Bir arkadaşla telefonla konuşmak
güzel. Görüntülü telefonla konuşmak daha güzel. Ya, yüz yüze konuşmak? Değerli
arkadaşım Erdoğan Bey’le bu güzelliği paylaştık bugün. Güzellikler paylaşılınca
artar derler ki bu sözün doğruluğunu da gördük. İnşallah her günümüz böyle
olur.
Erdoğan Beyin deyimiyle sezonu açtık
bugün. Ne sezonu ne açması? Futbol sezonu kapanmak üzere. Dizi film sezonları
da… Biz “yaz” sezonunu açtık bugün. Hem de güzel bir açılışla…
Güzel olmaz mı? Masanın üzerine
incesinden bir naylon örtü seriyor Erdoğan Bey. Sonrasına bakın: Bir poşet
fındık, bir poşet ceviz. Onların yanına ne yakışır? Bir poşet de kuru üzüm
boşaltılıyor. Bunları harmanlamak ne güzel. Beden sağlığı için ruh sağlığı için
böylesi harmanlamayı yapan Erdoğan Beye gönülden teşekkürler. Ve gelsin çaylar…
Bugün, açık deyişe 11 Mayıs 1025
Pazar günü. Kaydedilmesi gereken bir gün. İnşallah güzel güzel kaydederim:
Dünden kararlaştırmıştık saat tam
14.02’de Dörtyol Cafe’de buluşmayı. Saat 13.39’da evden çıktık. Hava güneşli.
Güneşin ışıkları bambaşka bugün. Hele bu ışıkların altında gördüğüm çocuklar. Caddenin
sağında 6 kız çocuğu. Üç küçük kız ağabeylerinin peşinden gitmek istiyor. 5-6
yaşlarında diğer kızlar onları engelliyor. Çığlıklar, cıvıldamalar.
Konuşmalarını duyuyorum ama anlayamıyorum. Bizim gideceğimiz istikamette
yürüyen 3 delikanlı. 8-9 yaşlarında varlar. Ne de güzel yürüyorlar. Belli ki
ağabeylerine ya da amcalarını dayılarına özeniyorlar. Maşallah maşallah.
Nedense çocukları çok seviyorum ben.
Sol kolum oğlum Ahmet’in kolunda. Sağ
elimde de baston. Rahat yürüyorum çok şükür. Bu arada Ahmet fotoğraflarımı
çekiyor.
Kafeye yaklaştık. Köşe başında çiçekçi.
Haa. Bugün anneler Günü. Ölen annelerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaşayan
annelere de sağlık ve mutluluklar. Hepimizin anneler günü kutlu olsun.”
Cennetin annelerin ayakları altında olduğu” unutulmasın.
Ve Kafeye girdim. Kafe sahibi uzun
zaman önce değişmiş. Yeni çalışanlarıyla tanışıyorum. Ve.. arkamda Erdoğan Bey.
Hemen sarılıyoruz. Hal hatır sorduktan sonra salon denir mi bilemem
oturacağımız yerin kapısından giriyoruz. Bir beyefendi Erdoğan Beye hoş
geldiniz, diyor. Erdoğan bey de onunla beni tanıştırıyor. Ya, sanki tanışmıyor
gibi yapıyorsunuz. Biz tanışmıyor muyuz? Ne çabuk unuttunuz. Sakal bırakmış
olmanız ihtiyar olmanız anlamına gelmez, dedim. Bu müteahhit kardeşimiz ne dese
beğenirsiniz? Yanlış anlaşılmasın, zengin olduk diye kibirden tanımamazlık
etmiyoruz. Hasta olabiliriz, unutabiliriz. Neyse biz hüsnü zan içinde olalım.
Ve masamıza oturduk. Fındık, ceviz ve
üzüm çayla güzel gidiyor. İnşallah böyle güzellikler devam eder. İzlemişsinizdir.
Bakanımız 16 ürüne (Bunlar içinde ceviz, fındık ve üzüm de var) don vurduğunu
açıkladı. Bu arada ne gibi önlemler aldığını araştırmadım.
Ne konuştuğumuza gelince:
Valla spordan konuşmadık. Hatta Trabzonspor’dan
bile.
Siyasetin s bile gündeme gelmedi.
Allah Allah. Erdoğan Bey dostumuz önceleri hafiften siyasete girer, sonra benim
bu konulardan hazzetmediğimi bildiği için özür dileyerek çıkıverirdi. Hem de,
şurada kaldık derdi. Öyleine kuvveti bir hafızası var. Erdoğan Bey teşekkür
etmesini de bilir özür dilemesini de. Ne de olmasa Avrupa görmüş biri desem
olur mu? Bunun Avrupa’yla bir ilgisi yok. Bu bir doğu medeniyeti, bir İslam
medeniyeti ürünü.
Erdoğan Beyin 23 yıl (yoksa 25 mi)
İsviçre’de kaldığını yazmıştık. Bir ara İsviçre anılarına girdi. Tam da bu konu
açılmışken dedim ki, yazımda bir karşılaştırma yapayım mı? Yok, dedi. Bunun
manasını anlıyorsunuz değil mi? Ne incelik ne güzel bir düşünme. Bizim
toplumumuzun geri kalmışlığını sergilemek istemedi. Halkın umutlarını kırmak
suçu aklına bile gelmedi. Böyle bir suç var mı acaba? Biliyorsunuz ki kanun
bilmemek mazeret değil.
Başta “YAZ” sezonunu açtık, dedik. Bu
açılışa uygun ne yazmalıyım. Erdoğan Bey, sen yazarsın bir şeyler, deyiverdi.
Kafe’den çıkınca baktım çevreye.
Maşallah. Karşıdaki ağaç el sallayak selâmlıyor beni. Yanındaki kendisi gibi
çiçeklerle donanmış ağaçların selâmlarını da aynı güzellik ve nezaketle
alıyorum.
Ağaçlar çiçek açtı yerine ağaçlar
umut açtı desek olur mu? Bu benzetme tam da uyuyor. Çiçek sonrası tomurcuk
açmak ve meyveye durmak. Tabii siyasi don vurmazsa.
Çocuklardan, annelerden söz ettik. Kafedekilerle
tanışmaktan da… En çok da güneşin ışıklarından, sıcaklığından. Yurttaşlarımıza
sıcak ve aydınlık dolu yarınlar sunamaz mıyız?
Güzel günler için çabalamak ve
güzellikleri paylaşmak dileğiyle…
Sabahattin Gencal,
Çekmeköy-İstanbul, 11. 05. 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder