BEŞERİ İNSAN YAPAN DEĞERLERDİR
İnsan
olma hali, sadece biyolojik bir varlık olmaktan çok daha fazlasını ifade eder.
"İnsan olmak", kendimizi ve çevremizi anlama, anlamlandırma sürecinin
bir sonucudur. Bu süreçte insan, kendi benliğini, duygularını ve düşüncelerini
sorgular. Aynı zamanda sosyal bir varlık olarak toplumsal ilişkiler ve
değerlerle de iç içedir.
İnsanın
"insanlık" deneyimi, kişisel ve toplumsal boyutlarıyla derin bir
anlam taşıyabilir. Kişisel olarak insan olmak, içsel bir arayış, kendini anlama
ve geliştirme çabasıdır. Bu, duygusal zekâyı, empatiyi ve ahlaki değerleri
geliştirmeyi içerir. İnsan, yalnızca kendi ihtiyaçlarını değil, başkalarının
ihtiyaçlarını da gözeterek, toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeye
çalışır.
Toplumsal
açıdan ise insanlık, bir arada yaşama, dayanışma ve karşılıklı saygı anlayışını
içerir. İnsanlar arasındaki ilişkiler, medeniyetin temel taşlarını oluşturur.
Sosyal normlar, etik kurallar ve kültürel değerler insanlığın ortak paydalarını
oluşturur ve toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda bulunur. Ancak insan
olmak, sadece toplumsal normlara uymakla sınırlı değildir. Aynı zamanda
bireysel özgürlüğü, yaratıcı düşünmeyi ve kişisel sorumluluğu da kapsar. Her
birey, kendi içsel dünyasını keşfetme ve bu dünyayı çevresiyle paylaşma yolunda
sürekli bir çaba içindedir. Bu süreçte, bireyler kendi değerlerini oluşturur,
dünya görüşlerini geliştirir ve topluma katkıda bulunur.
Felsefe bilimine göre insan, düşünen bir varlık
olarak görülmektedir. İnsan her şeyden önce bir canlı organizmasıdır. Bir
insan, diğer canlılardan ayıran şey insanın evrim süresi boyunca dilini
değiştirmesi, konuşmaya başlaması, dünyayı kavrayabilmesi ve bu nedenle
kavramsal düşünmesidir. İnsan doğar, büyür, öğrenir, bilge noktasına gelir,
öğretir ve ölür. İnsan bütün hayatı boyunca bir şeyler öğrenme çabasında olur. İnsan
öğrendiğine inanan ve onu uygulayan, kendini nasıl rahat hissederse öyle
yaşayan bir organizmadır. İnsan bir bilgiyi öğrendiği zaman onu kendine
yorumlayarak ona inanmaktadır.
Daha önce yayınlanmış olan otobiyografi kitabımdan
bir alıntı:
60’lı, 70’lı ve 80’lı yıllarda yaşadığım İsviçre’de,
bir şehirden ikamet eden birinin başka bir şehirde ev satın almak veya ev
kiralama durumunda, şehrin yerel yönetimi ve polisin oluşturdukları büroya
müracaat ediliyordu. Doldurulması için
bir form veriliyor. Formda ailenin kaç kişi olduğu, çocuk sayısı, yaşları ve cinsiyetleri,
ailenin otomobili olup olmaması, vs, vs, cevaplandırılması isteniyor. Sekiz gün
içinde olumlu veya olumsuz aileye yanıt veriliyor,
Peki, bu sorular neden sorulur?
1. Şehire yeni gelecek ailenin çocukları için
okuyacakları sınıfta boş yer var mı? Zira her sınıf 15 kişi ile
sınırlandırılmış.
2. Aile kaç kişi olduğunun sorulması, mahalle
bakkalına yeterince ekmeğin gelmesi ile ilgili.
3. Otomobilin sorulması evin özel araç park
yerinin olup olmaması ile ilgili. Rast gele yere park yapmak yasaktır.
4. Çocukların yaşları ve cinsiyetlerinin
sorulması, çocuklar erkek ve kız çocuğu ise kardeşte olsalar aynı odayı
paylaşmaları yasaktır.
İnsanlık adaletle, vicdanla, merhametle, iyi
ahlakla desteklendiğinde daha kıymetlidir.
Bir
insan, diğer canlılardan ayıran şey insanın evrim süresi boyunca dilini
değiştirmesi, konuşmaya başlaması, dünyayı kavrayabilmesi ve bu nedenle
kavramsal düşünmesidir. İnsan doğar, büyür, öğrenir, bilge noktasına gelir,
öğretir ve ölür.
İnsan
bütün hayatı boyunca bir şeyler öğrenme çabasında olur. Öğrendiğine inanan ve
onu uygulayan, kendini nasıl rahat hissederse öyle yaşayan bir organizmadır. Bir
bilgiyi öğrendiği zaman onu kendine yorumlayarak ona inanmaktadır.
Kur'an -ı Kerim’e göre insan: Allah’ın bizzat
kendi eliyle yaratarak ruhundan nefhettiği maddi ve manevi organ ve cihazlarını
düzgün ve dengeli bir şekilde düzenleyerek en güzel sureti verdiği en değerli
ve en şerefli mahlûkudur.
Bütün kâinatın yüce yaratıcısı diyor ki:
Kulum ben sana düşünme gücü verdim.
Sana sevme gücü verdim.
Sana seçme gücü verdim.
Sana gülme gücü verdim.
Sana hayal gücü verdim.
Sana yaratma gücü verdim.
Sana plan yapma gücü verdim.
Sana konuşma gücü verdim.
Sana dua etme gücü verdim.
Ve sen benim en büyük mucizemsin.
İnsanlık, insanların içinde bulundukları
durumlardan türemiş, fedakârlığın temel Ahlaki değerleri ile ilişkili bir
erdemdir.
İnsanlık merhamettir insanı insan yapan
vicdanıdır, insan olmak ve insana benzemek farklı şeylerdir insanlığın manevi
niteliklerine gelince Engin gönüllülük, doğruluk, dürüstlük, iyilik severlik,
paylaşımcılık, yardım severlik adaletlilik, doğru sözlülük, içtenlikle temiz
yüreklilik nitelikler söz konusudur.
Dr. İlhami Pektaş'ın dediği gibi insan olarak
kalabilmek için;
Nefreti değil sevmeyi,
Ağlamayı değil gülmeyi.
Yok etmeyi değil yaratmayı,
Savaşı değil, barışı;
Ölmeyi değil yaşamayı
seçmeliyiz.
İnsan olma halı kâğıt üstünde kalmasından
uygulaması daha değerlidir.
İşte, yaşanılanlardan bir örnek:
1973 yılında İsviçre’den Türkiye'ye yıllık
iznimizi kullanmak üzere arabamızla yola çıktık. İzin dönüşü Belgrat - Zagreb
arasında bir benzin istasyonunun park alanında mola verdik. Park alanında
Almanya plakalı bir araç, aracın etrafında Türk aile, yanlarına gittim,
selamlaştık. Adamın aracı arıza yapmış. Gelen tamirci ustasının çıkardığı
masraf listesini yüksek bulmuş. Üzerinde yeterli kadar para olmaması
vatandaşımızın canını sıkmış çaresizlik içinde düşünüyordu,
Cep
telefonu ve kredi kartının olmadığı yıllardı. İzin sonu geri dönüşlerde genelde
kimsenin yanında fazla para olmazdı. Buna rağmen vatandaşımıza yardımcı olmaya
çalışıyorduk. Bu esnada park alanına bir araç geldi ve hemen yanımıza park
etti. Bizim konuşmalarımızı duyunca yanımıza geldi. Adam İzmit'te faaliyet
gösteren yabancı menşeli bir lastik fabrikasında görev yapan Alman mühendis. 41
Kocaeli plakalı aracı ile memleketi Almanya’ya gidiyordu. Güzel bir Türkçeyle
bunları bize anlattı:
Vatandaşımıza hitaben, bu kadar uzun yola
çıkıyorsun yanında yeteri kadar para olması gerekmez mi? Vatandaşımız,
haklısınız lakin arabamın bakımını yaptırmıştım, yakıt parası ve cep harçlığı
kadar para ile Allah büyüktür diyerek yola çıktık, doğrusu bu arızayı
beklemiyordum, dedi. Alman mühendis gülmeye başladı. Kendisine neden gülüyorsun
sordum, bakın benim Türkiye’de iş arkadaşlarım, komşularım var hepsi de aynı
şeyi söylüyorlar tamam "Gott İst gross" Allah büyüktür ama senin de
tedbirli olman lazım. Alman vatandaşımızın araç plakasını işaret ederek, oo
bizim şehirde ikamet ediyorsun, çalıştığı firmayı öğrendikten sonra doğruca işi
yapacak ustanın yanına gitti. Yapılacak masrafı öğrendi ve bizim vatandaşımıza
gerekli parayı verdi. Bu arada bizim vatandaşımız adını soyadını; iş ve ev
telefon numaralarını; kendisine verilen paranın miktarını bir kâğıda yazıp
verdi. Bu iyilik seven adam Almanya'da görüşmek üzere diyerek ayrıldı oradan. Hiç
tanımadığı bir insana böyle bir yardım yapmak insan olmanın, insan gibi
davranmanın bir örneğidir.
Sonuç olarak, insanlık ve insan olmak kavramları,
hem kişisel hem de toplumsal düzeyde karmaşık ve çok boyutlu bir deneyim sunar.
Kendi içsel dünyamızla, başkalarının dünyalarıyla
ve toplumsal yapılarla kurduğumuz ilişkiler, insan olmanın anlamını
derinleştirir. İnsan olmanın özündeki temel değerler, bizi birbirimize
yakınlaştırır ve ortak bir yaşamı mümkün kılar.
Erdoğan TEKE,
Çekmeköy-İstanbul, 24.
09. 2024