Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü; vefatının 85'nci yıldönümünde rahmet ve minnetle
anacağız.
10 Kasım Atatürk'ü anma günü ve
Atatürk haftası (10-16 Kasım) etkinliklerinde Atatürk sadece anılmayacak;
Atatürk’ü anlama çalışmaları yapılacaktır. Daha doğrusu bizim isteğimiz,
umudumuz budur: Atatürk’ü ve düşüncelerini iyice anlamalı ve uygulamaya
çalışmalıdır.
“Atatürk’ü bugüne dek anlayamadık mı?”
sorusuyla karşılaşabiliriz. Evet, bazılarımız hâlâ onu anlamış değiliz.
Anlayabilseydik Anayasamızın 2. Maddesini içimize sindirirdik:
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk devletidir.”
Peki, insan haklarına saygılı mıyız? Öyle
bir garabet ki, AYM birileri için HAK İHLALİ kararı veriyor. Mahkemeler bile
bunu tanımıyor. Bir devlet görevlisinin “AYM’ne saygı duymuyorum.” sözlerini
hâlâ unutamazken hiç beklenmedik biçimde mahkemelerin AYM kararına uymaması ile
karşılaşıyoruz.
“Yargılamanın
Yenilenmesi Kararı
Bireysel başvuru
incelemesinin bir mahkeme kararına ilişkin olması ve Anayasa Mahkemesi
Bölümlerinin de esastan yaptığı inceleme sonucunda bir hakkın veya özgürlüğün
ihlal edildiğine kanaat getirmesi durumunda, kural olarak yargılamanın
yenilenmesi kararı verilir (6216 s. Kanun 50/2). Bu karar sonucunda ihlale
neden olan mahkeme kararının ve bunun neden olduğu sonuçların bertaraf edilmesi
için, dosya ihlal neticesini doğuran kararı veren mahkemeye tevdi edilir.
Mahkeme de yeniden yargılama yaparak ihlal neticesini bertaraf eder. Böyle bir
durumda yeniden yargılamayı yapacak olan mahkemenin mümkünse dosya üzerinden
karar vermesi ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (6216 s. Kanun
50/2). Ancak ihlalin sonuçlarının dosya üzerinden bertaraf edilmesi mümkün
değilse, o zaman mahkemenin duruşma açması da mümkündür.1”
Mahkeme, ihlalin sonuçlarını dosya
üzerinden bertaraf edemedi, bu anlaşılabilir. O zaman mahkemenin duruşma açması
da mümkünken, dosya neden Yargıtay’a havale ediliyor? Her halde bir sebebi
vardır. Ama bizim aklımız kesmiyor. Peki, Yargıtay, 1982 Anayasasının 153. maddesine
neden uymaz? “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede
hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlar.” Allah
Allah, yoruma açık olmayan bu maddeye rağmen...
“Yargıtay 3'üncü Dairesi, AYM üyeleri
hakkında "Anayasa hükümlerini ihlal ettikleri ve kendilerine verilen yetki
sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak, hak ihlalinin kabulü yönünde oy
kullandıkları" değerlendirmesi yaptı.
"AYM üyeleri hakkında gereğinin takdir
ve ifası için" Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda
bulunulmasına karar verdi.
Yargıtay 3. Dairesi kararında ayrıca AYM
tarafından tehdit edildiklerini savundu.2”
Şimdi, gel de ayıkla pirincin taşını.
Böyle deyimler kullanmamın nedeni bu
yazımızın bir makale olmayıp sade bir yurttaşın denemesi olduğunu belirtmek
içindir. Yoksa bize mi kaldı koskoca mahkemelerin yargıçları hakkında söz söylemek.
Biz olsak olsak evden eve nakliye işleri
yapan biriyiz:
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siyasi
ve Hukuki İşler Başkanı Hayati Yazıcı, X paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
"Öyle
olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç
ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti
oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini
çelmeleyemez.3"
Gerçekten yazsam da yazmasam da sorun
olabilir. Onun için bu mayınlı alanda bir an önce çıkalım.
Biz Atatürk’ten söz ediyorduk değil
mi? Peki, bu durum veya durumlar hiç yakışıyor mu Türkiye Cumhuriyeti’ne? Demek
ki hukuk devleti olabilmemiz için çabalayacağız. Gerekirse 40 fırın ekmek
yiyeceğiz.
Bir de, “... Sosyal Hukuk devleti...”
ifadesi var. Ne derece sosyaliz? Milyonlarca kişiye devlet yardımına muhtaç
durumuna düşürdükten sonra onlara makarna, çay, kömür vb. şeyler verince bir de
para yardımı yapınca sosyal devlet mi oluyoruz? Merakımdan soruyorum sadece.
Daha önemlisi “... lâik ve sosyal bir
hukuk Devleti...” ifadesindeki lâiklik kavramıdır.
“ Yapılmakta olan işin en hassas, en
önemli, en can alıcı yeri.” Burasıdır. Yani zurnanın zırt dediği yer.
Lâikliğin dinsizlik olmadığını bir
türlü kavrayamadık. Evet, kraldan çok kralcılar öyle uygulamalar yaptılar ki
affedilir gibi değil. Tabii kasıtlı yapılanlar da var. Ancak bilelim ki;
“Lâiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve
her vatandaş için vicdan hürriyetinin sağlanması demektir. Atatürk’e göre
“lâiklik” yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm
yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir.”
“Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve
büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını
temin etmiştir.4”
Aslında çokları bunu senden benden
iyi biliyor; ama dini istismar etmezlerse rahat olamazlar.
Dahası var, “... demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk Devleti...” ifadesinde demokratik kavramı var. “Bu ne ola ki,
bize uğradı mı bu?” desem nankörlük etmiş olurum. Evet, sözde demokrasi var.
Ancak... Bu ancaklı, fakatlı, amalı ifadeler var ya illet eder insanı. Demokrasiyi
kurtarmaya çalışanlara bir zamanlar “zillet ...” mi denmişti. Neyse hiç kimseye aldırmadan demokrasimizi
güçlendirmek için çabalamalıyız.
Geri geri gitmekten yoruldum. İhtimal
siz de yorulmuşsunuzdur. Onun için geri kalan ifadelerin hepsini yazıyorum: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk Devletidir.”
Başlangıçta belirtilen temel ilkeleri
hatırladık mı? Nereden hatırlayacağız? Biz ... Neyse bu söz de içimde kalsın.
“BAŞLANGIÇ
Türk
Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez
bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz
önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun
inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya
milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye
Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş
medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet
iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait
olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve
kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla
belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu;
Hiçbir
faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle
bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk
milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma
göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet
işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her
Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal
adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde
onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak
ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca
Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde,
millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının
her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin
saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı
içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR,
İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak
sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK
MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet
sevgisine emanet ve tevdi olunur.5
Sıra
geldi Atatürk milliyetçiliğine. Atatürk milliyetçiliği dediğimize göre başka
milliyetçi anlayışlar da var. Var oğlu var.
“Atatürk'e
göre millet, geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir
arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil,
kültür ve siyasi birlik olan insanlar topluluğudur. Atatürk'ün tanımladığı
milliyetçilik; din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını vatandaşlık ve
üst kimlik değerlerine dayandıran sivil milliyetçi bir vatanperverlik
anlayışıdır.6”
İnsan haklarına saygılı derken bu
konudaki bütün sözleşmelerin bildirimlerin İsrail’in yaktığı Gazze’nin
alevlerinde yandığını söylemek gerekir mi bilemiyorum. Evet, biz konuda da
dayanışma ve adalet konusunda da, huzur konusunda da kendimize yardım edelim.
Unutmayalım ki kendine yardım etmeyenlere hiç kimse yardım edemez.
Yazımız azıcık karışık da olsa bize
bir şeyi hatırlatıyor. Söyleyeyim mi? Atatürk’ün temel ilkelerinin sarsılmakta
olduğunu hatırlatıyor. Neydi temel ilkeler?
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik
(İnkılapçılık)
Sarsılmadan söz ettik; ama bazı
ilkelerin kaybolmasından söz etmedik. Örneğin devletçilik ilkesine ne oldu? Özellikle
özelleştirme dalgası ile devletçiliğin kökü kazınmaya çalışıldı. Neo
Liberalciler (Ne demekse) buna çok sevinmesinler. Elbet bir gün, halkımızı vahşi
kapitalizme ezdirmeyecek devletçilik çağımıza uygun biçimde uygulanacaktır. Tabii
bu benim, senin ve onun yani hepimizin isteği. İstek başka gerçek başka. Bu
devrimcilik kavramını nasıl mı düşünüyorum? Atatürk’ün ilkeleri de düşünceleri
de dogma değil. Çağın gereklerine göre kendilerini yenileyebilen kavramlardır.
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim
fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. 1929
(Ayın Tarihi, Sayı: 65, 1929)
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir. (Atatürk’ten
B.H., s. 120)
Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı’, hiçbir dogma,
hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve
akıldır.7”
Tabii, bu sözleri makul biçimde
yorumluyoruz. Örneğin bir zamanlar rahmetli Nihat Erim. Atatürk diktatör müydü
sorusuna, hayır cevabı verdikten sonra “aklın diktatörlüğü” ifadesini kullandı.
Allah rahmet etsin koskoca Erim’in sözüne söz katmak istemezdim; ama insan
bazen kendini mecbur hissediyor. Allah’ın insanlara bahşettiği en büyük
nimetlerden biri olan aklın bile diktatörlüğünün birçok sakıncaları olabilir.
Akılla beraber bir de vahiy var değil mi? Sen aklın diktatörlüğü dersen? Neyse
uzatmayalım. Daima ifrat ve tefritten kaçınalım.
“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen
gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir.
Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıkların arasından bile olabilir. Fakat
ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten,
Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli sonuçları kalpleri doldurur.8”
Atatürk’ün
düşüncelerinin kalplerimizi, beyinlerimizi doldurması ve verimli sonuçlar
alınması dileğiyle....
Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul,
09. 11. 2023
______________________
1.
Turgut Baymuş, Eray Acar,
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3156588#:~:text=Anayasa%20Mahkemesi%20kararlar%C4%B1%20Resm%C3%AE%20Gazetede,%C3%B6zellikleri%20ve%20ba%C4%9Flay%C4%B1c%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20ifade%20edilmi%C5%9Ftir.
2.
https://www.bbc.com/turkce/articles/c72q6d5d9j2o
3.
https://www.bbc.com/turkce/articles/c72q6d5d9j2o
4.
https://aiit.aku.edu.tr/laiklik/#:~:text=L%C3%A2iklik%2C%20din%20ve%20devlet%20i%C5%9Flerinin,din%20asla%20devlet%20i%C5%9Flerine%20kar%C4%B1%C5%9Fmaz.
5.
https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/anayasa/
6.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk_milliyet%C3%A7ili%C4%9Fi
7.
(Hamdullah Suphi Tanrıöver’den naklen, Cemal Kutay, Mustafa Kemal’in Ufuktaki
Manevî Mirasçısı ile Sohbet, s.2-3; İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve
İdeolojisi, s. 13)
8.
(Atatürk’ten B.H., s. 6, 128)