Bakkal terazisinin bozukluğuna katlanamayan bir bireyin adalet terazisinin bozukluğuna ses çıkarmaması, insanlık adına izah edilebilir bir durum değil.
Sabahattin Gencal
AHLAKIN KİLİT TAŞI
ADALET
Adaletin sözlük
anlamları, adaletin insanlık için önemi vb. konulara bu çalışmanın sayfalarında
genişçe yer verilmiştir. Burada Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde adalete verilen
anlamlar üzerinde durarak konuya gireceğiz.
“Kur’an-ı Kerim’de
ve hadislerde Adalet; "düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun
hükmetme, doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık" gibi
anlamlarda kullanılmıştır.”1
Kur’an-ı Kerim’de
İslâm toplumunun bir niteliği olarak geçen "vasat ümmet" (bk.
el-Bakara 2/143) tâbirindeki vasat kelimesi de bütün müfessirlerce "adalet"
mânasında anlaşılmıştır. Buna göre İslâm ahlakı içtimaî bünyede de
aşırılıklardan uzaklığı, dengeli ve uyumlu bir hayat tarzını ön görmüştür.
Kur’an-ı Kerim’e
göre adaletin ölçüsü yahut dayanağı hakkaniyettir.
Hidayete hak
sayesinde ulaşılabileceği gibi adalet de hakka uymakla sağlanır. (bk. el-A'râf
7/159, 181).
Bazı gelenekçi İslâm düşünürlerine göre hikmet,
şecaat ve iffet erdemlerinin gerçekleşmesiyle adalet erdemi de kazanılabilir.
Bu erdemlerin herhangi birinin gerçekleşmemesinde erdem söz konusu olmaz2.
Hikmet, şecaat ve iffetin alt grupları var. Tabii
bunların zıtları da bulunur. Ancak adaletin alt grubu yoktur. Gazzâlî şöyle
der: "Adalet sıfatı kaybolursa bundan fazlalık veya eksiklik
(ifrat-tefrit) şeklinde iki taraf doğmaz; sadece zıddı ve karşıtı doğar ki o da
cevrdir(zulüm)"3
Yine gelenekçi
İslam düşünürlerinin bazıları da adaleti hikmet, şecaat ve iffetin
gerçekleşmesiyle kazanılan ve hepsini içine alan bir erdem değil onların
yanında dördüncü erdem olarak görürler.
Birinci durumda
yani üçlü tasnif durumunda adalet bir kilit taşına benzetilebilir.
Mimarlıkta,
taşlardan örülü kemerin orta ve en üst yerindeki en son yerleştirilen ve kemeri
ayakta tutan altı dar, üstü geniş taş, kemer kilidi, anahtar taşı. Bir kama
gibi görev yapan kilit taşı, kemerin yıkılmasını önler. Kilit taşı, kemer,
tonoz ve kubbelerin tepe noktalarında bulunan ve yanlardan gelen parçaları
birbirine bağlayarak kilitleyen taşa verilen isimdir4.
Yukarıdaki
açıklama ve tanımlardan anlaşılacağı üzere adalet ahlakın bir kilit taşıdır.
Mahkeme köşelerinde “Adalet mülkün
(devletin) temelidir.” Sözünün yazılması boşuna değildir.
İkinci durumda
açık deyişle adaleti hikmet, şeceat ve iffet erdemlerinin yanında dördüncü
erdem olarak görenler adaletin de alt grupları olduğunu söylemektedirler:
“Klasik ahlak
kitaplarının en son örneklerinden olan Ahlak-ı Alâî'de "Adaletin
Nevileri" başlığı altında (I, 61-63) verilen ve büyük ölçüde İbn Miskeveyh’in
Tehẕîbü'l-aḫlâḳ'ına (s. 32-33) dayandığı anlaşılan liste şöyledir: sadakat, ülfet; vefâ, şefkat, sıla-i rahim,
mükâfat (iyiliğin karşılığını verme), hüsn-i şerîke (ortak işlerde dürüst
hareket etme), Hüsn-i kazâ (hakları güzellikle ödeme), teveddüd (yakınların ve
erdemli kişilerin dostluğunu kazanma), teslim, tevekkül, ibadet.5”
Bu tasnife göre de
adaletin kilit taşı olduğu açıkça görülmektedir.
“Hak, objektif bir
kavram ve sabit bir kanun ilkesidir. Bir hak konusunda hüküm verilirken, hakkın
kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine
hükmedilmesi durumunda bu hükmü tanımayan insanlar için “işte bunlar
zalimlerdir” (en-Nûr 24/48-51) denilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de
hak ve adaletin mutlaklığı öylesine vurgulanmıştır ki bizzat Allah’ın ahirette
hiçbir haksızlığa mahal verilmeyecek şekilde adaletle hükmedeceği ve onun bu
vaadinin kesin (hak) olduğu belirtilmiştir (bk. Yûnus 10/54-55; el-Enbiyâ
21/47; ez-Zümer 39/69)”6
“Adalet
genellikle, verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ifade eder. Bu denge bazı
hallerde eşitlikle gerçekleşir; ancak adalet eşitlik değil, dengedir. Diyet ve
tazminat yoluyla adaletin sağlanmasında denge esastır. “Çocuklarınıza
verdiklerinizde adil davranın...” hadisinde (Buhârî, “Hibe”, 12) kastedilen adalet,
eşit tutmakla gerçekleşmektedir. Malın Allah’a ait olması, insanların ve
özellikle müminlerin kardeş olmaları, şahsî servetlerde fakir ve mahrumların
haklarının bulunması, Allah’ın ihsanı emretmesi gibi prensiplere dayanan ve
insanın toplum içindeki iktisadî ve sosyal durumuna bakılmaksızın herkese
insanca yaşama, temel ihtiyaçlarını temin etme imkânı veren sosyal adalet
anlayışında ise ölçü eşitlik değil, dengedir.7”
Adaletin kilit
taşı olduğu hadislerin incelenmesinden de ortaya çıkmaktadır. Örneğin;
Rasûlullah (s.a.v.)
Efendimiz buyurdular:
“Her kim
insanlarla muâmelede bulunur haksızlık etmez, onlarla konuşur yalan söylemez,
onlara vaatte bulunur sözünden dönmezse işte o, insanlığı kemâle ermiş, adaleti
ortaya çıkmış ve kendisiyle kardeş olunması vâcip olmuş kişidir.” (Deylemî,
Hadis No: 5546)8
Demek ki adalet
olmazsa yukarıda işaret edilen erdemler de anlamlarını kaybederler.
Sevgili Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vaazlarına ve hadislerine bu çalışmada çokça yer
verdik. Onun için adaletle ilgili bu
konuda hacmi genişletmemek için birkaç alıntıyla yetineceğiz:
“Peygamberimiz
cennet ehlini başlıca üç gruba ayırdığı bir hadisinde, en başta kudret ve
iktidar sahibi olup da adaletli davranan kişileri sayıyordu. Bir gün huzuruna
Kureyş kabilesinden Fatıma-i Mahzumiye adlı bir kadının hırsızlık davası
getirilmişti. Hükmün infaz edilmesine Kureyşlilerin gönlü razı olmuyordu. Araya
peygamberimizin çok sevdiği Üsame’yi koyarak Fatıma’nın affedilmesini
istediler. Kendi kabilesinden de olsa adaletten ayrılma teklifi Peygamberimize
çok ağır geldi. Hemen bir hutbe irad ederek şunları söyledi;
“Ey insanlar
geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların
asilzadeleri bir şey çalarsa onu bırakırlar, zayıfları çalarsa onu
cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim
ki böyle bir işi Fatıma-i Mahzumiye değil de kızım Fatıma yapmış olsaydı,
muhakkak onun elini de keserdim.” (Kandemir,
M.Yaşar; Örneklerle İslam Ahlakı, İst 2005, s.76)
Halife Hz. Ali’nin
zırhını çalan Yahudi ile mahkemede yan yana durması bütün dünyada asırlarca adalet mahfillerinin suskunlukla
geçiştirdiği bir gerçektir. Kadı Şurayh halifeyi zırhını çalan Yahudi ile
yan yana oturtmuş ve ondan Yahudi’nin çaldığını ispat eden bir delil
istemiştir. Hz. Ali (r.a) delil bulamayınca da kadı Şurayh Yahudi’nin lehine
Hz.Ali’nin aleyhine hükmetmiştir. Bu heybetli adalet örneği karşısında en çok
şaşıran Yahudi olmuştu şöyle diyordu “Müminlerin emiri beni kadısının huzuruna
götürdü; kendi kadısı kendi aleyhine hükmetti. Ey Emirü’lmü’minin zırh senin
zırhındır. Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve
resuluh” İslam tarihi hak ve adaletin hüküm sürdüğünü gösteren böyle pek çok
hadiselerle doludur.9 (Haşimi, M. Ali, Müslümanın Şahsiyeti, İst 89,
s.283)
“Ey insanlar
geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz?” sorusu
bize sorulsa her halde bilmeyenimiz çıkmaz.
Yukarıda sözü
edilen “asırlarca adalet mahfillerinin suskunlukla geçiştirdiği bir gerçeği” de
artık biliyoruz.
Bilmek yetmez
kilit taşı adalet yerine konacak. Siyasetçi olsaydık, “ya konacak ya konacak!”
derdik. Çünkü adalet askıya alınırsa ahlak
diye bir şey kalmaz.
________________
1. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
https://www.sabah.com.tr/sozluk/sosyoloji/adalet-nedir)
2. Mustafa Çağrıcı, Fazilet; https://islamansiklopedisi.org.tr/fazilet)
3. İhyâ, III, 54; Mîzânü'l-amel, s.
91.
4. https://www.lafsozluk.com/2014/05/kilit-tasi-nedir-ne-demektir-anlami.html
5. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, https://www.sabah.com.tr/sozluk/sosyoloji/adalet-nedir.
6. https://islamansiklopedisi.org.tr/adalet
7. Hayrettin Karaman,
https://islamansiklopedisi.org.tr/adalet .
8. "İki Gün Bir Değil"
mail servisi, (Bu servis Altınoluk
hizmetidir.)
9. Zehra Alkan Koyuncu; Kitabe -ı Mukaddes ve Kur’an’ı Kerim’de Ortak
Ahlaki İlkeler Yüksek Lisans Tezi Ankara-2006, Ankara-2006
https://cinius.shop/product/evrensel-yuce-bir-ahlak-uzere-olmali-1/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder