4.10.24

S. Gencal / “İnsan Olma ve İnsan Olarak Kalma Hakkı” Adlı Kitabın Doğmadan Önceki Serüveni- IV

 


“İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA HAKKI” 

ADLI KİTABIN

DOĞMADAN ÖNCEKİ SERÜVENİ

-IV-


Anne sütünün içeriği, bebeğin ihtiyacını karşılayacak biçimde günlere göre bile değişiyor. Allah’ın (cc) hikmeti işte. Demek ki ihtiyaçlar piramitleri yaşanılan ortama ve şartlara göre güncellenmeli.

Bakınız, yüzyıllar geçmesine rağmen düşünürler çıkaramamışız. Bırakın düşünür çıkarmayı derin düşünme yani düşünce üretimi (tefekkür) nedir bilememişiz. O da bir yana kitap bile almıyoruz.

Biri çıkıp bana, sen ne diyorsun, ekmek bile alamayanlar var, diyebilir. Korkmayın inşallah daima ekmek buluruz, bulacağız. Daha doğrusu beynimizi geliştirmeye yarayacaklar hariç diğer maddelerden (Tabii istedikleri biçime sokulmuş maddelerden) mahrum kalmayız. Sorgu sual etmeden, sendika mendika demeden, ücretle, çalışma koşullarıyla ilgilemeden çalışacaklara daima ihtiyaç olacaktır. Belki de bunun için mülteciler sorunu da çözümsüz bırakılacaktır. Yine özür dilerim. Anskiyeteme verin. Bizim toplum böyle değil. Duymayan kalmadı. Ahmak davaları hâlâ sürüyor. O da bir şey mi? Birkaç gün önce biri, televizyona çıkıyor. Anayasa konusunda “ahmakların bile anlayabileceği biçimde konuştuğunu söylüyor.  Ahmak kelimesinin anlamını merak edenler için yazıyorum: Aklını gerektiği biçimde kullanma yeteneği olmayan, zekâsı pek gelişmemiş, aptal, bön, budala (kimse). Demek ki hepimiz...

Konu dar anlamıyla siyaset sınırına yaklaştıkça hemen kaçıveriyorum. Geniş anlamıyla siyaset yapmamızdan doğal ne olabilir.

İhtiyaçlar kuramları üzerinde duruyorduk. Bu arada Psikolog Yaren Meral Moral’in Henry Murray Öğrenilmiş İhtiyaçlar Kuramı hakkında kısa bilgi şu adresten öğrenilebilir.            (https://psikohelp.com/henry-murray-ogrenilmis-ihtiyaclar-)

Sözü edilen kitabımız için Maslow kuramıyla ilgili olarak birçok arkadaş görev aldı. Öğrenciler göre, işçilere, memurlara, yazarlara vb. göre ve tabii insan olma hakkı açısından açıklanacak, tartışılacak. Umarım arkadaşlarımızın yazıları da ufuk açıcı olacaktır.

Bu arada insan olarak kalma da çok önemli.

“Kur’an’da açık bir şekilde “Bir kimsenin başka birinin günahından sorumlu olmadığı” (Enam:6; İsra:17) belirtilmektedir. Aslında, Kur’an, insanın ahlaken hem iyiliğe hem de kötülüğe meyyal yaratıldığını (nötr bir fıtrat taşıdığını) ama, yaratılışta hayır esas alındığından insanı “ideal” olarak tanımlamaktadır. Ama onun cahil, nankör olabileceğini de belirtmektedir. İnsanın bu çift yöne meyyalliği çoğu zaman, ayetlerde ardarda zikredilmekte, şayet bu nokta anlaşılamazsa sanki bir çelişki varmış gibi bazı insanları tereddüde sevk etmektedir. Gerçekten, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde insanın “ahsen-i takvim” üzerine yaratıldığı anlatılırken hemen ardındaki ayette aynı insanın “esfel-i safilin”e (aşağıların aşağısına) düşeceğine işaret edilmektedir.” 01.06.2017, (https://www.sorularlasaidnursi.com/melekleri-asma-ya-da-hayvanlardan-asagi-dusme-kiskacindaki-insan/)

Bu alıntıyla da yetiniyorum çünkü bu konuda arkadaşlarımızın da çalışmaları olacaktır.

Ve şimdi üzerinde çok düşünülmesi gereken bir alıntı. Hem de birkaç paragraflık:

İki yollu varlık:

İnsanın üçüncü yolu yok! Onun iki yolu var:  En yukarıya çıkaran yol, en aşağıya yuvarlayan yol... (bk. İnsan, 2-3; Beled, 10; Tin, 4-5)

İnsanın, hayvan olmak gibi bir şansı yoktur. O, ya taşıdığı büyük yaratıcı imkânları kullanarak ve o imkânları kendisine veren kudretle barışık durarak en yukarılara çıkacaktır yahut da, potansiyeline ve imkânları verene ihanet ederek en aşağılara yuvarlanacaktır. Hayvan olmak ne böyle bir risk taşıyor ne de böyle yücelme imkânı...

İnsan, maddesel âlemde vücut bulduktan sonra "yap-yapma" emri almış bir robot varlık değildir. Onun iş yapıp değer üretmesi, Yaratıcı ile ezelde (matematik zaman öncesinde) gerçekleşmiş bir sözleşme (mukavele, misâk) ile yani karşılıklı rıza ile yürüyen bir sorumluluğun ürünüdür. İnsanın sorumlu bir varlık olması bu ezel sözleşmesine dayanmaktadır (bk. Arâf, 172).

İnsan haklarının ve sorumluluklarının altına böyle bir mukavelenin konması iki sonucu zorunlu kılar:

1- İnsanın onuru dorukta bir onurdur ve bu, onun, yaratılıştan gelen öz hakkıdır; birilerinin lütfü değildir.

2- İnsanın sorumluluğu, öyle "olsa da olur, olmasa da" türünden bir sorumluluk değildir; ağır ve çok ciddi bir sorumluluktur. Bu yüzden, savsaklanması halinde ödenecek fatura, varlığın en ağır faturasıdır.

İsyan edebilen varlık:

İnsan, aym zamanda isyan edebilen bir varlıktır. Bu onun hem iyiliklerinin hem de kötülüklerinin bir göstergesidir. (Öztürk, Prof. Dr. Yaşar Nuri,  Kur'an'da İnsan Kavramı,  (file:///C:/Users/PC/Desktop/ALINTILAR%20%C4%B0NSAN%20OLMA%20 HAKKI/Kur'an'da%20__nsan%20Kavram__[%2310907]-10094.pdf)

Rahmetli Öztürk’ü bazı hoca dediklerimizin tekfir ettiklerini hatırlar mısınız?

“ Müslüman olduğu bilinen bir kimseyi tekfir etmenin hükmü nedir?

Tekfir, Müslüman olduğu bilinen bir kimsenin kâfir olduğuna hükmetmektir. Kur’ân ve Hz. Peygamber (s.a.s.), bireylere Müslüman olduğu bilinen hiç kimseyi tekfir etme yetkisi vermemiştir. Nitekim âyet-i kerîmede “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek 'Sen mümin değilsin' demeyin…” (en-Nisâ, 4/94) buyrulmaktadır.

Ayrıca bir hadis-i şerifte Kelime-i Tevhid’i söyleyenlerin ve kıbleye yönelip namaz kılanların Müslüman kabul edileceği, Allah (c.c.) ve Resûlü’nün (s.a.s.) koruması altında olacağı ifade edilmektedir (Buhârî, Salât, 28 [391]). (Din İşleri Yüksek Kurulu  14.09.2022 - No: 53 (https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/1097/musluman-oldugu-bilinen-bir-kimseyi-tekfir-etmenin-hukmu-nedir)

“Tekfir zulmü, ülkemizin maruz kalabileceği en büyük zulümdür. Ne terör bu zulme denk olabilir, ne de işgal orduları kahrı... Çünkü bunların tümü bir şekilde biter. Ama tekfir siyaseti, insanın asla bitmeyecek değerlerinin kurumu olan dini sömürdüğü için asla bitmez.” (https://www.hurriyet.com.tr/yasar-nuri-ozturk-tefkir-ve-tekfir-39123126)

Tam bu anda, yani tekfir kelimesinin anlamına bakarken yeni bir kelime daha öğrendim. Çok şükür. Unutma illetinden ötürü her gün kelime hazinem azalırken bir kelime öğrenmek Allah’ın bir lütfü:

Tefkir, fikir kökünden bir sözcük. Düşündürmek, düşünmeye yöneltmek, düşünce üretecek yol ve yöntemler keşfetmek veya önermek anlamında.

Ne güzel. Bu başı ve sonu belli olmayan bu yazıyı nasıl sonlandıracağımı derin derin düşünürken... Allah izin verirse tefkir...

Geri dön geri dön. Evet, insanoğlu pek acelecidir. (İnsan, şerri de hayrı istediği gibi ister. İnsan pek acelecidir! İsrâ Suresi - 11 . Ayet Meali). İnsan anlamını tam olarak bilmediği sözü kullanmamalı.

Taha Abdurrahman’ın  ''Müslümanca Düşünmek Nasıl Olur: Tefkir ve Tefekkür''adlı yazısını okuyunca  (https://www.ide.org.tr/TR/listmenu/konferanslar/detail/tahaabdurrahmanmuslumancadusunmeknasilolurtefkirvetefekkur) anladım ki; "İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez." (Ziya Paşa)

Evet, ben de düşüncelerimi yazmaya çalışayım ama konuyu grup terazisine koyalım. Ayrıca grup dışındaki okuyuculardan yorumlarla takviye alalım. Bu suretle bir kitap oluşturmuş olabiliriz inşallah.

Çalışma bizden, teşvik okuyucularımızdan ve Tevfik Allah’tan.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul,

                           ı               3     4