Filiz Kalkışım Çolak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Filiz Kalkışım Çolak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3.11.24

Filiz Kalkışım Çolak / İnsan Kalabilme Hakkı-2

                                                                                     


     

    İnsanın yaşamını sürdürmesi için devlete ihtiyacı varsa devletlerin kuruluş ilkeleri bu anlamda oldukça önem arz ediyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin 6 temel muhteşem ilkesini ele aldığımızda kaldı ki hepsi birbirini tamamlar nitelikte olup ''bilimsellik ve akılcılık ilkesi'' bizleri tamda toplumsal varlıkta olması gereken niteliklere getiriyordu.

‘’Medeniyet için hayat için en gerekli yol bilimdir. Akıl ve zeka ile hareket edersek medeniyetler seviyesindeki hedefimize ulaşırız . Ve ve ve o muhteşem ilkenin o muhteşem hedefi; insanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931) Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)’’

     Amerika’nın kuruşuna baktığımızda sömürüden kandan başka rol oynayan hiçbir şeyi görmüyoruz perdede. Nitekim Avrupa ülkeleri de öyleydi! Evet gelin hep birlikte insanat (insan hayvanat) bahçelerini ele alalım.1878 yıllarda revaçta Amerika’da Newyourk’ta Fransa’da insanlara eğlence olsun diye sergilenen Afrikalıların ve yerlilerin o korkunç soykırımına. Kristof Colomb’un dahi kıtadan zincirlere vurularak insan getirdiğinin de altını çizecek olursak; bir bilginin, kaşifin başka insanların yaşam hakkını özgürlüğünü nasıl ihlal edebildiği geliyordu akla. Tarihi gerçekte irdelediğimizde ise Colomb’un Amerika’yı keşfinin ardında Piri Reis’in haritası gerçeğiyle karşılaşıyorduk. Yani Amerika’yı keşfeden Piri Reisti. Madem Amerika’yı Piri Reis keşfetmişti bize neden Colomb’u öğretiyorlardı? Evet bu da irdelenecek en büyük yanlışlarımızdandı. Tarih bilincinden yoksul bir toplum hiç zaman çağdaş medeniyetler seviyesindeki yerini alamazdı. Çağdaşlıktan bahsimiz sömürü ülkelerinin maddi zenginliği olamazdı. Çağdaşlık yukarıda bahsettiğimiz o altı (6) muhteşem ilkeye bağlılıkla yürümekti. İlimin fennin kıymetini irdelemek ve bu uğurda çok çalışmaktı.

        Oto Benga Amerika’da Fransa’da insanlara kafesler içinde sergilenen yerlilerden biriydi.1,5 m boylarında sivri keskin dişleri olan bu insan kabilesinden (Afrika) zorla koparılarak Amerika’ya getirilmiş zenginlere meze yapılmış bir insandı. Toplumsal varlık olan medeni insan, başka insanlarla eğlenerek egosunu tatmin ediyordu. Sonralarda Belçika yönetimi tarafından insanat bahçeleri kapatılmıştır.

       Eğer bir devlet yöneticileri kandan soykırımdan sömürüden besleniyorsa o devletin insanlarının özü; kan, soykırım, sömürüdür. Eğer devlet insanı insan yapan değerlere saygılı, adaletten hukukun üstünlüğünden yana, insan haklarına saygı temeliyle varlığını sürdürüyorsa o devleti devlet yapan insanın özü adalet hak hukuk insan haklarına saygıdan oluşurdu. Ancak gelin görün ki bu denklem günümüzde hiçbir değer arz etmemektedir. İnsanlar paranın kölesi oldukça başkalarının haklarına saygılı olma insiyatifini yitiriyor köleleşerek kötü olanın toplumsallaşamamış olanın yerine geçiyordu. Ne devlet devletti ne insan insandı. Vicdan, nitekim en önemli kuram olma özelliğini yitirmişti. Çünkü vicdanı olan insan düşünen varlıktı. Düşünen varlık kolayı seçmez; çözüm üretir; iş sahaları alanları geliştirir, üretim reformları yapar, doğayla barışık yaşamı destekler teşvik eder, hak hukuk ilkeleri gereği sürekli araştırır ve kendini yenilerdi. Bilime önem verir tarih bilinciyle yürürdü. Pozitif bilimleri ihlal etmekten kaçınırdı. Milleti millet yapan değerleri koruyarak yürürdü.

         Holocost sendromunu katliamını ele aldığımızda ise İsrail'in soykırım karşıtı bir devlet olması gerektiğini düşünmemiz olasıdır. Ancak bugün İsrail'in binlerce masum çocuğu hiç acımadan katlettiğini uluslararası hukukun’’ kuvvet kullanmayla toprakların işgal edilemeyeceği ’’  ilkesini de ihlal ettiğini ele aldığımızda İsrail’le ilgili başka bir gerçek karşımıza çıkıyordu. Terör devleti!!!  Bu ilkeyi ihlal eden müttefikleri de bu olgunun merkezindeydi. Demek ki esas olan zenginlik parasal zenginliğe giden yolda her şeyi mübah kılmıyordu. İnsan olmadan devlet olmuyordu? Buradan baktığımızda ise denklem çözülüyor bizi sonuca getiriyordu. Modern Batının modernliğinin altında yatan gerçek, sömürüydü. Ne kadar kan o kadar para olgusuyla varlığını sürdüren Amerika ve müttefiklerinin en etkin ilkesi savaştı. Kan akıttıkça zenginleştiler öldürdükçe güçlendiler. İnsanlar arasındaki  eşitsizliği ortadan kaldırmakla görevli olan devlet yöneticileri, insanları kin ve düşmanlığa sevkediyordu. Ve onları devlet yapan toplumun insanın özü buydu. Amerika İngiltere’yle yıllarca savaştı. İngiltere’den koparak kendi bağımsızlığını ilan etti. En yakın müttefiği Fransa’ydı. Kuruluş ilkesine baktığımızda ‘’bütün insanların eşit doğduğu’’ ilkesi Ortadoğu’da yaptıklarına getiriyordu bizleri. Şu Arap Baharı denilen olgunun iç yüzüne. Yüzbinlerce bebeğin hiç acımdan katledilişine. Ve bugün Gazze soykırımına. Hepsi birbirinin müttefiğiydi pay büyüktü. Kolu bacağı kopan çocuklar kimin umrundaydı. Anasının karnından dışarı fırlayan ceninler onca masum insan hangisini ilgilendiriyordu. İyiye ulaşmak için daha çok toprağa ihtiyaç vardı. Suriye’yi bitirdiler Türkiye’yi uzun vadede çökertecek planı devreye koydular ve başardılar. Ve Gazze’yi işgal ettiler. O vadedilen muhteşem toprakları. Nitekim Gazze’yi kan gölüne çevirdiler. Siyonistler için bu normaldi Amerikalılar Fransızlar İngilizler İsveç İsviçre vs hepsi için normaldi. O kültürle büyüdüler onlara öldürmek yoketmek empoze edildi. İslamafobicilik denen bir olgunun içine doğdular. En büyük düşmanları ise Türkler’di. Türk birliği sağlanırsa onlara dur diyecek tek yegane gücün Türkler olduğunu biliyordular. Bu sebeple Türkiye’yi çökermek için her türlü terör eylemine destek verdiler onlara yurt oldular. Ve onları devlet yapan toplum yani insan doğası gereği egoistti taraf tutmak ve güçlüden yana durmak kendi çıkarları için doğru olandı. İnsan doğuyor ancak insan kalamıyorlardı.

        Onların  ''Yurtta sulh cihanda sulh ''gibi bir kuruluş ve varlığını sürdürme ilkesi yoktu. Devleti devlet yapan ilkelerin o ülkenin insanıyla varlığıyla vicdanı ve varoluşuyla bağdaşan doğru bir orantısı vardı. Mazluma sahip çıkan tek millet Türk Milletiydi. Ve dünyada barışı adaleti sağlayacak olan  o yüce millet insan kalma yolunda hak yolunda mücadele etmeye devam ediyordu… Hak adalet hukuk ve dünya barışı kardeşliği için Ne Mutlu Türküm Diyene!

 

       Filiz Kalkışım Çolak

                                          1         2 


 

1.11.24

Filiz Kalkışım Çolak / İnsan Kalabilme Hakkı-1


                                                                        



-I-

     Aristoteles’e göre “İnsan doğası gereği politik bir hayvandır:’’ Neden toplumsal ve politik hayvandı insan. İnsanın yaşayabilmesi için başka insanların varlığına bir devlete ihtiyacı var mıydı? Bu olgular olmasaydı ne olurdu? Peki toplumu bozan devleti yıkan olgular nelerdi? Diye düşünürken günümüz dünyasını şöyle bir gözden geçirme gereği duyuyoruz.

Savaşlarla yerle bir edilen ülkelere insanlara toplumsal yapıya sosyo ekonomik politik durum analizi yapıyoruz. Sonuç insanlığın geldiği noktada kilitleniyordu. Evet, Düşünme olgusu ile iyi kavramı arasında bir bağlantı kurarak insanın iyi yaşayabilmesi için topluma yasalara ve devlete ihtiyacı olduğunu anlıyoruz Aristoteles’in felsefesiyle. İnsanın iyiye mutluluğa iyi yaşayabilmesi (insana yakışır bir yaşam) toplum ahlakına ve devlete ihtiyacı vardı. Millet olma bilinciyle devlet kuruluyordu. Ve devleti devlet yapan değerlerle esas toplumsallaşma süreci başlıyordu. İnsanın toplumsallaşma yolunda iyi için mücadele ettiğini düşünürsek neden dünyamız bu kadar kötülüklerle dolu diye de düşünmüyor değiliz! İyi olan sadece kendisi için miydi, başka insanların milletlerin haklarına saygı onların; varlığını birliğini tehlikeye sokacak eylemler içeriyor muydu? Toplumsallaşma devlet ilkesi başka insanları sömürmekten mi geçiyordu? Nitekim bir sürü yeni kavram literatürde yerini alıyor.

       İnsan ve sömürü, ırkçılık, kan ve savaş, yaşam hakkı, terör suç vs… Bu şekilde devam edip giden bu kavramları incelediğimizde ülkelerin varlığı, kuruluş değerleri, iyi ve kötü olanın ülkelerle bağdaşan gerçeği. ‘’Devlet insan, insan devlet!’’ kuramını irdeleme gereği doğuyordu.

 ‘’İnsanın varlığını sürdürmesi için devlete ihtiyacı vardı. Peki devleti temsil edenleri seçen insan; düşünebilen o muhteşem varlık mıydı sorusu akla geliyordu ülkelerin içinde bulunduğu sistematik yapıya bakıldığında. İnsan mutlu muydu? Mutsuzsa neden mutsuzdu kendi için insanın toplumun varlığını sürdürmesi için doğru olanı iyi olanı seçebilmiş miydi? Mutluluğa iyiye ulaşmak için insanların iyi eğitim alması şart mıydı? Neden her kötülüğün başı eğitime geliyordu? Cahil kaldıkça insanı sömürmek daha mı kolaydı? Peki okullarda bize öğretilen neydi? Eğitimden kastımız tam olarak neydi?

     Düşünce akıl tahribe uğradıkça; düşünen üreten insan sayısı azaldıkça, toplumsal değerler zarar görüyor, devlet yapısı zamanla bozuluyordu. İnsansa çoğunluğun tercihlerine razı, sürü psikolojisiyle varlığını sürdürmeye çalışıyor mutsuz bir varlık halini alıyordu.   Asya’da Arap ülkelerinde durum böyleyken Avrupa ülkelerinde farklıydı. Avrupa’da insanların sosyal güvencesi vardı gelecek endişesi taşımıyorlardı? İnsanlar insana yaraşır bir yaşam sürüyor devletin onlara sunduğu her türlü haktan sonuna kadar yararlanıyordu. Sağlıktan, eğitime, güvenlikten, ekonomiye her şey onlar içindi. İnsan bu farklılığı irdeleme gereği duydukça eğitim denen tözle tekrar karşı karşıya kalıyordu. Bütün zenginlik kaynaklarının altında yatan esas cevher, (Avrupa ülkelerinde İskandinav ülkelerinde)  eğitime verdikleri önemdi. Evet, insanların sosyal hakları var, iyi yaşıyorlar ekonomik zorluklarla baş edecek gelire sahipler, gelecek kaygısı gütmüyorlar. Ancak iyi olanı seçmiş miydiler? Burada yine çok önemli olan o husus iyi olan sadece kendi varlıklarını sürdürmek için miydi? İnsan haklarına yeterince saygılı mıydılar? Kendinden olmayan saygı duyuyor muydular? İyi eğitim alan insanlar kendilerini iyi yönetecek insanları seçiyorlardı evet. Ülkenin çıkarlarını koruyacak insanı seçiyorlardı. Evet, seçim iyiydi ancak her şey onlar içindi. Amerika’da insanlar ne kadar savaş karşıtıydılar. Peki ya İsrail’de Fransa’da İngiltere’de! Elbette onların da içinde iyi insanlar vardı. Ancak genellemeye göre kimse durumdan rahatsız değildi. Din, dil, ırk inanç karşıtı milyonlarca insan onları yönetenlere destek veriyordu. Ve tüm dünya sessizce boykot denen bir saçmalıkla olanları izliyordu. Neyi boykot ediyorlardı o ülkelerde üretim var mıydı soruları akla geliyordu? Evet, varlığını kanla sömürüyle sürdüren bir millet, insan, nasıl olurdu mutlu olurdu? Akla iyi olanın evrenselliği geliyordu. Aristoteles’le yola devam ettiğimizde bahsini ettiğimiz devlet olgusunu yeniden irdelemeye ihtiyaç olduğu olgusu ortaya çıkıyordu.

Devamı var


                                                   2