Elvan Turan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elvan Turan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24.10.24

Elvan Turan / Muazzam Bir Hayal, Nar Gibi

 

MUAZZAM BİR HAYAL, NAR GİBİ

Bir sabah uyandık, derin nefes alıp huzurla perdeyi açarak "Ah, ne muazzam bir hayat!" diyerek dışarıya baktık. Ne hatırlıyoruz, nasıl kaybettiklerimizi yutkunup düşündükçe gözlerimi dolduran ifadeyi silmek için ya yazmayı ya unutmayı yeğledik.

Yazmak deyince ucu bucağı görünmeyen bir yol açılır. İçimizden dışarı kapılardan geçilir. Öyleyse yol boyu yapalım sizinle. Seçeneklerimiz bir taraf yemyeşil tonlarıyla cezb içinde, bizi kokularıyla mest eden, kendine çeken çam, çınar, meşe ve daha niceleri kendi sınırları belli yalnız, insan eli sınırsızlıklara değmedikçe.

İnsanın hakkı hep var olagelen öncelik nedense, kendini tek canlı zanneden. Peki ya o yolun diğer tarafı yok. Sınırsızlık, teknolojik, kelime oyunlarıyla yarış ya da savaş. Hayatta gereksiz bir yarış. Yarış neydi? İnsan ne? Hepsi belli oldu.

İnsan nar kabuğu, insanlık kabuğun altındaki zarla korunmuş iç. İç olmadan insan hiç. Nasıl çürük nardan hiçbir şey olmaz, öyle ya içi boş teneke misali katlanılmaz. Yeni yüzyılın bize gösterdiği her şey televizyon. Bazen kurgu olduklarını unuttuklarım oluyor, bir bakıyorsunuz içindekiler insanlıktan nasibini almamış diyoruz. Bu yüzden oyunları izledim, gerçekleri izledim.

Bu yarışı güzel kılan anlarda oldu. Bir türlü içinde tam ruhuyla olamadığımız olimpiyat yarışından söz ediyorum. O oyunlardaki başarı durumundan bahsetmiyorum. O oyunlarda judo paralimpikte rakibimiz maç bitti yere düştü. Sporcumuz rakibin başından ayrılmadı, doktor istedi. Bence başarı insanlıktan gelmişti benim gönlümde, gözümde. Engel tanımayanlar (diyorum onlara) ın bu sahnede yer alışı beni çok duygulandırdı. İnsanın içinde olacak dedirttiği anın içindeydik. Ben, bu insanlığı içinden gelen kalp gözüyle bakanın mücadelesinde gördüm. Ondan önce gördümse de genç, küçüktüm; algılayamadım belki. Belli terbiye ile büyürken başkalarının gözüyle de gördük dünyayı. Kâh, kiminin rengârenk zamanında baş tacı ettiği, şimdilerde eskiyen koltuklar gibi çöplüğün yanına bıraktığı; kâh, kiminin çöpte ve yanında ne varsa topladığı bir düzenin adı insanlık. Etikete, tüketime, dürüstçe söylemek gerekirse, kötücül bir görünmezlikle bıçakla sırtımızdan vurup olay yerinden kaçıyorlar. Ama işte burada insan olabilme hakkını bence tam da burada kaybediyoruz.

Aslında her şey kapı açıldığında değil, kapandığında ortaya çıkar. İçindekiler için, gerçekten onu da tam bilemeyeceğiz. Kağıt kaleme inceden kapıyı kapatıp küsse hiçbir dert anlaşılmaz. İşte o yazma isteğimiz bundan. Gördüklerimiz, algıladıklarımız gibi midir? İstediğimiz, bildiğimiz gibi gelmiyorsa yola mı yoksa insana mı güvenmeyiz? Misal çoğaltılabilir. Eski huzurun kokusuna, dokusuna gerçek hissini anlamadığımız bir hayat geçip gidiyor. Yavaş yavaş sanırken hızlandığını, telefonlar insanı kovalanıyormuş gibi telaşa kaptırıyor.

Durunca zaman da ya da durulunca ruhum, bize olan, kalan insan olma halinin ve hakkını elimizle kaçırdığımız. Arkasından gözyaşıyla yazılan eski ayrılık mektupları gibi anladığım. Bu cümleyi yazışım için o kadar çok yanıyor. Değiştirememek daha çok yakıyor. Herkes kendine yakışanı mı yapıyor?

Gerçekten kulakla işitip televizyondan seyrettiklerimiz, savaşlardan, yaslandığımız ağaçlar, yangınlar ve canlılar... Daha niceleri bitmez. Yenice içimizde hepsinin acısı bitti mi, bitmedi? Mevsimden midir nedir? Hazanın hakkını verir gibi, aklımdan geçen Alman şair Wilhelm Müller'in kaleme aldığı Avusturyalı besteci Franz Schubert'in "Kış Yolculuğu" adlı eserinin içeriğinde kendi içinde bile zorluğu barındırmıyor mu? Öğrenince siz de bana hak vereceksiniz.

Şairin sevgilisi, başka birine âşık olduğunu fark edince dramatik bir yolculuğu anlatıyor. Aşkı kaybetmiş ve yalnızlık içinde yaşayan yolcu bu acı gerçeği öğrendikten sonra köyünü, sevdiklerini geride bırakıyor. Kendi varoluşunun ve yaşamın anlamını sorguluyor. Peki ya bizim yolculuğumuz... Muazzam bir hayal bu.

Dünya senin için ne kadar zaman daha döner bilmiyorum. Son saniyene kadar süreni insan olma hakkını elinde tutarak kullan. Burada "Yeşil Yol" filmindeki replik dönüyor zihnimde: "Yoruldum patron. İnsanların insanlara saldırmasından, çocukların ömrünün kelebekten az olmasından, adaletin bozguna uğradığı dünyada yaşamaktan yoruldum."

Bu yüzden söylenecek daha çok söz olmasına rağmen, yazının devamını getiremeyişim bundan.

                                                   Elvan TURAN

                                                    20 Eylül 2024