![]() |
FİKİR MASASI, ÇEKMEKÖY, 21. 06. 2025 (Sağdan sola) ERDOĞAN TEKE- HÜSEYİN YILDIZ- AHMET MERAL AHME MUTLUOĞLU- SABAHATTİN GENCAL- AHMET GENCAL ****** |
21
Haziran 2025 Cumartesi günü, kararlaştırılan saatte yani tam 17.31’de Kafedeki
yerimizi aldık. Daha hal hatır sorma sırasında Erdoğan Teke Bey’e bir telefon.
Erdoğan Bey’in sesini duyuyoruz. “Mimarsinan Mahallesi’nde Dörtyol Kafesi.
Tamam. Doğru istikamettesin.”
Beklenen
arkadaş geldi. Hepimiz ayağa kalktık.
Erdoğan Bey bize bakıyor, biz de sol eliyle işaret ettiği kişiye. “Emekli öğretmen Ahmet Mutluoğlu.”
Sonra Ahmet Bey’e
bakıyor ve sağ eliyle ağır ağır bir yay çiziyor. Teker teker bizlerin adını
söyleyecek sanırken şaşırtıyor bizi. “Bu masa fikir masası” diyor.
“Aramız
hoş geldiniz.” diyoruz. Birkaç saniyelik sessizlik süresi. Kim bilir arkadaşlar
neler düşünüyor? Ben henüz insanların kafasındaki düşünceleri okuyamıyorum.
Onun için kendi düşündüklerimi yazayım:
Erdoğan
Bey, tam bir sanat örneği veriyor. Bir nesneyi söyleyerek o nesne
etrafındakileri kastediyor. Bu söz sanatına ne dendiğini ben unuttum. (Bir
liseliye sorarsınız.) Eminim ki Erdoğan Bey, özellikle sanat yapmak
istememiştir. Zaten sanatçılar da öyledir.
Bu
arada Erdoğan Bey’in “Yarım Kalan Mutluluklar” adlı romanını okumuşsunuzdur.
Ben şuna üzülüyorum: Türkiye’de biyografi yazan 7-8 kişi var mı? Peki,
otobiyografi yazan? Maalesef birkaç kişiyi geçmez. Onlardan biri de Erdoğan Beydir.
“Ben Erdoğan Teke” adlı kitap maalesef pek fazla satılmıyor. Oysa ben,
otobiyografinin nasıl yazıldığını öğrenmek isteyenlerin bu örnek eseri almak
isteyeceklerini sanıyordum.
Sessizlik
bitti. Şimdi kraker yerken, fıstık yerken çıkan sesleri duyuyor musunuz? Peki,
çay içerken çıkan sesleri… “Hocam, bırak bu boş lafları.” demeyiniz. Ben ne
zaman boş laf ettim? Dikkat edin. Bir noktaya odaklanabilirseniz o noktada
hiçbir şeyi kaçırmazsınız. Bir odada yapayalnızken duvar saatinin tik taklarını
duyduğunuz gibi biz de arkadaşlarımızın bütün söylediklerini… Bakın, kafede
olduğumuzu söyledik. Emin olun kafedeki kalabalıktan sanki çit çıkmadı. Olacak
şey mi bu? Şahsen öyle odaklanıyordum. Eminim ki arkadaşlarımız da öyle. Böyle
olmasa bu masaya “fikir masası” denir miydi? Bu deyiş bizim için de bir
iltifat. Biz de böylece fikir işçisi oluyoruz.
Uzatmayalım.
Aramıza bir fikir işçisi daha katıldı. Üretimimiz şimdiden fazlalaştı. Örneğin
arkadaşımız Belçika’da öğretmenlik yaptı. Yine Belçika’da özel eğitime tabi
çocuklar için öğretmen yetiştirmek için açılan okulu da bitirdi. Bu konularla
birlikte Avrupa’dan yeni haberler getirdi.
Bir
ara İsviçre’de ve Belçika’daki ahlak üzerinde durduk. Tabii üzüldük. Sanki
Milli takımımız 3-0 mağlup olmuş gibi. Bu konuyu Ahmet Meral Bey, Mehmet Akif’in
“Dinleri var işimiz gibi, işleri var dinimiz gibi.” sözüyle konuyu kapattı.
Ahmet
Meral Bey’i tanımayan yoktur sanırım. “Kısa Dünya Tarihi” adlı kitabın yazarı.
Evren nasıl genişliyorsa bu kitap da öyle genişledi ve genişlemeye devam
ediyor. Maşallah, Ahmet Bey dünyanın en bucağında ve kuytusunda olan bitenden haberi var. Haberleri
Ahmet Bey’den dinlemek güzel:
Filistin
meselesini anlattı bize. Tabii Siyonizmi de evangelistleri de. “19. yüzyıldan
sonra Yahudi ve Hıristiyan mezheplerin ortaklaşa yürüttüğü birçok gizli
operasyonları olan evangelistlerin kıyameti nasıl çağırdıklarını da… İşte
güncel bir, ne derseniz uygun olur İsrail.
Bu
arada İran’dan da söz ettik. Tabii televizyondaki haberleri tekrarlamadık.
Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün bir yazısında mollaların üniversite mezunu
olduklarını, teoloji, felsefe, kelam, Arapça vb. bilgilerle donanımlı
olduklarını söyledi. Ahmet Bey bu konuya da açıklık getirdi. (…) din
görevlisinin (Sayısını unuttum.) Hepsinin Arapçadan başka yabancı dil de
bildiklerini. Ayrıca düşüncelerini savunabildiklerini, her konuya cevap
verebileceklerini de söyledi. Bu arada yeni arkadaşımız Mutluoğlu’na da “Mollalar
olsaydı demin sorduğunuz sorunuza da cevap verilebilirdi.” dedi.
Bu
arada yeni arkadaşımızın çitayı yükselttiğini de söylemiş olduk. Evet,
metafizikçilerin bile altından kalkamayacakları bir iki soru sordu. Onları
yazıp kafanızı karıştırmayalım.
Biz
metafizik konularını rafa kaldırdık. Sünnetullah konuları, Kuran-ı Kerim’deki
konuların tefsiri, ahlakı değerlerimiz, kalkınma, kültür ve sanat sorunları
özellikle de eğitim sorunları vb. üzerinde duruyoruz. Tabii düşünce düzeyinde olmaya
çalışırız. Olaylar ve bireyler üzerinde pek durmayız. Birey dediğin bugün var yarın
yok. Ama düşünce öyle mi? Aslında düşünce üretimi üzerinde de durmak gerekir.
Allah sağlık verirse bir buçuk yıl sonra “düşünmek” üzerine bir kitap
çıkartabilirim inşallah.
Biz
bu duruma alışığız. Ama yeni arkadaşımız. “Ne konuşulacağı içinize mi doğdu da
bu notları yazdınız.” dedi. Arkadaşımız, bizi yazılarımızdan az çok tanıyor.
Erdoğan Bey’den de hakkımızda bilgi edindi. Buna rağmen yüz yüze olmanın başka
havası oluyor. Küçük oğlum Ahmet’in şiir,
deneme, öykü ve roman olmak üzere 16 kitabı olmasından çok babasının yaşlı
göstermemesi şaşırttı onu. Özellikle de benim yapay zekâyı asistanım olarak
kullanmama hayret etti.
Yazımız
uzun mu oldu? Olsun o kadar. 21
Haziran'da Kuzey yarımkürede en uzun gündüz yaşanıyor ya ben de en uzun yazımı
yazacaktım.
Daha
bir şey yazdığımız yok. Ben Yapay Zekâyla beraber yazdığım İbnü’l Arabi’nin
Fusûsu Hikem (Hikmetlerin Özü) kitabından söz ettim. Tabii söz tasavvufa kaydı.
İşin içinden çıkamadık. Yine gelsin çaylar, dedik. Sonra çay bahane, dedik.
Haftaya toplanmak üzere vedalaştık.
Vedaların
hep böyle güzel olması dileğiyle…
Sabahattin
GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul,
21.06. 2025
ÇOK GÜZEL BİR ORTAM; BENİ DE ARANIZA ALDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDER DEVAMINI DİLERİM. AHMET MUTLUOĞLU
YanıtlaSilMerhaba Ahmet Bey Kardeşimiz,
SilAramıza hoş geldiniz safa getirdiniz.
Sizlerin de katkılarıyla, inşallah ortamımız daha da güzelleşek; fikir alış verişimiz yararlı olacaktır.
hayırlı günler dileğiyle selâm ve sevgiler...