Erdoğan Teke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erdoğan Teke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11.5.25

Ağaçlar Umut Açtı

 



Bir arkadaşla telefonla konuşmak güzel. Görüntülü telefonla konuşmak daha güzel. Ya, yüz yüze konuşmak? Değerli arkadaşım Erdoğan Bey’le bu güzelliği paylaştık bugün. Güzellikler paylaşılınca artar derler ki bu sözün doğruluğunu da gördük. İnşallah her günümüz böyle olur.

Erdoğan Beyin deyimiyle sezonu açtık bugün. Ne sezonu ne açması? Futbol sezonu kapanmak üzere. Dizi film sezonları da… Biz “yaz” sezonunu açtık bugün. Hem de güzel bir açılışla…



Güzel olmaz mı? Masanın üzerine incesinden bir naylon örtü seriyor Erdoğan Bey. Sonrasına bakın: Bir poşet fındık, bir poşet ceviz. Onların yanına ne yakışır? Bir poşet de kuru üzüm boşaltılıyor. Bunları harmanlamak ne güzel. Beden sağlığı için ruh sağlığı için böylesi harmanlamayı yapan Erdoğan Beye gönülden teşekkürler. Ve gelsin çaylar…

Bugün, açık deyişe 11 Mayıs 1025 Pazar günü. Kaydedilmesi gereken bir gün. İnşallah güzel güzel kaydederim:

Dünden kararlaştırmıştık saat tam 14.02’de Dörtyol Cafe’de buluşmayı. Saat 13.39’da evden çıktık. Hava güneşli. Güneşin ışıkları bambaşka bugün. Hele bu ışıkların altında gördüğüm çocuklar. Caddenin sağında 6 kız çocuğu. Üç küçük kız ağabeylerinin peşinden gitmek istiyor. 5-6 yaşlarında diğer kızlar onları engelliyor. Çığlıklar, cıvıldamalar. Konuşmalarını duyuyorum ama anlayamıyorum. Bizim gideceğimiz istikamette yürüyen 3 delikanlı. 8-9 yaşlarında varlar. Ne de güzel yürüyorlar. Belli ki ağabeylerine ya da amcalarını dayılarına özeniyorlar. Maşallah maşallah. Nedense çocukları çok seviyorum ben.




Sol kolum oğlum Ahmet’in kolunda. Sağ elimde de baston. Rahat yürüyorum çok şükür. Bu arada Ahmet fotoğraflarımı çekiyor.

Kafeye yaklaştık. Köşe başında çiçekçi. Haa. Bugün anneler Günü. Ölen annelerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaşayan annelere de sağlık ve mutluluklar. Hepimizin anneler günü kutlu olsun.” Cennetin annelerin ayakları altında olduğu” unutulmasın.

Ve Kafeye girdim. Kafe sahibi uzun zaman önce değişmiş. Yeni çalışanlarıyla tanışıyorum. Ve.. arkamda Erdoğan Bey. Hemen sarılıyoruz. Hal hatır sorduktan sonra salon denir mi bilemem oturacağımız yerin kapısından giriyoruz. Bir beyefendi Erdoğan Beye hoş geldiniz, diyor. Erdoğan bey de onunla beni tanıştırıyor. Ya, sanki tanışmıyor gibi yapıyorsunuz. Biz tanışmıyor muyuz? Ne çabuk unuttunuz. Sakal bırakmış olmanız ihtiyar olmanız anlamına gelmez, dedim. Bu müteahhit kardeşimiz ne dese beğenirsiniz? Yanlış anlaşılmasın, zengin olduk diye kibirden tanımamazlık etmiyoruz. Hasta olabiliriz, unutabiliriz. Neyse biz hüsnü zan içinde olalım.



Ve masamıza oturduk. Fındık, ceviz ve üzüm çayla güzel gidiyor. İnşallah böyle güzellikler devam eder. İzlemişsinizdir. Bakanımız 16 ürüne (Bunlar içinde ceviz, fındık ve üzüm de var) don vurduğunu açıkladı. Bu arada ne gibi önlemler aldığını araştırmadım.

Ne konuştuğumuza gelince:

Valla spordan konuşmadık. Hatta Trabzonspor’dan bile.

Siyasetin s bile gündeme gelmedi. Allah Allah. Erdoğan Bey dostumuz önceleri hafiften siyasete girer, sonra benim bu konulardan hazzetmediğimi bildiği için özür dileyerek çıkıverirdi. Hem de, şurada kaldık derdi. Öyleine kuvveti bir hafızası var. Erdoğan Bey teşekkür etmesini de bilir özür dilemesini de. Ne de olmasa Avrupa görmüş biri desem olur mu? Bunun Avrupa’yla bir ilgisi yok. Bu bir doğu medeniyeti, bir İslam medeniyeti ürünü.

Erdoğan Beyin 23 yıl (yoksa 25 mi) İsviçre’de kaldığını yazmıştık. Bir ara İsviçre anılarına girdi. Tam da bu konu açılmışken dedim ki, yazımda bir karşılaştırma yapayım mı? Yok, dedi. Bunun manasını anlıyorsunuz değil mi? Ne incelik ne güzel bir düşünme. Bizim toplumumuzun geri kalmışlığını sergilemek istemedi. Halkın umutlarını kırmak suçu aklına bile gelmedi. Böyle bir suç var mı acaba? Biliyorsunuz ki kanun bilmemek mazeret değil.

Başta “YAZ” sezonunu açtık, dedik. Bu açılışa uygun ne yazmalıyım. Erdoğan Bey, sen yazarsın bir şeyler, deyiverdi.

Kafe’den çıkınca baktım çevreye. Maşallah. Karşıdaki ağaç el sallayak selâmlıyor beni. Yanındaki kendisi gibi çiçeklerle donanmış ağaçların selâmlarını da aynı güzellik ve nezaketle alıyorum.

Ağaçlar çiçek açtı yerine ağaçlar umut açtı desek olur mu? Bu benzetme tam da uyuyor. Çiçek sonrası tomurcuk açmak ve meyveye durmak. Tabii siyasi don vurmazsa.

Çocuklardan, annelerden söz ettik. Kafedekilerle tanışmaktan da… En çok da güneşin ışıklarından, sıcaklığından. Yurttaşlarımıza sıcak ve aydınlık dolu yarınlar sunamaz mıyız?

Güzel günler için çabalamak ve güzellikleri paylaşmak dileğiyle…

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 11. 05. 2025

 

31.10.24

Erdoğan Teke / Beşeri İnsan Yapan Değerlerdir

 

 


BEŞERİ İNSAN YAPAN DEĞERLERDİR 


 

İnsan olma hali, sadece biyolojik bir varlık olmaktan çok daha fazlasını ifade eder. "İnsan olmak", kendimizi ve çevremizi anlama, anlamlandırma sürecinin bir sonucudur. Bu süreçte insan, kendi benliğini, duygularını ve düşüncelerini sorgular. Aynı zamanda sosyal bir varlık olarak toplumsal ilişkiler ve değerlerle de iç içedir.

İnsanın "insanlık" deneyimi, kişisel ve toplumsal boyutlarıyla derin bir anlam taşıyabilir. Kişisel olarak insan olmak, içsel bir arayış, kendini anlama ve geliştirme çabasıdır. Bu, duygusal zekâyı, empatiyi ve ahlaki değerleri geliştirmeyi içerir. İnsan, yalnızca kendi ihtiyaçlarını değil, başkalarının ihtiyaçlarını da gözeterek, toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır.

Toplumsal açıdan ise insanlık, bir arada yaşama, dayanışma ve karşılıklı saygı anlayışını içerir. İnsanlar arasındaki ilişkiler, medeniyetin temel taşlarını oluşturur. Sosyal normlar, etik kurallar ve kültürel değerler insanlığın ortak paydalarını oluşturur ve toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda bulunur. Ancak insan olmak, sadece toplumsal normlara uymakla sınırlı değildir. Aynı zamanda bireysel özgürlüğü, yaratıcı düşünmeyi ve kişisel sorumluluğu da kapsar. Her birey, kendi içsel dünyasını keşfetme ve bu dünyayı çevresiyle paylaşma yolunda sürekli bir çaba içindedir. Bu süreçte, bireyler kendi değerlerini oluşturur, dünya görüşlerini geliştirir ve topluma katkıda bulunur.

Felsefe bilimine göre insan, düşünen bir varlık olarak görülmektedir. İnsan her şeyden önce bir canlı organizmasıdır. Bir insan, diğer canlılardan ayıran şey insanın evrim süresi boyunca dilini değiştirmesi, konuşmaya başlaması, dünyayı kavrayabilmesi ve bu nedenle kavramsal düşünmesidir. İnsan doğar, büyür, öğrenir, bilge noktasına gelir, öğretir ve ölür. İnsan bütün hayatı boyunca bir şeyler öğrenme çabasında olur. İnsan öğrendiğine inanan ve onu uygulayan, kendini nasıl rahat hissederse öyle yaşayan bir organizmadır. İnsan bir bilgiyi öğrendiği zaman onu kendine yorumlayarak ona inanmaktadır.

Daha önce yayınlanmış olan otobiyografi kitabımdan bir alıntı:

60’lı, 70’lı ve 80’lı yıllarda yaşadığım İsviçre’de, bir şehirden ikamet eden birinin başka bir şehirde ev satın almak veya ev kiralama durumunda, şehrin yerel yönetimi ve polisin oluşturdukları büroya müracaat ediliyordu.  Doldurulması için bir form veriliyor. Formda ailenin kaç kişi olduğu, çocuk sayısı, yaşları ve cinsiyetleri, ailenin otomobili olup olmaması, vs, vs, cevaplandırılması isteniyor. Sekiz gün içinde olumlu veya olumsuz aileye yanıt veriliyor,

Peki, bu sorular neden sorulur?

1. Şehire yeni gelecek ailenin çocukları için okuyacakları sınıfta boş yer var mı? Zira her sınıf 15 kişi ile sınırlandırılmış.

2. Aile kaç kişi olduğunun sorulması, mahalle bakkalına yeterince ekmeğin gelmesi ile ilgili.

3. Otomobilin sorulması evin özel araç park yerinin olup olmaması ile ilgili. Rast gele yere park yapmak yasaktır.

4. Çocukların yaşları ve cinsiyetlerinin sorulması, çocuklar erkek ve kız çocuğu ise kardeşte olsalar aynı odayı paylaşmaları yasaktır.

İnsanlık adaletle, vicdanla, merhametle, iyi ahlakla desteklendiğinde daha kıymetlidir.

Bir insan, diğer canlılardan ayıran şey insanın evrim süresi boyunca dilini değiştirmesi, konuşmaya başlaması, dünyayı kavrayabilmesi ve bu nedenle kavramsal düşünmesidir. İnsan doğar, büyür, öğrenir, bilge noktasına gelir, öğretir ve ölür.

İnsan bütün hayatı boyunca bir şeyler öğrenme çabasında olur. Öğrendiğine inanan ve onu uygulayan, kendini nasıl rahat hissederse öyle yaşayan bir organizmadır. Bir bilgiyi öğrendiği zaman onu kendine yorumlayarak ona inanmaktadır.

Kur'an -ı Kerim’e göre insan: Allah’ın bizzat kendi eliyle yaratarak ruhundan nefhettiği maddi ve manevi organ ve cihazlarını düzgün ve dengeli bir şekilde düzenleyerek en güzel sureti verdiği en değerli ve en şerefli mahlûkudur.

Bütün kâinatın yüce yaratıcısı diyor ki:

Kulum ben sana düşünme gücü verdim.

Sana sevme gücü verdim.

Sana seçme gücü verdim.

Sana gülme gücü verdim.

Sana hayal gücü verdim.

Sana yaratma gücü verdim.

Sana plan yapma gücü verdim.

Sana konuşma gücü verdim.

Sana dua etme gücü verdim.

Ve sen benim en büyük mucizemsin.

İnsanlık, insanların içinde bulundukları durumlardan türemiş, fedakârlığın temel Ahlaki değerleri ile ilişkili bir erdemdir.

İnsanlık merhamettir insanı insan yapan vicdanıdır, insan olmak ve insana benzemek farklı şeylerdir insanlığın manevi niteliklerine gelince Engin gönüllülük, doğruluk, dürüstlük, iyilik severlik, paylaşımcılık, yardım severlik adaletlilik, doğru sözlülük, içtenlikle temiz yüreklilik nitelikler söz konusudur.

Dr. İlhami Pektaş'ın dediği gibi insan olarak kalabilmek için;

Nefreti değil sevmeyi

Ağlamayı değil gülmeyi.

Yok etmeyi değil yaratmayı,

Savaşı değil, barışı

Ölmeyi değil yaşamayı seçmeliyiz.

İnsan olma halı kâğıt üstünde kalmasından uygulaması daha değerlidir.

İşte, yaşanılanlardan bir örnek:

1973 yılında İsviçre’den Türkiye'ye yıllık iznimizi kullanmak üzere arabamızla yola çıktık. İzin dönüşü Belgrat - Zagreb arasında bir benzin istasyonunun park alanında mola verdik. Park alanında Almanya plakalı bir araç, aracın etrafında Türk aile, yanlarına gittim, selamlaştık. Adamın aracı arıza yapmış. Gelen tamirci ustasının çıkardığı masraf listesini yüksek bulmuş. Üzerinde yeterli kadar para olmaması vatandaşımızın canını sıkmış çaresizlik içinde düşünüyordu,

 Cep telefonu ve kredi kartının olmadığı yıllardı. İzin sonu geri dönüşlerde genelde kimsenin yanında fazla para olmazdı. Buna rağmen vatandaşımıza yardımcı olmaya çalışıyorduk. Bu esnada park alanına bir araç geldi ve hemen yanımıza park etti. Bizim konuşmalarımızı duyunca yanımıza geldi. Adam İzmit'te faaliyet gösteren yabancı menşeli bir lastik fabrikasında görev yapan Alman mühendis. 41 Kocaeli plakalı aracı ile memleketi Almanya’ya gidiyordu. Güzel bir Türkçeyle bunları bize anlattı:

Vatandaşımıza hitaben, bu kadar uzun yola çıkıyorsun yanında yeteri kadar para olması gerekmez mi? Vatandaşımız, haklısınız lakin arabamın bakımını yaptırmıştım, yakıt parası ve cep harçlığı kadar para ile Allah büyüktür diyerek yola çıktık, doğrusu bu arızayı beklemiyordum, dedi. Alman mühendis gülmeye başladı. Kendisine neden gülüyorsun sordum, bakın benim Türkiye’de iş arkadaşlarım, komşularım var hepsi de aynı şeyi söylüyorlar tamam "Gott İst gross" Allah büyüktür ama senin de tedbirli olman lazım. Alman vatandaşımızın araç plakasını işaret ederek, oo bizim şehirde ikamet ediyorsun, çalıştığı firmayı öğrendikten sonra doğruca işi yapacak ustanın yanına gitti. Yapılacak masrafı öğrendi ve bizim vatandaşımıza gerekli parayı verdi. Bu arada bizim vatandaşımız adını soyadını; iş ve ev telefon numaralarını; kendisine verilen paranın miktarını bir kâğıda yazıp verdi. Bu iyilik seven adam Almanya'da görüşmek üzere diyerek ayrıldı oradan. Hiç tanımadığı bir insana böyle bir yardım yapmak insan olmanın, insan gibi davranmanın bir örneğidir.

Sonuç olarak, insanlık ve insan olmak kavramları, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde karmaşık ve çok boyutlu bir deneyim sunar.

Kendi içsel dünyamızla, başkalarının dünyalarıyla ve toplumsal yapılarla kurduğumuz ilişkiler, insan olmanın anlamını derinleştirir. İnsan olmanın özündeki temel değerler, bizi birbirimize yakınlaştırır ve ortak bir yaşamı mümkün kılar.

Erdoğan TEKE,

Çekmeköy-İstanbul, 24. 09. 2024