-I-
Aristoteles’e göre “İnsan doğası gereği politik
bir hayvandır:’’ Neden
toplumsal ve politik hayvandı insan. İnsanın yaşayabilmesi için başka
insanların varlığına bir devlete ihtiyacı var mıydı? Bu olgular olmasaydı ne
olurdu? Peki toplumu bozan devleti yıkan olgular nelerdi? Diye düşünürken
günümüz dünyasını şöyle bir gözden geçirme gereği duyuyoruz.
Savaşlarla
yerle bir edilen ülkelere insanlara toplumsal yapıya sosyo ekonomik politik
durum analizi yapıyoruz. Sonuç insanlığın geldiği noktada kilitleniyordu. Evet,
Düşünme olgusu ile iyi kavramı arasında bir bağlantı
kurarak insanın iyi yaşayabilmesi için topluma yasalara ve devlete ihtiyacı
olduğunu anlıyoruz Aristoteles’in felsefesiyle. İnsanın iyiye mutluluğa iyi
yaşayabilmesi (insana yakışır bir yaşam) toplum ahlakına ve devlete ihtiyacı
vardı. Millet olma bilinciyle devlet kuruluyordu. Ve devleti devlet yapan
değerlerle esas toplumsallaşma süreci başlıyordu. İnsanın toplumsallaşma yolunda iyi için mücadele ettiğini düşünürsek
neden dünyamız bu kadar kötülüklerle dolu diye de düşünmüyor değiliz! İyi olan
sadece kendisi için miydi, başka insanların milletlerin haklarına saygı
onların; varlığını birliğini tehlikeye sokacak eylemler içeriyor muydu? Toplumsallaşma
devlet ilkesi başka insanları sömürmekten mi geçiyordu? Nitekim bir sürü yeni
kavram literatürde yerini alıyor.
İnsan ve sömürü, ırkçılık, kan ve savaş,
yaşam hakkı, terör suç vs… Bu şekilde devam edip giden bu kavramları incelediğimizde
ülkelerin varlığı, kuruluş değerleri, iyi ve kötü olanın ülkelerle bağdaşan
gerçeği. ‘’Devlet insan, insan devlet!’’ kuramını irdeleme gereği doğuyordu.
‘’İnsanın varlığını sürdürmesi için devlete
ihtiyacı vardı. Peki devleti temsil edenleri seçen insan; düşünebilen o
muhteşem varlık mıydı sorusu akla geliyordu ülkelerin içinde bulunduğu
sistematik yapıya bakıldığında. İnsan mutlu muydu? Mutsuzsa neden mutsuzdu
kendi için insanın toplumun varlığını sürdürmesi için doğru olanı iyi olanı
seçebilmiş miydi? Mutluluğa iyiye ulaşmak için insanların iyi eğitim alması
şart mıydı? Neden her kötülüğün başı eğitime geliyordu? Cahil kaldıkça insanı
sömürmek daha mı kolaydı? Peki okullarda bize öğretilen neydi? Eğitimden
kastımız tam olarak neydi?
Düşünce akıl tahribe uğradıkça; düşünen
üreten insan sayısı azaldıkça, toplumsal değerler zarar görüyor, devlet yapısı
zamanla bozuluyordu. İnsansa çoğunluğun tercihlerine razı, sürü psikolojisiyle
varlığını sürdürmeye çalışıyor mutsuz bir varlık halini alıyordu. Asya’da Arap ülkelerinde durum böyleyken
Avrupa ülkelerinde farklıydı. Avrupa’da insanların sosyal güvencesi vardı
gelecek endişesi taşımıyorlardı? İnsanlar insana yaraşır bir yaşam sürüyor devletin
onlara sunduğu her türlü haktan sonuna kadar yararlanıyordu. Sağlıktan, eğitime,
güvenlikten, ekonomiye her şey onlar içindi. İnsan bu farklılığı irdeleme
gereği duydukça eğitim denen tözle tekrar karşı karşıya kalıyordu. Bütün
zenginlik kaynaklarının altında yatan esas cevher, (Avrupa ülkelerinde İskandinav
ülkelerinde) eğitime verdikleri önemdi. Evet,
insanların sosyal hakları var, iyi yaşıyorlar ekonomik zorluklarla baş edecek
gelire sahipler, gelecek kaygısı gütmüyorlar. Ancak iyi olanı seçmiş miydiler? Burada
yine çok önemli olan o husus iyi olan sadece kendi varlıklarını sürdürmek için
miydi? İnsan haklarına yeterince saygılı mıydılar? Kendinden olmayan saygı
duyuyor muydular? İyi eğitim alan insanlar kendilerini iyi yönetecek insanları
seçiyorlardı evet. Ülkenin çıkarlarını koruyacak insanı seçiyorlardı. Evet,
seçim iyiydi ancak her şey onlar içindi. Amerika’da insanlar ne kadar savaş
karşıtıydılar. Peki ya İsrail’de Fransa’da İngiltere’de! Elbette onların da
içinde iyi insanlar vardı. Ancak genellemeye göre kimse durumdan rahatsız
değildi. Din, dil, ırk inanç karşıtı milyonlarca insan onları yönetenlere
destek veriyordu. Ve tüm dünya sessizce boykot denen bir saçmalıkla olanları
izliyordu. Neyi boykot ediyorlardı o ülkelerde üretim var mıydı soruları akla
geliyordu? Evet, varlığını kanla sömürüyle sürdüren bir millet, insan, nasıl
olurdu mutlu olurdu? Akla iyi olanın evrenselliği geliyordu. Aristoteles’le
yola devam ettiğimizde bahsini ettiğimiz devlet olgusunu yeniden irdelemeye
ihtiyaç olduğu olgusu ortaya çıkıyordu.
Devamı var