Ey Okuyucu!
Şimdi
ben sana bu çalışmamı benim gözümle oku, desem; ne tepki verirdiniz acaba?
Tabii ki, vereceğiniz tepkiyi kestiremem; ama bu konudaki düşüncelerimi
yazayım:
Çok
az yazar, eserinin kendi gözleri ile okunmasını istemiştir. Ben de bir
defasında istedim. Yazarın gözüyle okumak nedir ki? Herhalde yazarın görüşüyle
okumaktır. Olur mu böyle şey? Yazarın görüşünden okuyucuya ne! Eğer yazarın
biyografisi yazılacaksa o başka. Olması gereken, normal olan her okuyucunun
kendi görüşüyle okumasıdır.
Birinin
gözüyle okumak bir benzetmedir aslında. Çünkü gözle okunmaz beyinle okunur.
Gözle, olsa olsa göz jimnastiği yapmaktır. Beyinle okuyabilir, anlayabilir,
içselleştirebilir ve gereğini yapabiliriz.
Anlama
mekanizması ayrı bir konu olmakla birlikte bu konudaki, araştırmaya dayanmayan
düşüncelerimizi aktaralım: Beyine bir veri girince ne oluyor? Bazı bilim
adamları der ki; yeni veri önceki veriyle etkileşerek yeni anlam ortaya çıkar.
Bu duruma göre aynı veriyi değişik kişiler farklı farklı anlamlandırabilir. Ya
beyinde o konuda hiçbir bilgi yoksa? Bu zor soruyu kendimden örnek vererek
açıklamaya çalışayım:
İlkokuldayım.
Allah (cc) rahmet etsin çok iyi bir komşumuz vardı. Gazetelerini okumama
müsaade ederdi. Bir gün şöyle bir haber okudum. Mısır Ordu Takımı bizim ordu
takımımızı 3-1 yendi. Galip gelen Mısır’ın Ordu Takımının gollerini falan filan
kişiler attı. Falancının volesi kale direklerinde patladı vs.
Futbol
nedir bilmiyordum. Ordu takımı deyince savaş anladım. Topların kaleye girmesi,
fileleri yırtması, kale direklerinin sarsılması. Bomba gibi şutlar vb. Bir
savaş sahnesiydi benim için.
Yukarıdaki
anıdan hareketle diyebiliriz ki bir şey anlatılacaksa muhatabın bilgi düzeyi
dikkate alınarak anlatılmalı. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in
(sav) “Biz Peygamberler muhataplarımızın anlayabilecekleri biçimde konuşmakla
emrolunduk.” demiştir.
Sadede
gelelim; metinleri kendimize göre okuyacağız. Kendimiz olacağız. Bugün bu
konuda tonlarca yayın var. Her insan biriciktir. Her insan, özel görevle en
güzel biçimde ve de halife potansiyeliyle yaratılmıştır.
Falan
akademinin kapısında “Kendini Tanı” yazmıyor mu? “Kendini bilen Rabbini bilir.”
Mealinde hadis olduğu zayıf bir rivayetle belirtilen bir hadis yok mu?
Şimdi;
diyeceksiniz ki, güzel de bu bilgilerin kaynaklarını da yazmak gerekir. Elbette
doğru. Yüz yıl önceki yazarlarımızı, dipnot ve açıklama yazmadılar diye az
kınamadık. Doğrusu bu çalışmamdan önceki çalışmalarımın hepsinde dipnotlar var.
Hem de dosdoğru olarak. Peki, bu çalışmamda niye dipnot ve açıklama yazmıyorum?
Bir
kere, başta unuttuğumu söylemiştim. İkinci olarak çalışmamızda kullandığımız
kavramlar için o kadar çok dipnotu ve açıklama var ki… Göz gezdirdiğiniz birkaç
sayfa için, emin olun birkaç kitaplık dipnot ve açıklama yapılabilir. Üçüncü
olarak şunu ekleyebiliriz.
Bugün
bilgiye ulaşmak oldukça kolay, arzu eden internet okyanusundan istediği
bilgileri edinebilir. Şunu da ekleyelim; günümüz nesli “Armut piş ağzıma düş.”
diyor. Bazıları da hiçbir şeyi dert etmiyor. Sosyal medya kullananların okuma
kapasiteleri 200 karakterle sınırlı.
Bütün
bu sözler “kendi olmak” konusunu dolaylı biçimde payandalamak için. Bunu
biliyorsak niye kelime kalabalığı? Yukarıda bir yerlerde söyledik, yazdık ya,
okuyucuya eleştiri olanağı sağlamak, sorgulamayı hatırlatmak içindir. Dedik ya
asırlardır sorgulama yapmak unutturuldu. Kasıtlı olarak unutturularak her
bireyi edilgin hale getirdiler. Toplumu da sürü yaptılar. Bu arada bunları
Prof. Dr. Yaşar Öztürk’ün yazılarında okudum. Allah (cc) rahmet etsin, dâhi
ilâhiyatçı ve felsefeci de ne yazık ki tekfir edilenler arasına girdi. Bu konu
da ayrıca ele alınması gereken bir konudur.
Siz
siz olun da algı operasyonlarından korunun.
Sabahattin Gencal, Kuzuluk-Sakarya,
(20. 06. 2023)
Merhabalar Sabahattin Hocam.
YanıtlaSilÖnce size sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim.
"...metinleri kendimize göre okuyacağız. Kendimiz olacağız. Bugün bu konuda tonlarca yayın var. Her insan biriciktir. Her insan, özel görevle en güzel biçimde ve de halife potansiyeliyle yaratılmıştır..."
Konuyu siz zaten yazınızda en mükemmel bir şekilde özetlemişsiniz. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocamın yaşamını bilmem, ama fikirlerini takdir ederim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep bey Kardeşim,
SilYorumunuz için çok teşekkür ederim.
"En güzel biçimde yaratılmamıza" rağmen "kişi" olamamak üzücü.
İnşallah üzüntülerimiz sevince ve mutluluğa dönüşür.
Mutlu günler dileğiyle selâm ve sevgiler...