1.11.24

Filiz Kalkışım Çolak / İnsan Kalabilme Hakkı-1


                                                                        



-I-

     Aristoteles’e göre “İnsan doğası gereği politik bir hayvandır:’’ Neden toplumsal ve politik hayvandı insan. İnsanın yaşayabilmesi için başka insanların varlığına bir devlete ihtiyacı var mıydı? Bu olgular olmasaydı ne olurdu? Peki toplumu bozan devleti yıkan olgular nelerdi? Diye düşünürken günümüz dünyasını şöyle bir gözden geçirme gereği duyuyoruz.

Savaşlarla yerle bir edilen ülkelere insanlara toplumsal yapıya sosyo ekonomik politik durum analizi yapıyoruz. Sonuç insanlığın geldiği noktada kilitleniyordu. Evet, Düşünme olgusu ile iyi kavramı arasında bir bağlantı kurarak insanın iyi yaşayabilmesi için topluma yasalara ve devlete ihtiyacı olduğunu anlıyoruz Aristoteles’in felsefesiyle. İnsanın iyiye mutluluğa iyi yaşayabilmesi (insana yakışır bir yaşam) toplum ahlakına ve devlete ihtiyacı vardı. Millet olma bilinciyle devlet kuruluyordu. Ve devleti devlet yapan değerlerle esas toplumsallaşma süreci başlıyordu. İnsanın toplumsallaşma yolunda iyi için mücadele ettiğini düşünürsek neden dünyamız bu kadar kötülüklerle dolu diye de düşünmüyor değiliz! İyi olan sadece kendisi için miydi, başka insanların milletlerin haklarına saygı onların; varlığını birliğini tehlikeye sokacak eylemler içeriyor muydu? Toplumsallaşma devlet ilkesi başka insanları sömürmekten mi geçiyordu? Nitekim bir sürü yeni kavram literatürde yerini alıyor.

       İnsan ve sömürü, ırkçılık, kan ve savaş, yaşam hakkı, terör suç vs… Bu şekilde devam edip giden bu kavramları incelediğimizde ülkelerin varlığı, kuruluş değerleri, iyi ve kötü olanın ülkelerle bağdaşan gerçeği. ‘’Devlet insan, insan devlet!’’ kuramını irdeleme gereği doğuyordu.

 ‘’İnsanın varlığını sürdürmesi için devlete ihtiyacı vardı. Peki devleti temsil edenleri seçen insan; düşünebilen o muhteşem varlık mıydı sorusu akla geliyordu ülkelerin içinde bulunduğu sistematik yapıya bakıldığında. İnsan mutlu muydu? Mutsuzsa neden mutsuzdu kendi için insanın toplumun varlığını sürdürmesi için doğru olanı iyi olanı seçebilmiş miydi? Mutluluğa iyiye ulaşmak için insanların iyi eğitim alması şart mıydı? Neden her kötülüğün başı eğitime geliyordu? Cahil kaldıkça insanı sömürmek daha mı kolaydı? Peki okullarda bize öğretilen neydi? Eğitimden kastımız tam olarak neydi?

     Düşünce akıl tahribe uğradıkça; düşünen üreten insan sayısı azaldıkça, toplumsal değerler zarar görüyor, devlet yapısı zamanla bozuluyordu. İnsansa çoğunluğun tercihlerine razı, sürü psikolojisiyle varlığını sürdürmeye çalışıyor mutsuz bir varlık halini alıyordu.   Asya’da Arap ülkelerinde durum böyleyken Avrupa ülkelerinde farklıydı. Avrupa’da insanların sosyal güvencesi vardı gelecek endişesi taşımıyorlardı? İnsanlar insana yaraşır bir yaşam sürüyor devletin onlara sunduğu her türlü haktan sonuna kadar yararlanıyordu. Sağlıktan, eğitime, güvenlikten, ekonomiye her şey onlar içindi. İnsan bu farklılığı irdeleme gereği duydukça eğitim denen tözle tekrar karşı karşıya kalıyordu. Bütün zenginlik kaynaklarının altında yatan esas cevher, (Avrupa ülkelerinde İskandinav ülkelerinde)  eğitime verdikleri önemdi. Evet, insanların sosyal hakları var, iyi yaşıyorlar ekonomik zorluklarla baş edecek gelire sahipler, gelecek kaygısı gütmüyorlar. Ancak iyi olanı seçmiş miydiler? Burada yine çok önemli olan o husus iyi olan sadece kendi varlıklarını sürdürmek için miydi? İnsan haklarına yeterince saygılı mıydılar? Kendinden olmayan saygı duyuyor muydular? İyi eğitim alan insanlar kendilerini iyi yönetecek insanları seçiyorlardı evet. Ülkenin çıkarlarını koruyacak insanı seçiyorlardı. Evet, seçim iyiydi ancak her şey onlar içindi. Amerika’da insanlar ne kadar savaş karşıtıydılar. Peki ya İsrail’de Fransa’da İngiltere’de! Elbette onların da içinde iyi insanlar vardı. Ancak genellemeye göre kimse durumdan rahatsız değildi. Din, dil, ırk inanç karşıtı milyonlarca insan onları yönetenlere destek veriyordu. Ve tüm dünya sessizce boykot denen bir saçmalıkla olanları izliyordu. Neyi boykot ediyorlardı o ülkelerde üretim var mıydı soruları akla geliyordu? Evet, varlığını kanla sömürüyle sürdüren bir millet, insan, nasıl olurdu mutlu olurdu? Akla iyi olanın evrenselliği geliyordu. Aristoteles’le yola devam ettiğimizde bahsini ettiğimiz devlet olgusunu yeniden irdelemeye ihtiyaç olduğu olgusu ortaya çıkıyordu.

Devamı var


                                                   2


 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder