![]() |
Sabahattin Gencal Çekmeköy, 13. 11. 2023 |
Tarih öğretmenimiz anlatıyordu:
İstiklâl Savaşı yılları. Düşman
Polatlı’ya kadar dayanmış. Buna rağmen eğitim öğretim devam ediyor. Öğrenciler
zil sesleriyle değil top sesleriyle sınıflara giriyorlar.
Benim öğretmenim sınıfta ne anlatıyor
acaba?
Gözbebeklerimiz
öğrencilerimiz nasıl bir algı oluşturuyor? Velilerimiz mevcut durumu nasıl
değerlendiriyor?
Ve vatan millet aşkı, İstiklâl ruhu
nasıl perçinleniyor?
*
Sene 2023.
Hiç bitmeyen Haçlı Seferleri İsrail’de
tezgâhlanıyor. Gazze’de İsrail ölüm yağdırırken öğretmenler ne düşünüyor acaba?
Öğrencilerin, bebeklerin velilerinin ölüm feryatlarına sağır mı oldu bütün
dünya?
*
Ve
Bir emekli öğretmen düşünüyor
Çekmeköy’de. Hepimiz düşünüyoruz:
Allah (cc) beni Trabzon’un Akköse’sine
mi gönderdi?
Allah (cc) beni İstanbul’un Çekmeköyü’ne
mi gönderdi?
Hayır, hayır. Allah (cc) bizi en
güzel biçimde yaratarak ve halife potansiyeli vererek dünyaya gönderdi.
Dünyaya mı? Pardon, kâinata.
Evet, kâinatı bize bahşeden Yüce Rabbimize
ne kadar şükretsek azdır.
Sadece kendimizi geçekleştirerek,
potansiyelimizi kullanabilecek düzeyde geliştirerek görevimizi yapmış mı
oluruz?
Hayır, hayır. Peygamberimiz (sav);
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhârî, Mağâzî, 35. )
buyurmaktadır.
Sadece insanlara mı? Allah’ın tüm
yaratıklarına; evet taşına toprağına; kurduna kuşuna; havasına suyuna vb. her
şeyine yararlı olma görevimiz var...
İşte insan olmak böyle bir şey. Yani
sırf yemek içmek için mi, gezip tozmak ve oyalanmak için mi dünyaya gönderildiğimizi
mi sanıyorsunuz?
*
Peki, eğri oturup doğru konuşalım:
Kaçımız insanlığımızın idraki
içindeyiz?
Biz ne olup ne olmadığımızı
bilemezsek elbette ki başkaları da bilemez. Ve şimdiye dek olduğumuz gibi
bizleri sürünün bir koyunu olarak görürler. İnsan hakları imiş, hak ihlali
imiş, insan onuru imiş...
En garibi de ne biliyor musunuz? Bizlere
sürü muamelesi yapanların ağızlarından dini söylemler hiç düşmüyor.
Vay be.
"...
Ey İman edenler! RAİNA! demeyin, "UNZURNA!" deyin/ Bizi davar (koyun
sürüsü) gibi güt! diye konuşmayın, Bize bak! diye konusun, dileyin ve duacı
olun...
Bakara Suresi-104" ayetini de okumuyoruz.
“(Ey İman etmiş
olanlar!) Ey Hz. Muhammed'in peygamberliğini tasdik etmiş olan Müslümanlar!.. 0
Yüce Resule karşı (Raina demeyin) O Yüce Peygambere: Bizi gözet, kolla diye
hitap etmeyin. (Unzurna deyin) bizi gözet, bize bak diye hitap edip. (Ve) o
Yüce Resulün sözlerini tam bir hürmetle (dinleyin) onları güzelce anlamağa
dikkat eyleyin. Ona hürmet etmeyen hakaret dolu lâkırdılarda bulunan, onu inkâr
eyleyen (kâfirler için elim) pek acıklı (bir azap vardır.) Onlar o kötü
hareketlerinin elbette pek dehşetli cezasına kavuşacaklardır.
Rivayete göre Müslümanlardan
bazıları vakit vakit peygamber (s.a.v.)'in huzurunda bulunup yüce izahlarına
nail olunca: Ya Rasüllullah!.. "Raina" derlerdi. Yani: Ey Allah'ın
Peygamberi!.. Bizi gözet, kolla. Mübarek beyanatını güzelce anlayabilmemiz için
bizi gözet, konuşurken yavaş ol diye istirhamda bulunurlardı. Hâlbuki Yahudiler
"raina" tabiri ile başka bir mâna kasdeder, "Raiyna" der
Bununla: "Sen bizim çobanımızsın" demiş olurlardı. Binaenaleyh
peygamberin huzuruna gelince bir hürmetsizlik maksadıyla böyle bir hitapta
bulunurlardı. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuş, Rasüli Ekrem'e nasıl
hitap edileceği ehli imana emredilmişti.
Velhasıl: Bu
mübarek âyet bütün insanlığa pek mühim bir edep dersi veriyor. Konuşmalarda
nezaketten ayrılmamayı, büyüklere karşı hürmete aykırı, yanlış yoruma tabi
olacak lâkırdılarda bulunmamayı, bilhassa Rasûli Ekrem Sallallahü aleyhi vesselam
hakkında daima edebe, hürmete aykırı tabirlerden kaçınılmayı emir ve tavsiye
buyurmaktadır.” (Ö. Nasuhi Bilmen Tefsiri: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi
ve Tefsiri')
Ayrıca açıklamaya gerek yok.
Biz, yöneticilerimize, Yahudiler gibi
"Sen bizim çobanımızsın." diyerek hürmetsizlik ve yalakalık
etmeyeceğiz. Nezaketten ayrılmadan, hürmete aykırı, yanlış yorumlanabilecek
sözler söylemeden; “Bizleri mevcut yasalarımız çerçevesinde yönet. İnsan
onuruna yakışır biçimde ve de halifelik potansiyelimizi geliştirerek kendimize,
yurdumuza ve insanlığa katkı sağlayabilecek bireyler olabilmemiz için gerekli
yöntemleri geliştir vb.” diyeceğiz. Ya da, yine yasal çerçevede gereğini
yapacağız.
*
Nereden başladık nereye geldik?
Giriş bölümündeki ifadelerden şu
anlaşılabilirdi:
Haçlı Seferlerini durdurmaya
çalışalım. Elbette çalışalım. Ama önce önümüzdeki engelleri kaldırmak gerekmez
mi? Böyle her an hengâme içindeyken bırakın insanlık görevlerimizi yerine
getirmeyi kendimizi bile kurtaramayız.
Peki, böyle dolaylı biçimde
görevlerimizi hatırlatmakla ne kazanırız?
Doğru, yumurta kapıya dayanınca hiçbir
yazı işe yaramaz. Eylem basamağı için gerekli duygu ve düşünce basamağı oluşturulamaz.
Demek ki yumurta kapıya dayanmadan önlemlerimizi alabilmeliyiz. Hepimiz
öngörülü olmalıyız; ama seçtiklerimiz daha çok öngörüde bulunma yeteneklerine
sahip olmalılar. Bu arada rant sağlama öngörüsünden değil milletçe
çağdaşlaşabilme öngörüsünden söz ediyoruz.
Bazıları, “Ben demiştim.” derler.
Böyle deyişler hoşuma gitmezse de yazmak zorundayım:
2011’lerde HEEY Masası / GENCAL Masasını
kurduğumu hatırlatırım:
Hukuk+Eğitim+Ekonomi+Yönetim=HEEY sorunu
birinci derecede sorun olarak kabul edip bütün sorunları bu masaya yatırmak gerektiğini
defalarca belirtmiştik.
Birinci derecede öncelikli bu sorunları
EEHY, HEYE vb. biçiminde de belirtebilirdik; ama HEEY’i tercih ettik. Amacım
bir Köroğlu gibi Çankaya Beyine HEEY HEEY HEEY diye haykırabilmekti. Köroğlu
kim, biz kim? Haykıramadık. Sadece HEEY Blogu açtık. Sözde bu blogta hukukçu,
eğitimci, Ekonomist ve yöneticilerin yazılarına yer vermek amacındaydım. Ama beceremedik.
İki arkadaşım dışında HEEY! diyebilen çıkmadı.
Bazıları da artık, masa mı kaldı,
diyerek hukuk, eğitim, ekonomi ve yönetim konularında çok çok gerilere düştüğümüzü
ima ettiler. Ve blog kapandı. Ama sorunlar kapanmadı. Öyle anlaşılıyor ki bu
konulardaki gerilemeyi yeterli görmeyenler var...
*
Ve bir emekli öğretmen düşünüyor
klavye başında.
Umarım sizler de düşünürsünüz
işbaşında. Çarşıda, pazarda, sokakta...
Düşünmek insana özgüdür.
Çözüm bulabilmek insana özgüdür.
Artık, seçim kazanmak uğruna akla
gelmedik sıkıntılara sebep olmaya son vermeliyiz. Bir an önce içinde
bulunduğumuz bunalımdan çıkmak için el birliği içinde uhdemize düşen görevleri
yine bir an önce yerine getirmeliyiz.
Bir an önce güçlenmeliyiz ki “tek
dişi kalmış canavarların” sömürülerinden, zulümlerinden kurtulabilmeliyiz.
Değerli okurum, “Zamanım yoktu uzun
yazdım.” Sen kısa oku:
Hiçbirimiz, hiç kimsenin çantasında
keklik değiliz. Bunu açıklayalım ki her zaman yaptıkları gibi kurnazlıklara,
hilelere ve insanlık dışı uygulamalara başvurulmasın.
*
Emekli öğretmen klavye başında
böylesi yazılar yazmak yerine, düşüncenin ilk basamağı edebiyattan söz etmeli
değil miydi?
Böyle karamsar hava yaymadan saygıdan,
sevgiden ve mutluluklardan söz etmeli değil miydi?
Ve de kelimeleri demlendirerek sunması
gerekmez miydi?
Bu anda yapmamız gerekenleri bir
sonraya bırakmamak dileğiyle...
Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul,
13. 11. 2023
TEBRİKLER, SELAMLAR, HAYIRLI AKŞAMLAR...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederken hayırlı günler dilerim. Selâmlar...
Sil