Fehmi Sağbilge |
Yeryüzünde yaratılan varlıkların en
seçkini ve yaratılış itibariyle en güzeli insandır.
İnsan denince insanın fiziki yapısı
yani anatomisi ve ruhi yapısı akla gelir. Beden ve ruh bütünlüğü insanı
oluşturur elbette.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en
önemli unsur insanın aklıdır. Bu durumda insan akıl eden, düşünen, sevinen,
üzülen ve belli şeylere inanan hem kendine hem de başkalarına yararlı olan bir
varlıktır. Onun için yüce kitabımızda; “Biz İnsanı en güzel surette yarattık.” buyurulmuştur.
Tin suresi 2. ayet ilk insandan
günümüze kadar şu sorular hep sorulmuştur:
Ben kimim, neyim, niçin yaşıyorum ve
hayatımın gayesi nedir? Bu gibi sorular çoğaltılabilir.
İnsan aklıyla iyi ve doğruyu bulur. İyi
iyi ayırt eder, iradesiyle de iyi işlere yönelir. Hem kendi şahsına hem topluma
yararlı olur veya iradesini kötü yönde kullanır hem kendi şahsına hem de
topluma zararlı bir varlık haline gelir.
İnsan iyilik ve güzelliklerle yücelip
yükselebileceği gibi yapacağı kötü işlerle de yarattıkların en alt seviyesine
düşebilir. İlk insandan günümüze kadar peygamberler, filozoflar ve düşünürler
insan merkezli ifade ve söylemlerde bulunmuşlardır. Hem ilahi kitaplar hem de
İnsanların oluşturduğu meclisler ve konsüller daima insanı ön plana almıştır.
İnsanlar zaman zaman çok güzel
davranmışlar ve güzel eserler ortaya koymuşlardır; zaman zaman da savaşlar,
yağmalar ve yıkmalar ile kendi cinslerinden olan insana haksız yere
zulmetmişlerdir. İyilik ve kötülük insan eliyle insanlara ulaştırılmıştır. Böyle
de devam edecektir.
İnsan yaratılan en yüce varlık
olmasına rağmen duygu ve düşüncede bazen sapmalar olmuş. Menfaat çatışmaları
sebebiyle “insan insanın kurdu” haline gelmiştir. Tarih boyunca insanlar
tecrübe ve birikimlerini kullanarak insan denen bu varlıkla ilgili kanun,
beyanname ve düzenlemelere gitmişlerdir. Nihayet 1789'da Fransa'da İnsan ve
Yurttaş Hakları Beyannamesi kabul edilmiştir. Daha önceleri asiller ve köleler
gibi ayırım olurken hatta eğlence kastıyla arenalarda insanlar aslanlara
parçalatılırken yavaş yavaş bundan vazgeçilmiş ve insanların hukuk bakımından hür
ve eşit olduğu fikri benimsenmiştir.
632 yılında Peygamberimiz Veda Hutbesinde;
“Ey insanlar! Sizler tarağın dişleri gibi eşitsiniz.” buyurmuşken bu düşünceyi
Batı medeniyeti 17. yüzyılda gündemine alabilmiştir. Kur'an-ı Kerim'in Hucurat
Suresi 13. ayetinde; “Ey insanlar, sizi bir erkek bir dişiden yarattık ve sizi
tanışasınız diye şubelere kabilelere ayırdık. Allah katında en şerefliniz
kötülüklerden en çok korunanınızdır.” buyurulmuştur. Buna göre insanları erkek,
dişi; burjuva veya parya diye ayırmaya gerek yoktur. Yükseklik ve asillik
iddiasında bulunmak yersizdir. İnsanları yücelten ve yükselten şeyler kıymet verdiği
ve inandığı değerlerdir. Ne mal ile ne de uzun ömür ile insanlık elde edilebilir.
Şan şöhret, mal mülk ve evlat dünyanın süsüdür.
İnsan olmak sorumluluk gerektirir
insan olarak kalmak ve insan olma hakkına sahip olmak için iki şeye dikkat
gerekir. Bunlardan birincisi ilahi ve semavi kitabımızın ortaya koyduğu emir ve
yasaklara uymak, iyiye güzele ve doğruya yönelmek. İkincisi ise medeni ve
beşeri hukukun ortaya koyduğu şartlara göre sorumluluklarımızı yerine
getirmektir.
İnsanım ve insanca yaşama hakkına
sahibim diyenlere selam olsun.
Fehmi
SAĞBİLGE (emekli öğretmen, eğitimci),
Afyonkarahisar,
29. 09. 2024
Merhabalar.
YanıtlaSilKendimizi insan olarak kabul edip, insanca yaşama hakkına sahibim diyoruz. Ancak, bizleri insan görmeyip, insanca yaşama hakkımızı dolaylı bir şekilde elimizden alanlara da bir seslenmek isterim. Geçenlerde bir blog sayfasında Libya halk hikayelerinden bir hikaye okudum. Çok ilginçti. Hikayeyi aynen burada anlatmam mümkün değil. Verilmek istenen mesaj aynen şöyleydi: "...sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar..."
İnsan olmak sorumluluk gerektirir. İşte bu nedenle insan olmak bazılarına zor gelir.
Cenab-ı Hakk, insan olma vasfını ve sorumluluğunu taşıyanları başımıza getirsin.
Selam ve saygılarımla.