“Durumlar biraz karışık.” derken
dünyadaki durumlardan veya Türkiye’deki durumlardan söz etmiyorum. Kafamdaki
durumlardan söz ediyorum. Gerçi kafam da Türkiye’den ve dünyadan bağımsız değil
ama…
Ne zamandır amasız en çok da mamasız
yazı yazmak isterdim. Ne yazık ki beceremiyorum.
Kafamdaki durumlar karışıkken benden
karışık olmayan, şöyle açık, düzgün, akıcı, duru bir yazı beklemezsiniz değil
mi? Siz yetkili ve etkililerden böylesi yazı ve söz bekleyin de ne fırıldaklar
döndüğünü, daha neler de döndürüleceğini öğrenmiş olun.
Benim kafam zaten karışık bir de…
*
Ne diyor Prof. Dr. İsmail Hakkı
Aydın: “Beyin devamlı çalışır.” Oy maşallah! 24saat/ömür boyu çalışan bir
beynimiz varmış da haberimiz yokmuş. Birine kafan çalışıyor, dediğimizde iyi,
doğru ve olumlu yönleri kastediyoruz. Gerçekten öyle mi? Beyin çalışıyor ama
bazı beyinlerin mevcut düzeni yakmak yıkmak için çalışmadığı ne malum? Yine
toplumun anasını ağlatmak, rejimi dönüştürmek için çalışmadığı ne malum? Fitne fesat ekmeye çalışmadığı ne malum?
Bazen hiç olmayacak şeyler geliyor
aklıma.
Çok önceleri bir çalışma yaparken
Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre’nin bir benzetmesini kullanmıştım. Aklı bir
küheylana benzetiyordu. Eğersiz, dizginsiz, gemsiz vb. kullanabilir misiniz
küheylanı? O zamanlar seyislik eğitimi almayı düşünmedim değil. Küheylanı emir
komuta altına almak istiyordum. Rahmetli babam askerde süvariydi. Biz de bir
başka çeşit süvari olamaz mıydık? Olmadığımıza göre demek olamaz mıymışız…
Aklı kullanamazken bütün
fonksiyonlarıyla beyin, hem de her an çalışan bir beyin karşımıza çıktı.
Çalışma konularıyla meşgul ediyordum onu. O konu bu konu uğraşıp dursun yeter
ki zararlı olmasın, diyordum. Ama bu günler, biraz keyifsizim ya oyalayamıyorum
onu.
Ya, beyin Prof. İsmail Hakkı Aydın’ın
dediği kadar varmış. Yalnız bulmasın beni. Hele yataktayken… Aman Allah’ım. Taa
çocukluğumdan başlayarak bütün hayatımın filmini seyrediyorum. Öyle zannedildiği gibi film seyretmek olsa öp
de başına koy. Her sahneyi yeniden kurguluyor ve oynuyoruz. Şunu şöyle yapsay
mışım, onu şöyle söylesey mişim. O niye öyle yapmış olabilir?
Bu arada bir şey keşfetmiş oldum.
Ben çoklarına unutkan olduğumu söyler
dururdum. Hatta arkadaşlar, hatırlıyorsun ya, derlerdi. İnsan durup dururken
çok önceleri olup biteni hatırlamıyorsa bu unutkanlık sayılmaz. Yeri ve zamanı
gelince öyle bir hatırlıyor ki insan.
Benim kafam acayip karışık.
Yuvacık’ta çiçekli bahçemize inerdim.
Gül koklarken ta çocukluğumuzda tarlada, dağda bayırdaki çiçeklerin kokusunu
alırdım. Uçuşan kelebekleri görünce çocukluğumuzda kelebeklerin peşinden
koşmalar aklıma gelirdi. Bu akıl kâri değil. Olsa olsa bu bir hastalık.
Anskiyete başlangıcı /kaygı bozukluğu var bende. Olsa olsa bundan diyordum.
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, beyin unutmaz, diyor. Aa gerçekten unutmuyor.
Beyinde na mütenahı kapasite/hafıza/bellek var da diyor.
Eee, mademki Aydın’a göre “ucu bucağı
olmayan, sonsuz, sınırsız” kapasiteli bir beynimiz var. Az da olsa elimiz de
kalem tutuyor… Un var, yağ var, şeker var… deyişi aklıma geliyor.
Birkaç aydır bütün çalışmalarımı
durdurdum.
Beynimi kontrol altına almakla
meşgulüm. Bu gidişle çok daha meşgul olacağa benziyorum. Küheylanı idare
edemedim. Bakalım beynimizi…
Demesi kolay ama bilseniz ne
sıkıntılar çekiyorum.
Diyorlar ki insan hızla değişiyor.
Her an değişiyor.
Bu arada “an”ı konuşma dilinde zaman
birimi olarak kullanıyoruz ama değilmiş. Bilseniz o konu da ayrıca başımı ağrıtıyor.
Neyse her zaman biriminde ayrı ben olursa? Bediüzzaman bütün organların senede
iki defa yenilendiğini söyleyerek senede iki Sait hesap ediyordu. Ancak ruhsal
olarak en son Sait’le sentezleniyordu. Ben 20 sene önce senede bir Ben hesabı
yaptığım öyküye benzer bir çalışma yapmıştım. Yunus Emre'nin şiirlerini okurken halden hale girerek bi hâl oldum. Bu arada "Bir ben var ben de benden içeri"ifadesini yanlış anlamışım. İçimizdeki BEN manevi benmiş. Onunla da müşerref oluruz inşallah. Tasavvufçuların yanına henüz uğramadım. Bir taraftan da bilim öyle gelişiyor ki… Meseleyi de meseleleri de çakıyorsunuz değil mi?
Yarım asırdır, insan üzerinde
çalışan, yirmi sene önce ilginç bir çalışma yapan biri olarak kafamın bu kadar
karışmaması gerekirdi belki. Hem “Ne var bunda?” diyenler olabileceğini de
düşünerek yine Sayın Prof. Dr. İsmail Hakkı’dan bir alıntı veriyorum:
“Cihanda algoritmik her ne varsa,
hepsinde her an pek çok kuantik hadiseler cereyan etmekte, kuantumun temel
parçacığı olan fotonlar, her bir an için frekansının, Planck sabiti ile çarpımı
kadar enerji aktarımını sürdürmekte, bedenimizde hücresel seviyede elektron
transferi yapmakta ve enerji elde etmekte, beynimizi, zihnimizi, hafızamızı,
haysiyetimizi, onurumuzu, kimliğimizi ve en önemlisi de, “BEN”imizi meydana
getirmektedir!
Eski “Ben”den, yeni “Ben”e
transformasyon, düşüncenin meydana getireceği nörokimyasal değişiklikler ile
yeni bir zihin programlamakla mümkündür! Bugün nisbeten, Klasik Fiziğin
pabucunu dama atma gayretinde olan Kuantum Mekaniğinin de, bir gün pabucu dama
atılabilir. “Etme Bulma Dünyası”… Zira, yanlışlanabilen bilimde son durak
yoktur! Bu gidişle, “Evrensel Bilgi ve Beyin-Bilgisayar Etkileşim Yöntemleri”,
organlarının sınırlarını aşan bir “İnsan” türünü ortaya çıkartacaktır! “
https://www.akademikakil.com/norokuantofilozofi/ismailhakkiaydin/
Sizin de karıştı mı kafanız?
Karışsın karışsın. Zira ne demişler? “Sular
bulanmadan durulmaz.”
Bu arada bir arkadaşımın seneler önce bir yorumda
yazdığı aklıma geldi? “Hocam kafamızı mı
yakacaksınız!” Unutmadığım iyi oldu. Arkadaşımız şöyle demiş olabilir mi? ….
Bakın yukarıda sözünü ettim ya eski
defterlerdeki yazılar da yorumlar dahil bir bir geçiyor kafamdan. Ama nasıl?
Bazen Ancumah deresi gazaba gelmiş gibi taşları da, çamurları da önüne katarak
akar ya…” İşte öyle. Siz Ancumah Deresini bilmezsiniz. Bilmemeniz daha iyi.
Sakarya, bu yazılar fasarya diye düşünmeniz bile yeterli.
Bu son paragrafımı atın gitsin.
Aydın’ın yazısını anlayabildiğimiz zaman beynimizi emir komuta altına alabiliriz
gibime geliyor.
İnsan bir konuya odaklanmalı.
Önümde birkaç küçük, bir de uzun
boylu çalışma konuları var. Onları şöyle
böyle de olsa tezgâhımdan çıkarabilsem… Yani, Allah ömür verirse, izin ederse
şimdiye dek yığdığım malzemeden yararlanarak kendimi inşa etmeye çalışacağım.
Bunları yazarak niye milletin
kafasını karıştırıp şişirdin demeyesiniz. Yazdım ki kendi kendime: “Sözünde,
her zamanki gibi dur Sabahattin.” diyebileyim.
Durumlar biraz karışınca böyle
oluyorum. Ya çok karışsaydı Allah bilir…
Kafa dinginliği dileğiyle…
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 06. 03. 2025
Çok değerli bir sohbetini okumuş değil de dinlemiş oldum.. gidip gelmeler, duyumlar ve algıları ulamalar değerli. Beyin, henüz çözülmemiş bir yumak! İpin ucu geçmişi yaşamakta olamaz. Bilim için tüm şafaklarda yeni teoremler karmaşasında umut çizimleri var. Beyin, düşündükçe insanlık adına açılımlara da satırbaşları yapıyor.
YanıtlaSilDemem o ki beyninin bilgeliklerinden daha sağlam ip uçlarıyla yeni varsıllıklar oluşturacaksın. Birikimler yeni filizlere yol açar her zaman. Sagen yetkindir, izlemekte kazançlıyım.
Motive edici bir yorum. Teşvik ve yol gösterme de üstelik. Üslûp dersen yıllardır aşina olduğumuz üslûp... Arı, duru, üstelik samimi ifadeler... Hepsi güzel de neden isminiz yok.
YanıtlaSilGel etme eyleme. Okuyucularımız için güzel yazılarınızı da bekleriz. Okuyucularımız da "kazançlı" çıksın.
İyi günler dileğiyle saygılar ve sevgiler.
Merhabalar Sabahattin Hocam.
YanıtlaSilBahsettiğiniz kafa karışıklığı, anksiyete ve kaygı bozukluğundan hepimiz şikayetçiyiz sayın hocam. Emin olun bizler de doğru dürüst bir metin çıkaramıyoruz. Ama sebebini tam bilemiyorum. Daha doğrusu açıklamak için konunun hocası olmak gerekiyor. Sayın hocam ne demişler biliyor musunuz? "Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına" Ben de artık böyle düşünüyorum ve ne çıkarsa bahtıma diyorum.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey Kardeşim,
SilYorumunuz için çok teşekkür ederim.
"Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına" sözü hoşuma gitti. İster istemez biz de kullanırız bu sözü.
Hayırlı günler dileğiyle selâm ve sevgiler...
Sevgili Sabahattin Hocam, zorlu olduğunu biliyorum ancak sizin hem kendinizi hem dış dünyayı devamlı sorgulamanız, düşünmeniz ve bunları paylaşmanız -en azından kendi adıma belirtmek isterim- çok kıymetli. Ne denli faydalandığımı anlatamam. Belki burada çok sık ve detaylı yorumlara girmiyorum ancak rol modelim olduğunuzu, örnek aldığım büyüklerimden olduğunuzu bilmenizi isterim.
YanıtlaSilSaygı ve sevgiyle...
Merhaba Sezer Hanım,
Silİltifat dolu ayrıca motive edici yorumunuz için teşekkür ederim. Vebalden kurtarmak için biraz uzunca yazacağım için kusura bakmayınız.
Seneler önce, ZENGİN OLMA SANATI başlıklı bir kitap yazacağım, dedim. Otobiyografimi yazacak en sonunda da “Benim yaptığımın tersini yaparsanız zengin olabilirsiniz.” diye yazacağım demiştim.
6-7 sene önce bir yazarlık atölyesine kursiyer olarak gitmiştim. O zaman da YAZAR OLMA SANATI adlı bir kitap yazacağım, dedim. Yine otobiyografim, sonuna da “Benim yaptığımın tersini yaparsanız YAZAR olabilirsiniz.” diye yazacağım demiştim.
Allah’a şükür halimden memnunum. Maddi ve manevi hiçbir sıkıntım yok. Bu yaştan sonra da hiçbir beklentim de yok. Onun için emperyal düzene uymadan yazabiliyorum. İşte onun için size ve sizin gibi gençlere; “Benim yazılarımı ve kitaplarımı bolca zamanınız varsa okuyabilirsiniz ancak benim gibi olmayınız. Hele öyle rol model sözlerini hiç kullanmayınız. (Bu arada mahcup olduğumu da ayrıca teşekkür ettiğimi de söyleyeyim.)
Size daha önce de yazdığımı sanıyorum ama tekraren yazayım:
Yazılarınız duru, akıcı ve içten. Ele aldığınız konular da önemli… Derler ya “Un var, yağ var, şeker de var…”
Dikkat ederseniz bir hüküm cümlesi kurmaktan çekindim. Çünkü ülkemiz de kitap okunmuyor. Başka deyişle kitap yazmaya teşvik edip masrafa girmenizi de istemem.
Sağlık ve mutluluk dolu hayırlı uzun ömürler dilerim.
Saygılarımla.