Edebiyatta öykü ve roman yazanlar,
bir de usta denemeciler her okuyucuya farklı okuma olanağı sağlamak için
yazılarının uygun yerlerinde BOŞLUKLAR bırakırlar. Böylece her okuyucu tat
alır; hatta görüş farkı, bakış açısı farklı olanlar bile... Edebiyatta söz
sanatlarını çok iyi bilenler bile bu boşluk yerlerini ayarlamakta zorluk
çekerler.
Diğer sanatlarda da bu BOŞLUK BIRAKMA
konusu vardır her halde. Ben sadece resim sanatından örnek vereceğim. Daha doğrusu
ilköğretmen okulundayken, yani 67 sene önce resim öğretmenlerimizin
öğrettiklerinden... Örneğin güzel bir kız resmi yapmaktasınız. Gül yanağın tombulundan
bir kavis çiziyorsunuz, sonra boşluk, sonra çenedesiniz. Gamzeye hafif bir
dokunuş... İzleyici eksikleri tamamlıyor. Tablolarda da görülebilir; ancak
boşluklar danteldeki boşluklar gibidir ki böylesi boşluklar el sanatlarında da
görülebilir.
Bu boşlukların yerlerini bilmek,
yukarıda da değinildiği gibi yetenek ister. Uzaydaki kara delikler gibi ölmüş
ve gereksiz bütün metinleri yutuyor bunlar. Yani öykü veya roman yazmak
isteyenler için olmazsa olmaz bir konudur bu. Şahsen kurgu yeteneğim olmadığı
için, iki öykü kitabımın dışında öykü ve roman yazmaya teşebbüs etmedim. Diğer
yazılarımda da hiç beceremediğim bir konudur bu. Bütün boşlukları doldurmam
yetmediği gibi olası boşlukları da doldurmaya çalışırım; daha doğrusu
çalışmışımdır. Örneğin dini bir konuyu ele almışız. Bunu anlayabilmek için
başka konuları da bilmek gerekir. İşte o başka konuları da... Anti parantez
olarak yazayım: Bir kitabımın taslağını bir ilahiyatçı arkadaşa göndermiştim
incelemesi için. Arkadaş belli bir müddet sonra telefon ediyor. “Şu kadar
okudum hâlâ esas konuya gelemedim...” Bunun iyi olmadığını bilmiyor değilim.
Yine, yarım asır önce öğrendiğim Anatole France’nin “Onu da yazayım, bunu da
yazayım derseniz eserinizi mahvedersiniz.” sözünü başkalarına öğüt olarak
söylüyorum; ama ben? Sözde öğretmenliğime veriyorum bunu. Öğretmenlik öyle
işlemiş ki içime. Öğretmen yazarların birçoklarının edebiyatın zirvelerini
görememesi bundan herhalde.
Birkaç gündür şunu düşünüp duruyorum:
Şimdilik öykü ve roman yazamayacağız. Oyalanmak için arada bir yazdığım
bloglarda bu boşluk bırakabilmeyi becerebilir miyim? Bu konuya kafayı takmamın
sebebi şu, daha açıkçası sebepleri şunlar:
Facebook’ta yazdığım bloglar
engellenince, kendi kendime kişilerle ve olaylarla ilgili yazmayacak; fikir
düzeyinde çalışacağım, dediydim. Aaa, çok büyük lâf etmişim; hem de bunu
paylaşmışım. Kolay mı bu? Bir kere mantık ve felsefe bilmek gerek ki bunların
semtine uğramadım hiç. Bir kere de yazmış bulundum. Yazdım mı söz vermiş gibi
hissediyorum, kendimi. Onun için ne yapsam, nasıl yazsam diye düşünürken güzel
bir tesadüf oldu. Açık deyişle Üstün Dökmen’in bir yazısını okudum. O yazıdan bir alıntı:
“İnsanlar bir olayın nedenini
açıklamaya çalışırken bazen düşünme becerileri eksik olduğu için bazen de
birilerine, örneğin siyasi otoriteye yaranmak için eksik ya da yanlış
açıklamalar yaparlar. “Bu tür açıklamalara psikolojide ne ad verilebilir?” diye
baktığımda tam bir karşılığının olmadığını gördüm. Belki “hindsight bias”
denebilir ancak bu kavram kastettiğim şeyi tam olarak açıklamıyor. Bu yüzden
olaylara yüzeysel açıklamalarla bakma eğilimine “Kolaycılık” demeye karar
verdim. Kolaycılık, olayları kısmen açıklamaya çalışan yarı bilimsel bir
düşünme şeklidir.”
(https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ustun-dokmen/kolaycilik-yari-bilimsellik-2171304)
Doğrusu ilk aklıma gelen bazı öykücü
ve romancıların boşluk bırakmaları oldu. Yani düşünme becerileri eksik olduğu
için eksik bırakıyorlarmış; ama biz onları bir şey sanıyormuşuz. Başka aklıma
gelen herkesin de açık açık gördüğü yalaka takımıdır. Siyasi otoriteye
yarananlar da diyebiliriz.
Alıntıdaki “hindsight bias” ifadesinin
Türkçesine baktım: geriye bakış önyargısı. Allah Allah bizim aklımıza bu niye
gelmedi ki? Sonra, kolaycılık varken niye dağa tırmanmaya uğraşıyoruz? Dökmen
düşüncesini birkaç örnekle açıklayabildi; ancak kafamdaki boşluk dolmadığı
gibi, yeni yeni boşluklar da açıldı. Şeytan diyor ki bu boşlukları da doldur.
Olmaz ki, doldur boşalt, doldur boşalt...
Bir husus daha var ki bu çok mühim. “Burası
mühim.” Yazımız arama motorlarında taranıyor. Önceden ayarlanan motorlar
düşünmeksizin yasak kelimeleri buluveriyor ve anında “işlem tamam.” Bunu da
yeni öğrendim. Oğlum Ahmet, engellenen yazımı okudu ve dedi ki: “ Yazınızda
engellenecek bir durum yok. Ancak alıntı yaptığınız Prof’un şu kelimeleri arama
motorlarına takılabilir.” Onun için robotları
kızdırmayacağız, bunun için de bazı kelimelerin eş anlamını kullanabilir veya
kelimeyi kullanmadan açıklamasını yazabiliriz. Onu da beceremedin mi yerini boş
bırakacaksın.
Durumu teorik olarak kavradım
kavramasına; ama uygulamayı beceremiyorum nedense. Örneğin Argodan günlük dile
geçen “yalaka” kelimesini kullandım. Özür dilerim. Bakın, Dökmen bunların
özelliklerini yazarak geçmiş. Demek ki öğrenecek daha birçok husus var.
Daima öğrenenlerden olmak
dileğiyle...
Sabahattin Gencal,
Çekmeköy-İstanbul,
05. 02. 2024