden ne geçirdiyse gözyaşlarını akıttı. Nasıl olduğumu anlatamam. Bereket gözyaşları anlık. Birkaç dakika sonra neşe veriyor bana.

        “Biz hayatımızı yazıyor değiliz kaldı ki çeşitli vesilelerle çokça yazdık.” diyorum. “Olsun” diyor ve ekliyor “Belki de son yazımız...” Allah uzun ömürler versin. İnsan bu duygularla yazabilir mi?

        Bir türlü yılbaşına giremiyoruz. Yine geriye dönüyoruz.

        30 Aralık 2015’te Kocaeli Tıp Fakültesi’ne gittik. Dekan Prof. Dr. Zafer Utkan Bey çok iyi karşıladı bizi. Nurhayat’ı son on sene içinde üç defa ameliyat etti, her seferinde de çok iyi karşıladı bizi. Allah ondan da tüm doktorlardan da razı olsun. Muayeneden sonra ilâç verdi, bazı tavsiyelerde bulundu ve 6 ay sonra kontrola gelmemizi istedi. Doktorla vedalaşır gibiydi eşim. Eşime teyze diyen, anam gibidir diyen doktorumuzun “6 ay sonra gelin.” sözünü eşim 6 ay ömrüm kaldı, diye yorumluyor. Bu da ayrı bir hastalık. Yılbaşına bu duygularla girdik.

 

           Yatsı namazından sonra yorganın altına girdik. Televizyonda gezindikten sonra O ses Türkiye Özel’de meşhurlardan şarkılar dinlemeye başladık. Nurhayat hepsinden çok daha güzel şarkı söyler. Onun şarkı arşivi çok zengindir. Çoğu zaman bana sitem eder “Beni körelttin.” der. Belki öyle oldu; ama neden acaba? Nedenini anlatmadan benim müzik kültürümün sıfır olduğunu söyleyeyim. Bir şarkı, bir türkü bile söyleyemem; ama müzik dinleyince hayallere dalarım. Bu müziği nerede dinledim, kimden dinledim, kimlerle dinledim, nasıl etkilendim vb. gibi birçok şey aklıma gelir. Örneğin Yeşil Kurbağalar türküsünü dinleyince, taa 1960 yılına, Ordu’nun Perşembe’sine giderim.

    Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu’ndaki izci arkadaşlarımla Perşembe İlköğretmen Okulu'na kampa gelmiştik. Perşembeli öğrenciler güzel şarkılar, türküler söylüyorlardı. Bunlardan biri de Yeşil Kurbağalardı. Perşembe’yi çok sevmiştim. Allah’tan 1964 yılında Perşembe Ortaokulu’na verildim. Dere kenarındaki evimizin balkonundan kurbağa seslerini de dinledik. 

           Demem o ki şarkılar bir yerlere götürür insanı, belki bunun için Nurhayat şarkı mırıldanınca neler hissettiğini sorardım. İşte bu sorularımdan sebep şarkı mırıldanmayı bıraktı. İyi oldu, onun şarkılarda kaybolmasını bir an için bile yanımdan ayrılmasını istemem. Gerçekten zorunlu olmadıkça birbirimizin yanından ayrılmayız. El ele gönül gönüle günlerimizi geçiriyoruz.

 

           Yatsıdan sonra televizyon izlerken uyuyuverir Nurhayat. Bir saat uyur uyumaz, bir daha sabah namazından sonra uyur. Yani uykusuzluk rahatsızlığı da var. Ama o bunu sıkıntı yapmaz abdestini alır zikrini eda eder.

          Yılbaşı gecesi de uyudu Nurhayat. O uyuyunca ben de cep telefonuyla internete girerek makale okumaya başladım. Bir müddet sonra uyandı ve tekrar televizyonu açtırdı. Televizyon izlerken biraz sonra elime tuttu, parmaklarımız kenetlendi ve “Bu anı hatırla...”dedi.

         Hatırla...

   “Hatırla” belki son sözümüzdür, ayrılsak da sevgimiz ölümsüzdür.

             Sabahattin GENCAL, Başiskele-Kocaeli, Ocak 2016

            __________________

(Gencal, Sabahattin, Dünya Labiredinde Ben / Biz, s. 329, 

Cinius Yayınları, İst.2018)