Gelişigüzel
bir yazı yazmaya niyetlendim. Sonu da güzel olsun isterim.
Sizce
bu mümkün mü? Değil tabii; çünkü herkesin -hadi okurların diyelim- güzellik
anlayışı farklı. Hani derler ya “Renklerle zevkler tartışılamaz.” Bu da onun
gibi bir şey.
Peki,
doğru bir yazı yazmaya niyetlensem, tabii sonu da doğru olmak şartıyla. O da
olmaz mı diyorsunuz. Haklısınız. Bir kültürde doğru kabul edilen diğer
kültürlerde… Bilimsel doğrular bile değişiyor. Düşünebiliyor musunuz, doğru
diye bildiğinizin miadını doldurup yerini başka bir doğruya bıraktığını
şaşkınlıkla öğreniyorsunuz.
Ona
da peki, diyelim. Hakikati yazmaya niyet etsem? Diyeceksiniz ki, “Bazılarına
hakikati anlatmak deveye hendek atlatmaktan zor.” O halde gelişigüzel bir yazı yazalım.
Zaten
ilk kelime, girişi güzel yazılacağına gelişigüzel yazılmış. Ben bilmem mi? Yok
“Ben bilmem eşim bilir.” Daha doğrusu bilirdi.
Eşimin dediği…
Bu
anda aklıma ne geldi biliyor musunuz? Küçükken bir oyun oynardık. Bir yerden
geçerken parola sorana “ebemin dediği” derdik. Yeni nesil bu oyunları bilmez.
Şimdiki oyunlar? Bizim kuşaktan sözünü ettiğim oyunu hatırlayan var mı?
Ya,
bizim kuşak demişken bir şey söyleyeceğim. “Bakın burası çok mühim!” Biz, yani
“ebemin dediği” diyenlerimiz tövbe istiğfar edelim. Tövbe estağfurullah. Yeni
kuşaklar da “ebemin dediği” diyorlar. O halde niye kınıyoruz ki? Demek ki biz
alıştırmışız. Hele de biz öğretmenler… Eleştirel düşünceyi hiç öğretememişiz.
Hele hakkı hukuku…
Yanlış
mı diyorum? Peki, sakıncalı bir şey yazmış oldun mu? Yok canım, ben sakıncalı
da yazamam. Değil mi cürmümüz ne ki…
Aaa,
öyle demeyin. Bakın birkaç gün önce okuduğumu mealen yazıyorum. Diyelim ki
birinin arkasından sesleniyorum. Kısa bir müddet sonra ses kesiliyor gibi oldu.
Yok, bizim frekansımızdan çıkmış oldu ama başka frekanslarda ses gitmeye devam
ediyormuş. Işık da öyle… Allah Allah (cc) sen ne büyüksün. (Bu arada frekans
mekans neki?)
Acaba
diyorum, niyetler de bu satırlar arasında devam edip bazılarınızın zihin
sahasına girebilir mi? Tabii zihinleri kalıplaşmış olanlardan söz etmiyoruz.
Onlar bizi okumaz ki. Halbuki çok isterdim, onlar da göz ucu ile olsun bir
bakıverseler.
Gözden
girip beyine yerleşme ameliyesinden haberiniz var mı? Ya, her şeyimiz
harikaların harikası iken biz niye gelişi güzel yazmaya niyet ettik. Doğru
sözün doğrusu bir korku iklimi var. Benim de romatizmalarım var. Yine (negatif x
negatif=pozitif) mi diyeceksiniz. Orası hiç belli olmaz. Yukarıda dedik ya
bilimsel doğrular bile miatlarını doldurabilirler. Yurdumun madenlerini,
limanlarını daha kötüsü zihinlerini işgal etmiş olabilirler…
Siyaset
sahasına mı girdik. Ceza sahasında olsak aleyhimize penaltı olabilirdi. Bunu
bildiğim için ben hep ceza sahası dışında oynarım. Ergenken sağ haftı yerimiz.
Şimdi ne diyorlarsa… Kuşkulananlar VAR hakemine müracaat edebilir. Yoksa Var da
mı YOK oldu.
Her
şeyin yok olduğu bir ortamda “girişi güzel” bir yazı yazılabilir mi? Yazılsa
yazılsa gelişigüzel bir yazı yazılabilir. Buna da alışığız çünkü her şeyimiz
gelişigüzel.
Güzel
günler dileğiyle.
Sabahattin
GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul,
11. 03. 2035
Merhabalar Sebahattin Hocam.
YanıtlaSilHer şeyimiz gelişi güzel olduğuna göre, yazılarımız da birazcık gelişi güzel oluversin.
Yine yazınızda değindiğiniz gibi insanlara hakikati anlatmak da zor! Geriye kolay olan tek bir şey kalıyor, o da yalan söylemek, insanları kandırmak!..
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey Kardeşim,
YanıtlaSilYalan bütün kötülüklerin anasıdır. Allah (cc) yalan söyleyenler kurtarsın bizi. Allah milletimize de doğruyu ve yalanı ayırt etme kabiliyetini versin.
Yazarlarımızın her şeye rağmen dosdoğru olması dileğiyle selâm ve sevgiler...