Kendi
kendimeyim.
Kendi
kendime sessizce konuşuyorum.
Kendi
kendime sessizce konuşmak çok yoruyor beni. Düşünsenize üç beş kişi bir arada
olsak bir konuşur üç dinleriz. Ama konuşma kendi kendine olunca karşındakilerin
konuşmalarını da sen üstleniyorsun. Aktör gibi aktris gibi rol yapıyorsun. Aynı
anda hem iyi adam hem kötü adam rolündesin.
Kendi kendine sessizce konuşmak bir hastalık mı?
Hastalıktır,
derseniz yıllardan beri ağır hastayım demektir. Buna rağmen hiç umurumda olmadı
hatta hastalığı aklımın ucundan geçirmedim bile.
Ama
şimdi? Bana bir korku aldı ki hiç sormayın.
Bir
Profesörü dinledim ki dinlemez olaydım. Mealen diyor ki “Sesler kaybolmaz.” Tamam
daha önce de öğrenmiştik bunu. Zaten sesli konuşmuyorum. Düşünce ve duygular da
yanı aklından geçenler de kaybolmuyor. Okunuyor…
Dışarı
çıkamıyorum. Olur a oğlum beni dışarı çıkarırsa, birileri de beni görür de
okursa. Nasıl derler? Yandı külüm keten helva.
Bunu
aşağılamak suçundan bu kadar. Şuna hakaret suçundan şu kadar. Milleti kin ve
düşmanlığa sevk etmek suçundan o kadar. Onun keyfini kaçırmak suçundan…
Hop
hop beri bak. Karşınızdaki adam ömrübillah kimseye hakaret etmemiş biridir.
Evet, her gün her gün hakareti hak etmiş olanlara bile Allah (cc) ıslah etsin
diye dua eden biridir…
Demek
neymiş? Zihin okuma bazen hiç de iyi değilmiş. Bazen günümüzde çok görüldüğü
üzere zihin okuyorum, diyenler aslında kendilerini okuyor. Demek ki hava onun
için karanlık görünüyor. Zulüm onun için artmış görünüyor. İnsanlık onun için…
Kendi
kendime sessizce konuşmaktan ben korkmayım da kim korsun.
Ama
korkunun ecele faydası yoktur noktasına gelirsem, gelirsen, gelirse…
İşte,
o zaman seyret gümbürtüyü.
Sabahattin
GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul,
20. 06. 2025