20.6.25

İşte, O Zaman



Kendi kendimeyim.

Kendi kendime sessizce konuşuyorum.

Kendi kendime sessizce konuşmak çok yoruyor beni. Düşünsenize üç beş kişi bir arada olsak bir konuşur üç dinleriz. Ama konuşma kendi kendine olunca karşındakilerin konuşmalarını da sen üstleniyorsun. Aktör gibi aktris gibi rol yapıyorsun. Aynı anda hem iyi adam hem kötü adam rolündesin.

Kendi kendine sessizce konuşmak bir hastalık mı? 

Hastalıktır, derseniz yıllardan beri ağır hastayım demektir. Buna rağmen hiç umurumda olmadı hatta hastalığı aklımın ucundan geçirmedim bile.

Ama şimdi? Bana bir korku aldı ki hiç sormayın.

Bir Profesörü dinledim ki dinlemez olaydım. Mealen diyor ki “Sesler kaybolmaz.” Tamam daha önce de öğrenmiştik bunu. Zaten sesli konuşmuyorum. Düşünce ve duygular da yanı aklından geçenler de kaybolmuyor. Okunuyor…

Dışarı çıkamıyorum. Olur a oğlum beni dışarı çıkarırsa, birileri de beni görür de okursa. Nasıl derler? Yandı külüm keten helva.

Bunu aşağılamak suçundan bu kadar. Şuna hakaret suçundan şu kadar. Milleti kin ve düşmanlığa sevk etmek suçundan o kadar. Onun keyfini kaçırmak suçundan…

Hop hop beri bak. Karşınızdaki adam ömrübillah kimseye hakaret etmemiş biridir. Evet, her gün her gün hakareti hak etmiş olanlara bile Allah (cc) ıslah etsin diye dua eden biridir…

Demek neymiş? Zihin okuma bazen hiç de iyi değilmiş. Bazen günümüzde çok görüldüğü üzere zihin okuyorum, diyenler aslında kendilerini okuyor. Demek ki hava onun için karanlık görünüyor. Zulüm onun için artmış görünüyor. İnsanlık onun için…

Kendi kendime sessizce konuşmaktan ben korkmayım da kim korsun.

Ama korkunun ecele faydası yoktur noktasına gelirsem, gelirsen, gelirse…

İşte, o zaman seyret gümbürtüyü.

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 20. 06. 2025