28.9.23

Edebiyatçı Olabilmek

               

Sabahattin Gencal
(SAGEN)

                           

Değerli Arkadaşlarım,

Türk Edebiyatçıları üzerine bilimsel bir araştırma yapmadım. Edebiyatçılarla ilgili yüzeysel gözlemlerimi de unuttum. Kendimle ilgili tespitim böyleyken genel olarak, her nasılsa Türk edebiyatçılarının kendi kültürümüzün dışındaki sularda yelken açtıklarını düşünüyorum. Başka sularda yüzen gemilerin “yelkenleri atlastan, direkleri altından” olsa da bize göre bir değeri yoktur. Edebi ürünler sadece stres atmak için, vakit öldürmek için veya eğlence için okunmaz /okunmamalı. Önemli olan duyguların arınmasına ve düşünme becerilerine katkı sağlamak olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, istisnaları bir yana bırakarak Türk edebiyatçıları hakkında içime doğanları yazdım. Bilimsel olmayan yazdıklarımın doğru olmadığını o kadar çok duymak istiyorum ki... Bilindiği üzere anskiyede/ kaygı bozukluğu teşhisi konmuş biriyim. Bana, Türk edebiyatçıları bizim sularda, hem de seyir halindedir. Senin kaygıların yersiz, derseniz ya da diyebilirseniz çok memnun olacağım, mutlu olacağım. Ne olur “bir teselli ver”in. Teselli veremiyorsanız, çare bulmaya çalışalım. “Bağrım yanar cayır cayır / Bu derdime bir çare ver.”



Bir türlü edebiyatçı olamadım. Evet, 80 yaşını geride bırakmama ve onca çabalamama rağmen. Üstelik Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü mezunuyum. Ayrıca yıllarca öğretmenlik de yaptım...

“Sus sus sus, kimseler duymasın.” Zararı yok, sözünü ettiğiniz kimseler duysun; ama öğrencilerim duymasın. Bir duyarlarsa, “yalan yalan” derler. Her birimize, bazı tohumlar yanında hibritsiz, yerli Anadolu edebiyatçı tohumu da verdiniz. Az da olsa bazıları bu tohumu beyinlerine ve gönüllerine diktiler, yetiştirdiler. Şimdilerde meyveye duranlar çoğaldı, derler belki. Öğrencilerim daima haklıdır; ama bir gerçeği gözden kaçırmamak gerekir. O gerçek mi? O da başka bir konu; ama merak edenlere soralım. Yüzlerce edebiyat öğretim görevlisi, binlerce edebiyat öğretmeni var mı, var. Peki, bunların kaçı edebiyatçı? Anlaşıldı tamam. O halde edebiyat ve edebiyatçı kavramları üzerinde duralım. Bir de araya düşünme ve düşünce kavramlarını sıkıştıralım.

Huyum çıksın, araya bir şeyler sıkıştırmadan yapamıyoruz. Olmaz olsun böyle alışkanlık. Haa, olmaya edebiyatçı olmamızı engelleyen bu hastalık mıdır? Evet, bende bu hastalık, üzülerek söyleyeyim ki kronikleşmiş, devlet yetkililerine de ben bulaştırdım her halde. Bir torba kanun diye bir şey icat ettiler. Torbanın içine %99 iyi koyuyorlar, %1’de içinde zehir olan kapsül. Sen milletvekili ol da gör, sen hayır de de gör. 99 laf sayarlar adama. Bu da mı ayrı konu? Peki, ben ne anlatacağım? Ders kitaplarında açık açık yazılan konuları mı? Çuval içindekilerden söz etmek daha gizemli ve sürükleyici olmaz mı? Ya, en azından bir şal örtmeliyim yazmakta olduklarımın üzerine. Sonra şalı, törenle ve “Nanay nanay kendi malımsın nanay.” mırıltılarıyla kaldırırız.

“Ya, hem edebiyatçı olamadım, diyor, hem de güya edebiyat yapıyor.” diyenleriniz olmuştur belki. “Tam üstüne bastınız.” Evet, bizde adet böyledir. Biz güya edebiyat yaparız, veya –miş gibi yaparız.

Peki, “Böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım vallah / Yok mu çaresi dostlar fesuphanallah...”

Biz ulusça sabırsızız be kardeşim. Sabırsız olunca, “Böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım vallah...” Ne yani, asırlardır çözülemeyen konuları, okunması on bir buçuk dakika sürecek bir yazıda çözmemizi mi bekliyorsunuz? Çözmeye sıra gelmedi, bir kere sorun nedir, nerededir, kimlerden kaynaklanıyor vb. bunları öğrenmedik ki daha.

Yine araya bir soru sıkıştırayım mı?  Siz sabrın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Sabır sadece bugün akla gelen anlamı taşımaz. Diğer anlamları niye öğretilmedi ki? Onu da ben mi anlatacağım? Öğren de gel.

Ya, böyle yazıda okumadık! “Kapıldım gidiyorum / Bahtımın rüzgârına” demeyiniz sakın. Bizim rüzgârımız ılıktır, biz tatlı tatlı söyleşir geçeriz, siz asıl sele kapılmayın. Sele mi?

Evet, duymadınız mı edebiyatçılarımızı modern, post modern seller alıp götürüyor. Geçenlerde bir arkadaşım yeni selin adını söyledi aklımda tutamadım. O daha şiddetliymiş...

En iyisi ırmak kenarlarında konaklamamakmış, bunu biliyorsunuz değil mi? Yanlış anlamayın ha, dağa çıkalım, edebiyatla arayı soğutalım, demiyorum. Irmağın 3-5 santim beri tarafında duralım yeter. Peki, bunu nasıl yapacağız?

Böyle genel sorular olursa verilecek bütün cevaplar yanlıştır. Demek ki önce soru sormasını öğreneceğiz. Bu konuda başta öğretmenlerimiz olmak üzere herkesten yararlanmak istiyoruz. Bir tüyo vereyim mi?

Çeyrek asır önce öğretmenliğe veda etmiştim. Veda tarihi ile 30 yıl öncesi arasında ne yaptım biliyor musunuz? Okuttuğum metinlerin altında yazarın sorduğu sorular vardı. Onları cevaplandırmaya çalışırdık. Tuttum ne yaptım tahmin edebiliyor musunuz? Ortaokul birinci sınıf öğrencisi metinle ilgili olarak mevcut sorulara bir soru daha ekleyecek. İkinci sınıflar iki, üçüncü sınıflar üç soru. Tabii çok sorular ilgisiz oldu; ama kabul ettim. Soru sormasını başka nasıl öğreneceğiz? “Sorgulanmayan hayat hayat mıdır?” der bir filozofumuz. Değil mi ya? Ama duydum ki şimdilerde milletvekilleri de soru soramıyorlarmış.  Aklıma geldi, derler ki eskiden mescitlerde cemaatten her biri istediği soruyu sorabilirmiş. Örneğin Hz. Ömer’e (ra) hutbedeyken bile soru soranlar oluyormuş. Şimdilerde, çit yok... Bu duyduklarım doğru mu acaba? Bu sorgulama kavramını silip süpürenlerin amacı ne acaba?

Nerden nereye... Şimdi benim için böyle diyorsunuzdur. Deyin deyin. Zaten, ders kitaplarında “bayram haftasından soba tahtasına geçenlere” deli diliyorlar.

“Duvarda mutlu resimler / İçime dolmuş hüzünler / Bana deli diyorlar / Varsın desinler.” Yok, kendi üzerime almıyorum. Henüz bu seviyeye çıkmış değilim.

Bu yazıyı burada kesmek lazımdı efendim. Böyle yerinde susmasını bilsem bana da edebiyatçı diyenler olurdu.

Ben ne yapıyorum? İllâ öğretmenlik yapacağım. Bir sonuca bağlamadan “olmuyor, olmuyor.” Şimdi modadır, okuyucuya bırakmak gerekmiş cümleleri, paragrafları hatta metni tamamlamak... Başka türlüsü okuyucunun hakkını almakmış. Allah (cc) korusun. Hak dedin mi akan sular durur. Öteki dünyaya kul hakkıyla gitmek istemeyiz. Onun için müsaadenizle neden edebiyatçı olamadığımı anlatayım. Anlaştık değil mi?

“Edebiyat, yazın veya literatür; olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade etme sanatıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir.” Bu tanıma diyecek yok. Edebiyat ürünlerini ikiye ayırırlarmış: a. Fikir yazıları (makale, sohbet, fıkra, eleştiri, deneme vb.)  b. Sanat yazıları (öykü, roman, oyun, şiir vb.) Şimdi sıkı durun. Sanat yazılarında fikirlerimizi araya sıkıştırsak olmuyor mu? Yok, olmaz, katiyen olmaz. O zaman didaktik olur, yani değeri düşer. Peki, genel tanımda düşünceden söz etmiyor muyuz? Evet, ama sanat? Tövbe tövbe sanat deyince ne anlıyorsun?

“Bak kardeşim / Elini ver bana / Gel kardeşim / Neşe getirdim sana / Al kardeşim / Ye, iç, gül, oyna...” Bak kardeşim kulağını ver bana. Gel kardeşim Prof. Dr. Niyazi Kahveci’nin düşüncesini aktarayım sana:

Düşüncenin ilk basamağı edebiyattır. İkinci basamak sanat, üçüncü teoloji, dördüncü felsefe, beşinci bilim, sonra teknoloji... (Gördün mü bak 8 basamağı da aklımda tutamadım. Bir zahmet doğrusunu siz bulmaya çalışın. Öyle ya hep “armut piş ağzıma düş” olmasın.) İlk basamak olmazsa diğer basamaklara çıkmanın imkânı da yok ihtimali de. Asırlardır geri kalışımızın nedenini anlıyor gibiyiz değil mi? Tabii anlamak yetmez. Birilerimiz birilerine dur demeliyiz. Yeter artık, falan filan demeliyiz.

Unutmadan ekleyeyim:

Bir öğretmenimiz derdi ki; mealen, “Edebiyat güzel duyguları uyandırma sanatıdır...” Allah (cc) rahmet etsin. Tanıma bak hele. Demek ki edebiyat sadece güzel yazı, yaldızlı, maldızlı yazı yazmak değil duyguları uyandırma sanatıdır. Bunun formülü var mı acaba? Meçhul öğretmenimin tanımına bir sözcük de ben ekleyeyim: “Edebiyat güzel duyguları ve düşünceleri uyandırma sanatıdır...” Düşünceleri uyandırma tefekkürle olabiliyor. Düşünme yöntemleri de gelişmiş. Ama nedense bir gram düşünce üretemiyoruz. Bir arı olamıyoruz.

Benim durumuma gelince, efendim benim duygu ve düşüncelerim birbirine âşık. Bayağı âşık. Bir sarmaşık gibi, ne tür yazmaya kalkarsam kalkayım sarmaşık birbirinden ayrılamıyor. Şiir niyetine bir şeyler yazıyorum. Düşünce yüklü diyorlar.  Öykü yazmaya kalkıyorum yine aynı. Evet, kardeşim. Sizleri anlıyorum. Şimdi bir söz söyleyeceğim, bu söz benim midir, değil midir unutmuşum. “Sanat yazılarında düşünceler çayda şekerin eridiği gibi erimeli, görülmemeli.” Hah işte, doğruyu buldu veya buldun diyenlere bir sözüm daha var:

Ben, övünmek gibi olmasın Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu mezunuyum. Erzurum’da kıtlama çay içmeyi de öğrendim. Yani dilimin altında küçükte olsa şeker tadında fikirler bulunabilir. Yani siz, dadaşlar diyarını bilmiyorsunuz diye hakkımda yanlış hüküm vermeyin. Şaka şaka, biliyorum siz hakkımda yanlış hüküm vermezsiniz; ama ismini hatırlamadığım akımlara kapılanlar öykülerime bakıyor, edebi değil, çünkü fikir yüklü. Diğer incelemelerime bakıyor, aa aa, diyor, çünkü duygu yüklü. Yani anlayacağınız aradayım. Ben hep arada kaldım. Bu da uzun hikâye.

Kardeşim, yukarıdaki sözlerimde en ufak bir yanlış varsa lütfen söylemenizi arz ve rica ediyorum. Edebiyatın boşuna zaman kaybetme istikametine sürüklenmekte olduğunu görmek içimi acıtıyor. Onun için bana, müsterih olunuz, anksiyeteniz artmasın edebiyatçılarımız doğru istikamette, derseniz beni memnun edersiniz.

Daha fazla şeyler karıştırmayın. Böyle yazı olur mu olmaz mı demeyin. Valla, derseniz derim ki: okuması on bir buçuk dakika süren yazıma sığdırdıklarımı 3 kitapta anlatabilirseniz...

Başka ortamlarda böyle yazamazdım. Yaşasın bizim takım. Ya ya ya...

Sabahattin Gencal, 

Çekmeköy-İstanbul, 17. 09. 2023

 

 

 

 

22.9.23

Elektronik Mektuplaşma

  


Çok saygı duyduğum ve kısa bir süre de olsa müdürüm olarak birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım Sayın Sabahattin Gencal hocam, beni de bu guruba davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Ben bir yazar değilim. Bir şair de değilim.

Ama vatanını, milletini, halkını seven, emekli bir tarih öğretmeni ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.

Okumayı severim. Hele de gurubumuzdaki başta siz olmak üzere çok saygıdeğer yazar ve şair arkadaşlarımızı okumaktan büyük zevk almakta ve sayenizde yeni bir şeyler öğrenmekteyim.

Her zaman yanlışların karşısında ve doğruların yanında olmaya çalışan bir kişi olmaya çalıştım.

Öyle olmaya da devam edeceğim.

Herkese sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler diliyorum.

Saygı ve sevgilerimle.

İlhan Günay, 22.09.2023

 


 

Değerli İlhan Bey Kardeşim,

“Saygı ve sevgi...” kavramlarıyla biten iletiniz bizleri mutlu etti. Etmez mi? Dünya saygı ve sevgi temelleri üzerinde durmuyor mu? Bu temelleri son nefesimize kadar kuvvetlendirme çabasında olmak ne güzel.

“Her zaman yanlışların karşısında ve doğruların yanında olmaya çalışan bir kişi olmaya çalıştım. Öyle olmaya da devam edeceğim.” deyişinizle insanın yaratılış amaçlarından birini hatırlatmış oluyorsunuz. Yanlışları bizzat düzeltemezsek de düzeltilmesi için çözüm üreterek ilgililere yazılı ve sözlü olarak bildirmek gerekir. Onu da yapamıyorsak içimizden buğz etmemiz gerekir. Bu davranış ve eylem peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in tavsiyelerinden biridir.

Okumayı sevdiğinizi söylemenizi teşvik edici buluyorum. Okumayı sevmek ne güzel. Allah’ın (cc) ilk emri bu değil mi? En büyük sorunlarımızdan biri bu değil mi?

Vatanını, milletini seven bir yurttaş olduğunuzu belirterek bir ders vermiş oluyorsunuz. Çünkü kapitalistler insanı yalnız kendini düşünen bir varlık haline getirmek istiyor. Allah göstermesin böyle egoistlerin dünyasında vatan ve millet sevgisinin yok edilme tehlikesi var. Bu tehlikeyi tarihçiler daha önce görür ve toplumu uyarır ki sizler kendinize göre uyarı görevinizi yapıyorsunuzdur.

“ ... Yeni bir şeyler öğrenmekteyim.” deyişiniz de çok anlamlı. Bir düşünür, “Bin bilsen bile bir bileni dinle; zira bin bildiğin halde o bir bilenin bildiğini bilemeyebilirsiniz.” Tarih bildiğimiz halde uyarı yöntemlerini bilemeyebiliriz. Sorunları gördüğümüz halde çözüm bulamayabiliriz. Ancak doğruyu, iyiyi, güzeli ve yararlı olanı bulma çabasında oluruz. Tabii burada niyetin iyi olması ön plana çıkıyor.

Bu arada yazar ve şair olmadığınızı yazdınız. Başta şunu söyleyeyim ki, -tabii mealen- “Ne olup ne olmadığımızı bilmek kadar irfan olamaz.” Kaldı ki, bu kısa iletiyle öyle konuları hatırlattınız ki bunları ancak yazar olanlar veya yazarlık potansiyeli taşıyanlar yazabilir.

İletinizin başında benimle çalışmaktan keyif aldığınızı söylemeniz de ayrıca duygulandırdı beni. Bu anda çok unutkan biri oldum; ama eğitim konularını nedense unutamıyorum. Sizlerle ve sizin gibi arkadaşlarla çalıştığım günlerin her anını hatırlıyorum. Öğretici olmanın yanında eğitici olma çabalarımızı birleştirebilmenin zevki elbette unutulmaz. Gönül ister ki bütün eğitimcilerimiz de aynı zevki tatsın.

Değerli hocam, SAGEN Yazarlar Grubunu kurmak yararlı olacak gibime geliyor. Bunun bir örneği, bir delili de bu mesajlaşmadır, diyebiliriz.  

“Herkese sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler diliyorum.” deyişinizi ben de tekrarlıyorum: İki cihanda devamlı mutluluklar dileğiyle selam ve sevgiler...

Sabahattin Gencal, 

Çekmeköy-İstanbul, 22. 09. 2023


İlhan Günay

 

İlhan Günay
Emekli Tarih Öğretmeni

19.9.23

Yine Çocukluğum Aklıma Geldi

 

 

Fecriye Önay Eğlenen

Yine Çocukluğum Aklıma Geldi

Durup durup seksek oynadığımı

Unutmam ayağımın kanadığını,

O badem ağacına daldığımı.

Yine çocukluğum aklıma geldi.

Minik hıyarları kopardığımı

Ekşiyken koruk üzüm yediğimi

Çakal eriğini çok sevdiğimi

Yine çocukluğum aklıma geldi.

Evin çevresinden uzaklaşınca

Annemin sesiyle eve koştuğumu

Yıldız'a, Ceylan'a ot verdiğimi

Yine çocukluğum aklıma geldi.

Yonca çimeninin mis kokusunu

Papatyanın tarlada duruşunu

Leyleklerin döne, döne gidişini

Çok zaman geçse de aklıma geldi

Yaramazlık dendi mi benden sorulur

Hiç kabahatim yok gibi durulur

Tavukların yumurtası follukta kırılır

Yine çocukluğum aklıma geldi.

 

Fecriye Önay Eğlenen

 

Fecriye Önay Eğlenen

 


Fecriye Önay Eğlenen

Önay Eğlenen, Edebiyat, Şiir kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır.


 

ESERLERİ

FECRİYE



17.9.23

İmânifesto /Dr. Süleyman Pekin

 

Dr. Süleyman PEKİN

İMÂNİFESTO

 

İnsanoğlu benliğinden fırlamış oktur

Yürekte imandan öte yanardağ yoktur

Bu toprağın aşkla imtihanıdır namus

Kuzeyden karayel, keşişlemeden kâbus

İhaneti kanıksadık kande gönül ağrımız

İsyanın akorduyla ritim bulur bağrımız

Tarih ile coğrafya sırtımızda üniforma

Mimsiz medeniyetler için kendini yorma

Yankısını yitirmiş çığlık gibiyiz nicedir

Yarabbi! Bu ak zulmet kaç yüzyıllık gecedir?

Ruhunu arayan adam! Rüzgâr yakışmış tenine

Her inişin çıkış olsun gönül merdivenine

Aşktan ve adanmışlıktan geride ne varsa at:

Tek yaşasın hakikat, yaşasın tek hakikat!

Dr. Süleyman PEKİN 

Dr. Süleyman PEKİN

 

Dr. Süleyman PEKİN

Dr. Süleyman Pekin, 7 Ağustos 1970’de Bahçecik’te doğdu. İlk ve ortaokulu Bahçecik’te, liseyi İzmit Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden 1991 yılında mezun oldu. (Ayrıntılı bilgi için bakınız: (   2)

Lisanslı olarak futbol ve Jeet Kune Do sporlarını yaptı. Bahçecikspor ile Başaranspor'da yöneticilik görevlerinde bulundu. Türkiye Günlüğü ile Türkmence dergilerinin İzmit Temsilciliğini yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı, İzmit Türk Ocağı, Kocaeli Ülkü ve Alperen Ocakları'na elden geldiğince katkı vermeye çalıştı. ADD, Beyazay ve ÖĞ-DER'in de üyesidir. Son olarak Çanakkale Şehitleri ve İstiklâl Gazileri Varisleri Anma ve Yaşatma Derneği Başiskele Şubesi'nin kurucu başkanlığını üstlenmiştir.

Müzik, seyahat, fotoğraf ve şiir yorumlama hobileri arasında yer alır. Aybala Tuhfe, Alperen Yahya ve Alpaslan Zafer adlı 3 çocuk babasıdır. İzmit'te ikamet etmekte olup halen değişik site ve mevkutelerde yazmaya devam etmektedir. Ve en sonunda Tezli Yüksek Lisansını Sakarya Üniversitesi SBE Yeniçağ Tarihi Bölümü'nde tamamladı.

 

Dr. Süleyman Pekin’in Kitapları

SahiliOlmayan Deniz- Şiir 

MevzuatÖtesi Düşler – Mensur Şiir 

AfrasyaAlternatif Eksenler- Dış politika 

BahçecikTarihi - Yerel Tarih 

TahammülTakvimi 

Harşit Havzasında Çepniler – Master tezi 

İmanifesto-Şiir

TarihiYeniden Yorumlamak 

 

SüleymanPekin Kişisel Web Sitesi 

Süleyman Pekin Yazıları 

 

15.9.23

Tarihi Çağrı Mektubu

 

Tatlı yiyelim tatlı konuşalım
GÜZEL YAZALIM GÜZEL PAYLAŞALIM
TOPLUMSAL VE ÖZ FARKINDALIĞIMIZI GELİŞTİRELİM
SON NEFESE KADAR YARARLI OLMAYA ÇALIŞALIM
Ahmet Gencal ve Sabahattin Gencal


Tarihi Çağrı Mektubu

Merhaba,

Önce saygı ve sevgilerimizi sunarken mutluluklar dileriz.

41 kişiyle birlikte size yazdığımız bu ileti, inşallah özlenen güzel ve yararlı gelişmelere vesile olabilecek bir çağrı mektubudur.

Sizleri Facebook SAGEN YAZARLAR GRUBU Edebiyat, Kültür, Sanat ve Farkındalık Sayfasına davet ediyoruz.

Sizi doğayı, hayvanları ve insanları seven ve bu sevgisini söz, yazı ve davranışlarıyla gösterebilen biri olarak tanıdık.

Yine sizi bilim, kültür ve sanata önem veren, kişisel görüşünüze aykırı da olsa düşünceye saygı gösteren, alçak gönüllü, sabırlı ve her şeyden önce bilinçli biri olarak tanıdık.

Övmeyi de övülmeyi de sevmeyiz. Onun için yukarıda yazdıklarımız övme değil bir tespittir.

Bu güzel özelliklere sahip ve erdemlerle donanmış kişilerin bir grupta katkı vermeye çalışmasının yararlı olacağını sanıyoruz. En azından uzun müddetten beri unutulmuş değerlerimiz olan soruşturma ve eleştirmenin ne demek olduğunu yorumlarımızda gösterebiliriz.

Yine metinlerin tiftiğini atsak bile yazara zerre kadar toz kondurmamayı da öğreniriz. Buna da çok ihtiyacımız var.

En güzel biçimde yaratılan ve eşref-i mahlûk olan, halife potansiyeli taşıyan ve de onurlu bir varlık olan insanın öz gerçekleştirme çabalarına nokta kadar bile olsa bir katkı sağlamak, son nefesimize kadar asıl görevlerimizden biri olmalı.

Değerli Arkadaşımız,

Bir özel grup kurma çalışmamızda, üzüntüyle belirtelim ki başarısız olduk. (Başarısızlığımızın nedenleri bir kitap doldurur. Nitekim Facebook’ta Gizli/Kirli El adlı eserimiz bunun üzerinedir.) Ayrıca Facebook’taki hesabım kaldırıldı. Özetle biri veya birileri beni bu sanal âlemden silmek istiyor...

Yukarıdaki notu yazmamızın nedeni şudur:

Davetimize uymaktan ötürü size zerre kadar zarar geleceğini düşünürseniz, daha açıkçası aklınızın ucundan bile geçerse davete icabet etmezsiniz. Bunu anlayışla karşılayacağımızı samimiyetle bildiriyoruz.

Grup en çok 99 kişiyle sınırlı tutulacak.

Günde bir veya iki yazı yayınlanabilecek.

Yazarlara yazı yazma konusunda hiçbir sınırlama yoktur. Ayda bir de yazabilirler, birkaç ayda bir de... Ayrıca istedikleri kategoride ve istedikleri uzunlukta yazabilirler. “Yazarları kısıtlamak onların kalemlerindeki mürekkeplerinin renklerine değiştirmek, bazen de azaltmaktır.” der Sa-Gen. Onun için Basın Ahlak Yasasına, Facebook kurallarına ve en önemlisi de yasalarımıza aykırı olmayan yazılar kabul edilecek. Hiçbir keyfi kısıtlama yapılmayacaktır.

Önemli bir not daha ekleme gereğini duyuyoruz:

Sa-Gen OKU Blogunu  bu grup yazarlarına tahsis etmiştir. Facebook Grup sayfasında yazılanlar ayrıca blogda da yayınlanacak. Yine, Sa-Gen sağsa kendisi tarafından, vefat etmişse varisleri tarafından çıkarılması düşünülen SABAHATTİN GENCAL’A ARMAĞAN adını vermeyi düşündüğümüz esere de bu yazılardan konabilecektir. Onun için bu gruba katılan yazarların telif haklarını da helâl etmelerini peşinen istiyoruz.

Çalışmalarımız, Allah (cc) izin ederse 28 Eylûl 2023 tarihi itibariyle başlayacaktır.

Teklif bizden, tercih sizden, takdir Allah’tan.

Ahmet Gencal                                                        Sabahattin Gencal   

15.09. 2023                                                                15.09.2023

 

İşte bu Tarihi Çağrı mektubuyla, her biri biricik olan yazarlarla insanlık için çarpan bir kalp olmaya başlıyoruz. Yolumuz açık olsun.
-AS-

        

Ahmet Gencal

 

Ahmet Gencal


Psikolojik denemeler ve öyküler ustası; İngilizce öğretmeni Ahmet Gencal 14 Temmuz 1971 tarihinde Samsun’da dünyaya geldi.

İşadamlarının tercümanı olarak Avrupa’yı baştan başa gezen, ayrıca uzak doğuya da birkaç sefer yapan Ahmet Gencal gözlem ve birikimlerini bilinçaltına alıyor. Zamanla tıpkı bir çaykara gibi arıtılıp gün yüzüne çıkan damıtılmış yaşanmışlıklarını eserlerinde kullanıyor.

Hayata Dair Denemeler, Hayata Dair Öyküler, Şiirler, Romanlaşmış Hayatlar yazı dizilerini tıpkı bir arının petekleri bal doldurması gibi devamlı oluşturma aşamasında.

Halen İngilizce öğretmenliğine devam eden Ahmet Gencal’ın, öğrencilere yönelik İngilizce öyküler dizisi çalışmaları da planlama aşamasındadır.

 

Her insan biriciktir. Ahmet Gencal da farklı bir biriciktir.

Yayınlanmış Eserleri

Hayatım Çaykara (Hayata DairDenemeler),

Keşke Bugün Yarın Olsa (Hayata DairÖyküler),

Turuncu Mandal (Şiir),

Baba Oğul Arasında ElektronikMektuplaşma

Güzellik (Baba ile Oğul Arasında Sessiz ve Uzun Diyaloglar)

Söz Uçtu Yazı Kaldı (Deneme-İnceleme)

Sessiz Semaver Şiir gibi Aforizmalar)

Sessizliğe Gömülen Kadınlar

Karınca Faytonları (Hayata DairDenemeler)

Rehveç (Romanlaşmış Hayatlar)