4.1.25

Sabahattin Gencal / İlk Klavyem

 


İlk klavyem…

Cefakâr ilk klavyem sizlere ömür…

Klavyem dün, yani 03. 01. 2025 Cuma günü saat 08.30 sıralarında aniden bilgisayardan, dünyadan ve benden koptu…

Bu beklenmedik kopuştan, bu ayrılıktan sonra içimde doğan düşünce ve duygular buğulanarak hafiften hafiften kıvrılarak yükseliyor gökyüzüne. Gökyüzü yakında karabulutlarla kaplanmaz inşallah.

2002’lerde geldi İzmit’teki avukatlık büroma. Birçok fonksiyonu vardı. O zamanın en iyilerindendi. En güzellerinden de diyebiliriz. Ne var ki avukatlık yapmayınca veya yapamayınca fonksiyonlarını gösterme fırsatı bulamadı. Onun için birçok özelliğini göremedim. Doğrusu bir sitemi de olmadı bana. Beni anlıyor gibiydi. Gibisi fazla diyebilirsiniz. Çünkü;

Yayınlanan 62 kitabımın ilk dizgilerini onunla beraber yaptık. O beni anlamayacaktı da başka kim anlayacaktı. Hem benim kitaplarımın amacı, hatta bütün yazdıklarımın amacı “Kendimi tanımak”tır. “Kendini bilen Allah’ı (cc) da bilir. (el-İnfitâr, 6-8) ayetini öğrendikten sonra hep kendimi bilmeye çalıştım durdum. Montaigne, “Bir insanda görülen haller bütün insanlarda da görülebilir.” sözünü duyduktan sonra yazdıklarımı yayınlamakta bir beis görmedim. Ayrıca, bütün yazarlardan çok farklı olarak ilk yazdıklarımı hiç değiştirmedim. Eğrisiyle doğrusuyla, artısıyla eksisiyle; günahıyla sevabıyla vb. işte ben buyum, diyebildim. Yalnız maddi hataları düzeltmeye çalıştım.



İlk sekiz kitabımı, maddi hataları düzetmek için yeniden ele aldım. Sekizinci kitabın son sayfasına kadar dayandı klavyem. Sadece birkaç saniyelik işi kalmıştı ki elveda dedi. Vazife başında terk i diyar etti.

Duygularımı aksettiremiyorum. Bu anda da gözyaşlarımın aktığı belirtmem yeterli. Göz yaşımın yeni klavyeye düşmemesine gayret ediyorum. Oysa ilk klavyem yağmur gibi gözyaşlarıma şahit olmuştu. Annem, kız kardeşim, dayım, teyzelerim, kayın biraderlerim, yengelerim, halalarım vb. birçok yakınım, arkadaşım bu son yirmi yılda vefat ettiler. Ayrıca vefakâr, cefakâr, bütün güzel erdemleri örnek olarak taşıyan sevgili eşim de bu süre içinde vefat etti. Büroyu kapattıktan sonra eve gelmişti kavyem de. Eşim ona da toz kondurmazdı.



İlk klavyemle kalemle yazdıklarımı yazdım bir de doğrudan yazdım. Hazır metinlerden pek haz almazdı gibime geliyor. Doğrudan yazdıklarıma sanki eklemeleri olurdu. En azından esintisi, etkisi…

Dün, ikindi üzeri oğlum okuldan gelince; “Biliyor musun, ne oldu?” deyiverdim. “Klavyem sizlere ömür öldü…” Oğlum, elimi öperek, ah çok korktum. Size bir şey oldu sandım.” dedi. Ahmet birkaç senedir yeni klavye almak istiyordu bana. Ama ben ayrılamıyordum ondan. Daha fonksiyonlarını öğrenemeden ayrılmak olur muydu? Ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Oğlum, dün siparişini verdi. İşte bugün yeni klavye ile yazıveriyorum.

Yeni yılda, yeni klavye. Oğlum, hoparlör ve mikrofon aksamları için de siparişlerini verdi. Bugün yarın onlar da gelir. Bilgisayar aksamlarını daha önce torunum değiştirmişti.

Açıkçası durum şu: eşim rahmetli olduktan sonra mahalleydi, daireydi, eşyalardı, bilgisayardı vb. her şey yeni. Tek eski ben kaldım.

Ne yapmalıyım? Düşündüm taşındım ve kesin kararımı verdim: Ben ben olarak kalmaya devam edeceğim. Tabii Allah 8cc) izin ederse ve de şartlar elverirse. Bir de yeni klavyemle anlaşabilirsem.

Bir de not yazayım: Oğluma, “İlk klavyemden birkaç poz al.” dedim. Bir ara yanlarına gittim. Yan yana poz vermek için ama dayanamadım. Ben böyleyim işte.

Bir not daha. Böyle de olmaz ki, nedir bu sulu gözlülük derken kendi kendime sabahleyin ilâçlarımı almadığımı hatırladım.

Ya, ilk klavyem böyle anlarıma çokça şahit olmasına rağmen hiç ses vermezdi…

Bu yazdıklarım bir duygu durumudur, gelgittir. Yani çoklarına göre hükümsüzdür.

Ama gel de bir bana sor…

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 04.01.2025