Uzun sayılacak bir süre kuş uçmaz,
kervan geçmez Karadeniz bölgemizin bir köyüne atandım. Çiçeği burnunda daha on
sekiz yaşında bir öğretmendim.
Trabzon’da okudum Öğretmen Okulunu.
Trabzon sosyal hayatı gayet canlı bir kenttir. Sinemaları, kütüphanesi, gezip
görülecek mekânları bir köy çocuğu için bulunmaz olanaklar sağlıyordu. Günlük
gazete, her türlü dergilere ulaşmak sorunu yoktu. Üç yıllık okul yaşamı dopdolu
geçti.
Stajyerlik, askerlik derken günler
geçti. Bölgenin özellikle kış aylarında sisli, puslu geçen günleri çekilmezdi.
Böyle günlerde ufkum daralır, görüş mesafesi iyice kısalırdı. Bir hapis
yaşamıydı böylesi zamanlar. Ülkemizin fiziki haritasına bakardım sık sık.
Ulaşım sorunu olmayan, merkeze yakın köylerin hayalini kurardım. Havaların
kapalı olduğu zamanlarda “gün uzar yüzyıl olurdu.” Benim için… Haritada yeşil rengin hâkim olduğu illere
atama yaptırma özlemiyle altı yılı tamamladım.
Nihayet Kocaeli ili emrine atandığım
haberi aldığımda bayrama kavuşan çocukların mutluluğuna eş değer bir mutluluk
yaşadım. Artvin’deki ve Trabzon’da çalıştığım köy nere, Kocaeli nere! Yurdumun
daha nice illeri görme şansım olacaktı.
Dar lojmanlı, yolu olmayan köyde
yetesiye görevimi yapmıştım. Ayrıca benim gibi köy öğretmenleri, Bursa,
Sakarya, İstanbul gibi batı illerine gitmişlerdi bir bir. Benim de sıram
gelmişti. İyi hoş. Eşyalarımızı nasıl götürecektim yeni atandığım köye.
Sakarya iline benim gibi yeni atanan
köylüm bir öğretmen arkadaş da benim gibi aynı kaygı içindeydi. Eylül başları.
Arkadaşla ilçeye varıp eşyalarımızı taşıtacağımız bir kamyon aramaya başladık.
Büyük kamyon tutmaya bütçemiz yeterli değildi. Yolluk da alamamıştık.
“Yer demir gök bakır”, kesemize uygun
hangi kamyoncuya gitsek olumlu yanıt alamadık. Şavşat’tan Sakarya’ya,
Kocaeli’ne küçük kamyon sürücüleri ilgi bile göstermedi. Gün akşam oldu. Köye
döndük.
Köyün yakınında köylümüz Lâçin amca
satın aldığı eski bir evin tahtalarını kamyonuna yükletiyordu. Bizi görünce:
“Genç öğretmenler, nasılsınız? Ne
yapıyorsunuz?” gibi sözlerle hal hatırımızı sordu. Biz de durumumuzu anlattık
bir bir. Ve kamyon aradığımızı söyledik. Lâçin amca, köyümüzün sözü dinlenir,
girişimci ve de güçlü kuvvetli bir değerdi. Sözü uzatmadan,
“İşte kamyon! Bu kamyon ne güne
duruyor!” Bu sözler akşamın yaklaştığı bu saatte bir gün doğdu bizim için.
“İyi hoş da biz sizin büyük
kamyonunuz için ödeme yapamayız.” Lâçin amca:
“ Olur mu? Ali amca dar o günümde el
vermişti bana!” Babamın yaptığı bir iyilik imdadıma yetişmişti.
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.”
Babam yaşadıkça arkamda yaslanacağım
bir yüce dağ var diye güven içinde yaşardım. O öldüğü zaman yaşamın tüm
sorumluluğu omuzlarıma yüklendiği hissettim sürekli.
El verme olayını anımsadım. Birkaç
yıl önce bize gelmişti Lâçin amca. O günlerde babam erkek tokluları satmış
cüzdanı kabarıktı. Babamdan bir miktar ödünç para istedi. Elinde de bir senet
vardı. İstediği para miktarı senette yazılmıştı. Babam parayı sayarken Lâçin
amca babamın eline senedi tutuşturuyordu. Babamın yüzünde hafif bir tebessüm
oluştu. Senedi geri verirken şöyle diyordu:
“Hiç öyle şey olur mu Lâçin, parayı
adam öder, kâğıt ödemez!” bu söz üzerine isteği yerine gelen Lâçin amca güle
güle bizden ayrılmıştı.
Aradan yıllar geçmesine karşı babamın
yaptığı iyiliğin, ektiği tohumun ürününü hasat etmek bize nasip olmuştu.
Gideceğimiz günü kararlaştırdık. Zaten birkaç yatak yorgan ve kış için annemin
yaylada hazırladığı yağ peynir benzeri yiyeceklerden oluşuyordu eşyamız.
Öğretmen arkadaşın da fazla eşyası yoktu.
O yıllarda hali, koltuk benzeri bir
evi donatacak eşyalarımız yoktu. Zaten köylerdeki öğretmen lojmanlarına yemek
masası, sandalyeleri, koltuk koymaya yeterli büyüklükte olmazdı.
Ilık bir Eylül günü sabahın erken
saatlerinde kamyona yükledik yatak yorgan eşyalarımızı. Bir kat yatağı kamyonun
kasasına serdik. Kamyon büyük. Yatak sermeye yetesiye yer vardı. Çocuklar
içindi bu hazırlık. Henüz yirmi beş yaşımda yeni bir umuda, yola çıkıyordum. Bu
kentlere gitmekte tek amacım vardı. Çocuklarımı daha iyi koşullarda okullarda
okutmak… Bakalım zaman ne gösterecekti.
Devamı?
İbrahim YILMAZ, (Eğitimci, yazar)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder