İnsanın yaşamını sürdürmesi için
devlete ihtiyacı varsa devletlerin kuruluş ilkeleri bu anlamda oldukça önem arz
ediyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin 6 temel muhteşem ilkesini ele aldığımızda
kaldı ki hepsi birbirini tamamlar nitelikte olup ''bilimsellik ve akılcılık
ilkesi'' bizleri tamda toplumsal varlıkta olması gereken niteliklere
getiriyordu.
‘’Medeniyet
için hayat için en gerekli yol bilimdir. Akıl ve zeka ile hareket edersek
medeniyetler seviyesindeki hedefimize ulaşırız . Ve ve ve o muhteşem ilkenin o
muhteşem hedefi; insanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak
insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek
yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini
sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve
enerjidir. (1931) Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı
olanların düşmanıyız. (1936)’’
Amerika’nın kuruşuna baktığımızda
sömürüden kandan başka rol oynayan hiçbir şeyi görmüyoruz perdede. Nitekim
Avrupa ülkeleri de öyleydi! Evet gelin hep birlikte insanat (insan hayvanat)
bahçelerini ele alalım.1878 yıllarda revaçta Amerika’da Newyourk’ta Fransa’da
insanlara eğlence olsun diye sergilenen Afrikalıların ve yerlilerin o korkunç
soykırımına. Kristof Colomb’un dahi kıtadan zincirlere vurularak insan
getirdiğinin de altını çizecek olursak; bir bilginin, kaşifin başka insanların
yaşam hakkını özgürlüğünü nasıl ihlal edebildiği geliyordu akla. Tarihi
gerçekte irdelediğimizde ise Colomb’un Amerika’yı keşfinin ardında Piri Reis’in
haritası gerçeğiyle karşılaşıyorduk. Yani Amerika’yı keşfeden Piri Reisti. Madem
Amerika’yı Piri Reis keşfetmişti bize neden Colomb’u öğretiyorlardı? Evet bu da
irdelenecek en büyük yanlışlarımızdandı. Tarih bilincinden yoksul bir toplum
hiç zaman çağdaş medeniyetler seviyesindeki yerini alamazdı. Çağdaşlıktan
bahsimiz sömürü ülkelerinin maddi zenginliği olamazdı. Çağdaşlık yukarıda
bahsettiğimiz o altı (6) muhteşem ilkeye bağlılıkla yürümekti. İlimin fennin
kıymetini irdelemek ve bu uğurda çok çalışmaktı.
Oto Benga Amerika’da Fransa’da
insanlara kafesler içinde sergilenen yerlilerden biriydi.1,5 m boylarında sivri
keskin dişleri olan bu insan kabilesinden (Afrika) zorla koparılarak Amerika’ya
getirilmiş zenginlere meze yapılmış bir insandı. Toplumsal varlık olan medeni
insan, başka insanlarla eğlenerek egosunu tatmin ediyordu. Sonralarda Belçika
yönetimi tarafından insanat bahçeleri kapatılmıştır.
Eğer bir devlet yöneticileri kandan
soykırımdan sömürüden besleniyorsa o devletin insanlarının özü; kan, soykırım,
sömürüdür. Eğer devlet insanı insan yapan değerlere saygılı, adaletten hukukun
üstünlüğünden yana, insan haklarına saygı temeliyle varlığını sürdürüyorsa o
devleti devlet yapan insanın özü adalet hak hukuk insan haklarına saygıdan
oluşurdu. Ancak gelin görün ki bu denklem günümüzde hiçbir değer arz
etmemektedir. İnsanlar paranın kölesi oldukça başkalarının haklarına saygılı
olma insiyatifini yitiriyor köleleşerek kötü olanın toplumsallaşamamış olanın
yerine geçiyordu. Ne devlet devletti ne insan insandı. Vicdan, nitekim en
önemli kuram olma özelliğini yitirmişti. Çünkü vicdanı olan insan düşünen
varlıktı. Düşünen varlık kolayı seçmez; çözüm üretir; iş sahaları alanları
geliştirir, üretim reformları yapar, doğayla barışık yaşamı destekler teşvik
eder, hak hukuk ilkeleri gereği sürekli araştırır ve kendini yenilerdi. Bilime
önem verir tarih bilinciyle yürürdü. Pozitif bilimleri ihlal etmekten kaçınırdı.
Milleti millet yapan değerleri koruyarak yürürdü.
Holocost sendromunu katliamını ele
aldığımızda ise İsrail'in soykırım karşıtı bir devlet olması gerektiğini
düşünmemiz olasıdır. Ancak bugün İsrail'in binlerce masum çocuğu hiç acımadan
katlettiğini uluslararası hukukun’’ kuvvet kullanmayla toprakların işgal
edilemeyeceği ’’ ilkesini de ihlal ettiğini
ele aldığımızda İsrail’le ilgili başka bir gerçek karşımıza çıkıyordu. Terör
devleti!!! Bu ilkeyi ihlal eden
müttefikleri de bu olgunun merkezindeydi. Demek ki esas olan zenginlik parasal
zenginliğe giden yolda her şeyi mübah kılmıyordu. İnsan olmadan devlet
olmuyordu? Buradan baktığımızda ise denklem çözülüyor bizi sonuca getiriyordu.
Modern Batının modernliğinin altında yatan gerçek, sömürüydü. Ne kadar kan o
kadar para olgusuyla varlığını sürdüren Amerika ve müttefiklerinin en etkin ilkesi
savaştı. Kan akıttıkça zenginleştiler öldürdükçe güçlendiler. İnsanlar
arasındaki eşitsizliği ortadan
kaldırmakla görevli olan devlet yöneticileri, insanları kin ve düşmanlığa
sevkediyordu. Ve onları devlet yapan toplumun insanın özü buydu. Amerika
İngiltere’yle yıllarca savaştı. İngiltere’den koparak kendi bağımsızlığını ilan
etti. En yakın müttefiği Fransa’ydı. Kuruluş ilkesine baktığımızda ‘’bütün
insanların eşit doğduğu’’ ilkesi Ortadoğu’da yaptıklarına getiriyordu bizleri. Şu
Arap Baharı denilen olgunun iç yüzüne. Yüzbinlerce bebeğin hiç acımdan
katledilişine. Ve bugün Gazze soykırımına. Hepsi birbirinin müttefiğiydi pay
büyüktü. Kolu bacağı kopan çocuklar kimin umrundaydı. Anasının karnından dışarı
fırlayan ceninler onca masum insan hangisini ilgilendiriyordu. İyiye ulaşmak
için daha çok toprağa ihtiyaç vardı. Suriye’yi bitirdiler Türkiye’yi uzun
vadede çökertecek planı devreye koydular ve başardılar. Ve Gazze’yi işgal
ettiler. O vadedilen muhteşem toprakları. Nitekim Gazze’yi kan gölüne
çevirdiler. Siyonistler için bu normaldi Amerikalılar Fransızlar İngilizler
İsveç İsviçre vs hepsi için normaldi. O kültürle büyüdüler onlara öldürmek
yoketmek empoze edildi. İslamafobicilik denen bir olgunun içine doğdular. En
büyük düşmanları ise Türkler’di. Türk birliği sağlanırsa onlara dur diyecek tek
yegane gücün Türkler olduğunu biliyordular. Bu sebeple Türkiye’yi çökermek için
her türlü terör eylemine destek verdiler onlara yurt oldular. Ve onları devlet
yapan toplum yani insan doğası gereği egoistti taraf tutmak ve güçlüden yana
durmak kendi çıkarları için doğru olandı. İnsan doğuyor ancak insan
kalamıyorlardı.
Onların
''Yurtta sulh cihanda sulh ''gibi bir kuruluş ve varlığını sürdürme
ilkesi yoktu. Devleti devlet yapan ilkelerin o ülkenin insanıyla varlığıyla
vicdanı ve varoluşuyla bağdaşan doğru bir orantısı vardı. Mazluma sahip çıkan
tek millet Türk Milletiydi. Ve dünyada barışı adaleti sağlayacak olan o yüce millet insan kalma yolunda hak yolunda
mücadele etmeye devam ediyordu… Hak adalet hukuk ve dünya barışı kardeşliği
için Ne Mutlu Türküm Diyene!
Filiz Kalkışım
Çolak