Sabahattin Gencal
İNSAN OLMA HAKKI
IV-
“İnsani Yapı” ve İnsan
Hakları
İle İlgili Alıntılar ve
Düşünceler
“İnsan
hakları ferdin insan olarak var olması ile kazanılan asli haklar olarak kabul
edilir. Bu haklar insanın yaşadığı coğrafyaya ve fiziki gücüne göre kazanılmaz.
Aksine bu haklar şahsın doğuştan kazanmış olduğu haklardır.” (https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%
B0slam%27da_ insan_haklar%C4%B1)
Giriş bölümünde,
önce “insan olabilme haklarını” almak gerekir, denirken “insan hakları”
üzerinde ileride durabileceği ima edilmiştir. Ancak internette taranan
bölümlerde “insan olma hakkı” diye bir kavrama rastlanılmamıştır. Bu kavram,
“İnsan Hakları” ile ilgili metinler içinde dolaylı biçimde yer almıştır.DK11
Demek ki tüm beşer
insan olarak kabul edilmiştir; ancak, “sözde mi, eylemde mi?” bu
bilinmemektedir. Başka deyişle kâğıt üzerinde yazılanlar “fevkalâdenin
fevkinde”. Keşke öyle olsaymış. Prof. Dr. Niyazı Kahveci de yanılsaymış:
“İnsani yapı, insanlaştırma (hominizasyon) adı
verilen işlemle elde edilir.”
İnsanlık, önce temel
sistemleri ve bilgileri doğadan öğrenir, sonra onları kendisinin ürettiği
sistem ve fikirlerle insaniliğe dönüştürür.
Doğal varlıklar,
üretim yapmazlar, doğada var olan varlıkları yiyerek varlıklarını sürdürürler.
İnsanlık kimyasal
değil, fikirsel tepkimeler yaparak yeni ürün üretmektir.
İnsanlık, maddi
“itme-çekme” sistemini, manevi tartışma sistemine dönüştürür. İnsaniliğin
egemen olmadığı yerde biyolojik animallığın egemen olması kaçınılmazdır. Din,
ahlak, aksiyoloji, felsefe ve bütün bilimler, hayvani bedenden insan üretmek
için vardırlar.
Felsefenin
tanımıyla; “antropomorf” yani insan görünümlü, “antropofor” yani henüz
insanlaşmakta olan insanlaşamamış hayvandır. Neticede “homoferus” yani insanın
vahşisidir.
“Bir kişi, sinyal
vermiyor, korna çalıyorsa, insanlaşamamış demektir. Çünkü insanilikte vermek,
doğallıkta çalmak vardır.”
“Bir ülkede,
yetkililer ülkesini sömürüyorsa, kendi insanını düşman görüyorlardır.”
Yolsuzluk,
hırsızlık, haksız kazanç, taciz, tecavüz, şiddet gibi insani olmayan eylemlerin
yapılabilmesi, insanlaşamamışlığın göstergesidir.
Halen “itme-çekme”,
“savunma-saldırma” ve “av-avcı” doğal sistemi egemendir, demektir. Çünkü böyle
davranışlar doğada normaldir. Doğada, itme ve çekme gücü olanların, her
istediklerini yapmaları suç değildir.
“İtme” gücü olup,
yapılan suç yanında kâr kalıyorsa, “çekme” gücü sayesinde de istenilen
yutuluyorsa, orada doğal sistem egemendir, demektir. Böyle bir durumda
insanilik beklemek hayaldir.
“Kendi halkını ve
ülkesini yemek, insanlaşamamış insanın işidir.”
Yüz bin mabet, bir
milyon öğretmen, yüz elli bin din görevlisi, bir o kadar sayıda din öğretmeni,
yüzlerce medya kanalında binlerce televaiz ve merdivenaltı “din esnafı ve
işportacısı” var olduğu halde, insanilik kolektif zihniyet yapılamamışsa, bütün
bunların hepsi sorgulanmalıdır.
“İnsan olabilmek
için insanlaştırma (hominizasyon) işleminden geçmek gerekir.”
Eğitimin herhangi
bir kesitinde hominizasyon işlemi yapılmakta mıdır? Bir ülkede insani “eleştiri
ve sorgulama” öğretilmiyorsa, orada insanlaşmak mümkün olmayacaktır. Eleştiri
ve sorgulama, hem Tanrısal doğal sistemde hem de insani yapay sistemde
egemendir. ( İnsanlığın Analizi, 21. 04. 2021, (https://www. Ulusal demokrasi
enstitusu. org/insanligin-analizi/)
“İnsan demek;
anlamak ve algılamaktır.” Bir şeyi anlamak önemlidir. Ama onu algılamak daha
önemlidir. Çünkü algılamak bir şeyi kavramak ve o şeyle oluşmaktır.
Bir şeyi algılamak
ve onunla oluşmak ancak onun üzerinde düşünme işlemi yaparak zihinsel boğuşmakla
olur. Duyumdan anlamaya, oradan algıya, algıdan kavramaya gidilmelidir. (https://www.
ulusaldemokrasienstitusu.org/1150-2/)
İnsan düşünmeden
edemiyor.
İnsan haklarıyla
ilgili bunca kurum ve kuruluş varken dünyanın bu, her yönüyle kötü hali nedir,
nedendir?
Yoksa sözü edilen
kurum ve kuruluşların sadece kendilerini, efendilerini ve egemenleri insan
olarak kabul etmesi, çoğunluğu insan olarak kabul etmemesi midir?
Böyle düşünmek
insafsızlık olur belki; ama akıl çapımız buna yetmiyor.
***
“İnsan Ne ister?”
Tuhaftır ama çoğu zaman insan ne istediğini de bilmez. Bu
durumda insanı ya insan yapan veya insan boyutundan çıkaran genelde iki yol
karşımıza çıkar.
Birinci doyumsuz bir zevk peşinden koşan ve “Dünyaya bir defa
geldik, öyleyse bu hayatı doyasıya yaşayalım!” diyen epiküryen (hazcı)
zihniyet; bir başka kol da gerçeği arayan mütecessislerdir (araştıran).
Hazcı zihin sahiplerine “hedonik insan” tipi (hayvan-insan),
ikinci kola ise asla tamamına sahip olamayacakları sırlı âlemi keşfetmeye
çalışan romantik realistler dilebiliriz.
Hedonik insan yani akl-ı sakim sahibi olan insanlar,
hayvanlardan da daha aşağı olabilirler. Çünkü bunların kalpleri,
gözleri, kulakları hep kapalıdır. Nitekim A’raf 179. Ayette de “Bunların
kalpleri vardır; ama onlarla kavrayamazlar, gözleri vardır; ama onlarla
göremezler, kulakları vardır; ama onlarla işitemezler. İşte onlar dört ayaklı
hayvanlar gibidir, hatta onlardan daha şaşkındırlar.” buyurur Rabb’imiz.” (Prof.
Dr. Osman Kemal Kayra, İlim Sınırsız mı?, Türkiye Gazetesi, 03. 08. 2024.)
“İnsan hâlâ bir bilmece” tamam; ama bu bilmeceyi çözmeye
başlamayacak mıyız? En azından yukarıda adı geçen hocalarımızın ve
aydınlarımızın metinlerini kavramaya çalışalım. Biraz da akıl çapımızı
genişletmek için çalışmalara başlayalım.
***
“Çağımızın İnsanının
Ruhu Cenderede”
“Çağımızın insanı
kendine zaman ayıramamaktan yakınıyor. “Yaşamak” için verdiği canhıraş
mücadele, sevginin, saygının kaynaklarını kuruttu. İnsan, ihtiyaçlarını
değil, çok kere onu adına icat edilen “ihtiyaçlar”ı
karşılamak için çabalıyor. Onu ihtiyaçları konusunda “ikna” etmek için
başvurulan araçlar yine onun sırtından sağlanıyor. Sebebini bilmediği bir
savaşta yer alan insanlar, kullandıkları bir silâhın bedelini bir şekilde
kendileri ödüyorlar; ya can vererek, ya da ülkelerinin zenginliklerini vererek.
Moda ve model oyunları da farklı bir anlayışın ürünü değil. Her iki rengi ile
maddeci dünya görüşü, insanı yaşamak için değil, üretmek için çalışan güdümlü
birer varlık haline getirdi. Elinden zamanı, hayatı ve kalbi alındı. Önünde
tutulan bir tutam “ot”un peşinden dönüp durması isteniyor.” (Doç. Dr. Halil
Altuntaş, Pencereyi Işığa Açmak, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları; 689, halk
Kitapları:167, Ankara-2009 )
***
(Hılful Fudul) Erdemliler İttifakı
Hılful
Fudul, 580'li yıllarda Arap kabileleri arasında anarşi ortamında, zayıf ve
güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi gibi amaçlarla, toplumda sözü geçen,
kişilerin önderliğinde kurulan ve Muhammed'in de bir ara toplantılarına
katıldığı barış cemiyeti. Hicretten Sonra İslam Devletinin Tek Yasal Siyasi
Partisi Olup Osman’ın Ölümünden sonra kapanmıştır.
Erdemliler
İttifakı, farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, temel ahlaki ilkelerde
anlaşan insanların zulmü engellemek için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunluluk
olduğunun ifadesi olarak değerlendirilmektedir.
Antlaşma
yemini şöyledir:
1-
Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan
olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte
olacaklardı.
2-
Mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi -yekvücut-
olacaklardı.
3-
Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hira dağları yerlerinde kaldığı
müddetçe ve maişette (mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler
geçerli olacaktı.
Bütün
kaynaklarda Hz. Peygamber’in peygamberlikle görevlendirildikten sonra da bu
ittifaktan övgüyle bahsettiği, İslâmiyet’in onu daha da pekiştirdiğine
inandığı, tekrar çağrıldığı takdirde de tereddüt göstermeden derhal icâbet
edeceğini söylediği (Müsned, I, 190, 317) kaydedilmektedir. (Gencal,
Sabahattin, EVRENSEL Yüce Bir AHLAK Üzere Olmalı, Cinius Yay., İst. 2021.)
İnsan
haklarıyla ilgili birçok kaynak incelendi. Her kaynaktan yararlanılabilir
kuşkusuz. Ancak âcizane görüşümüze göre “Erdemliler İttifakı” öncelikle ele
alınmalı, tartışılmalı, arıtılmalı ve günümüzde bu konuda kurulabilecek kurum
veya kurumlara örnek teşkil etmelidir.
Ayrıca
şunu da eklemeli; bu konu Müslümanların aleyhine istismar konusu da
yapılabilir. Öyle ya Müslümanlıktan önce HAK konusunda bu kadar kararlı olan,
yeminlerin şimdiye dek görülmemişini yapan Erdemliler İttifakı Hz. Osman’ın
ölümünden sonra kapanmıştır... Hak arayanların kaderi hep böyle mi
olagelmiştir.
Kahveci’nin
deyişiyle “din esnafları” Müslümanlığın istismarına neden olmaktadır. Hatta
dini konuları az bilenler için İslam da istismar edilebilir. İslam’ın istismar
edilmemesi için “kul hakkı” ile ilgili ayet ve hadislerin yer aldığı bir sayfadan
bir paragraf ve sayfanın linki (bağlantısı) verilmektedir:
“Kul
hakkı ile ilgili birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Allah’ın
huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebali vardır. Çünkü böyle bir
günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına
bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe,
Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir.” ( https://www.islamveihsan.
com/ kul-hakki-ile-ilgili-ayet-ve-hadisler.html)
Ayrıca,
yukarıda adı geçen çalışmamızda (Gencal, Sabahattin, EVRENSEL Yüce Bir AHLAK
Üzere Olmalı, Cinius Yay., İst. 2021.) bu andaki durumumuza işaret eden birkaç
paragrafın da örnek olması bakımından aşağıda verilmesinde yarar görülmektedir.
***
İliklerimize
Kadar Bencilleştik
“En
sade yurttaştan en yetkili kişiye kadar herkes birbirlerini ötekileştirmekten
çekinmemektedir.
Eğitim
sistemiyle, eğitimcilere; adli sistemle, hukukçulara; ekonomik sistemiyle,
ekonomistlere; yönetim sistem, yöneticilere sorulmadan oynanmaktadır.
Küresel
emperyal güçlerle, her bakımdan işbirliği yapmak gizli veya açık olarak
gelişmiştir.
Bu
vahim tablo karşısında ne merhamet kalır; ne vicdan. Tabii güzel ahlak da
kalmaz.
Ne gariptir ki bu ibret tablosunu
yaratanlar, kendilerine itaat edecek kimseler yetiştirmek amacıyla ahlaktan en
çok söz eden kişilerdir.
“Sonuç
olarak sermaye değer erimesine, iktidar değer yozlaşmasına, şiddet de değer yok
olmasına sebep olmaktadır. Bu durum doğal olarak, insanı kendine ve değerlerine
yabancılaştırmakta, bizatihi insanı insan olarak kalmaktan uzaklaştırmakta ve
başkalaştırmaktadır.” (Temel Hazıroğlu, Ahlak ve İnsan, Yeni Şafak, 02 Ocak
2016, https://www.yenisafak.com/HAYÂt/ahlak-ve-insan-2380976)
Din
konusunda toplumu aydınlatmak sadece T. C. Diyanet İşleri Başkanlığının görevi
olmamalı; başta ilâhiyatçılar olmak üzere konunun uzmanı tüm aydınlar
üzerlerine düşen aydınlatma görevlerini yerine getirmelidir ki toplum,
Müslümanları istismar etmek alışkanlıklarını sürdürenlere kanmasın. Bu ve buna
benzer dileklere aydınlarımız, nedense hep sağır kalmışlardır. Bu konu da, maalesef
ayrıca incelenecek ve irdelenecek konular arasındadır. Tabii ki bazı
aydınlarımız, Allah sayılarını artırsın, aydınlatma görevlerini sürdürmektedirler.
***
“Güçlü Bir Kamu Düzenine İhtiyaç
Vardır”
“ (...) Kötülüğü geri plana itip
iyilerin ve iyiliğin egemenliğini, güçlünün haklılığı yerine haklının
güçlülüğünü sağlayabilmek, ancak ulusal, bölgesel ve uluslararası ölçekte
sağlıklı ve sağlam bir dünya düzeninin kurulması ile mümkün olur.
Bu süreçte hak ve sorumlulukların
belirlenmesi, hakların güvence altına alınıp ihlallerin önlenmesi, caydırıcı
tedbirlerin alınması elbette gerekecektir.
Gücü ele geçiren insanın kişisel
zaaflarının ortalığı kasıp kavurma tehlikesine karşı ortak aklın ve vicdanın
devreye girmesine, ahlakın hakemliğine, hukukun üstünlüğüne, toplumsal adaletin
tesisine ve güçlü bir kamu düzenine mutlaka ihtiyaç vardır.
İslam’ın toplumsal hayata ve
topluluklar arası ilişkilere müdahalesi, bu alandaki emir ve tavsiyeleri de
nihayetinde böyle bir anlam taşır. (el-Bakara 2/158,275; Âl-i İmrân 3/104,110;
en-Nisâ 4/58-59,105-107; el-Mâide 5/33,38,44-50,90; en-Nûr 24/2,4 ; el-Hucurât
49/11; el-Haşr 59/7.)
Zahirî dindarlaşma ile batınî
dünyevileşmenin at başı seyrettiği bir ortamda asıl hırpalanmanın Müslüman
ruhunda, kimliğinde ve bilincinde cereyan ettiğine, en çok da İslam’ın
izzetinde büyük sarsıntılar yaşandığına ortaklaşa şahit olmaktayız.” (Prof. Dr.
Ali Bardakoğlu, Günümüz İslam Toplumlarında İnsan Onurunun Zedelenmesi Sorununa
İçeriden Bakış, Hz. Peygamber ve İnsan Onuru, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları – 932 Halk Kitapları: 197)
***
“İnsan
Onuruna Saygı Bilincini Kazan(dır)mak”
“Önemli olan, bu insani
potansiyelinin farkında olarak onu tahrif etmeden geliştirerek gerçekten onu
hak edebilmektir. Her bir birey, bu potansiyeli geliştirdiği oranda kendine ve
hem cinslerine saygı duyar, insanlık onuruna yaraşır bir hayat yaşar, onunla
bağdaşmayan tutum ve davranışlardan uzak durabilir. Çünkü insan onuru, insanın
kendi varlığının kemali anlamında kendine ait ideal tasavvurları içermektedir.
Bu nedenle, insan onurunun bilincinde
olmak, diğer ahlaki değerleri özümsemenin de ön şartıdır. Bunu başaramayanlar
ise, insani onurla bağdaşmayan aşağılık durumlara düşüverirler (7/A’râf:179;
95/Tîn: 5). ( Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın, Peygamber Efendimizin
Örnekliğinde İnsan Onuruna Saygı Bilincini Kazan(dır)mak, Hz. Peygamber Ve
İnsan Onuru, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları – 932 Halk Kitapları: 197 )
***
“İnsan Haklarına Yaklaşımlar”
“
(...) Bugün çoğu moral konularda olduğu gibi insan hakları konusunda da iki
temel teorik yaklaşımın olduğunu görüyoruz. Bir tarafta insan haklarını
eşitlik, rasyonalite ve otonomi gibi değerlere dayandırmaya çalışan
modernistler/temelciler (foundationalists) bulunurken, diğer yanda insan
hakları dahil her türlü etik ve siyasal normların temellendirilmesine karşı
olan anti-temelciler (anti-foundationalists) yer almaktadır.
İkinci
grupta yer alan yazarların bir kısmı insan haklarının varlığını reddederken (Nelson,
1990: 347, Macintyre, 1981: 67), diğerleri aşkın ve metafizik temellere
dayandırılmaması koşuluyla hakların gerekliliğini vurgulamaktadırlar (Rorty,
1993:112-134). Postmoder-nistlerin insan haklarına yaklaşımı bu son kategoride
değerlendirilebilir.” (Yrd. Doç. Dr. Zühtü Arslan, Postmodern Söylem
ve İnsan Hakları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. 56-1)
***
“Yasadışı Emek Kullanımı”
Kaçak
ya da ‘yasadışı’ göçmenler üzerine suç ya da kaçakçılık rotalarından tutun da
gündelik yaşam deneyimlerine dek pek çok konuda araştırma yapılmakta ve ‘onlar’
yasadışı göçmenler olarak tarif edilmektedir.
Ancak göçmenleri yasadışı biçimlerde
çalıştıran sektörler, yasadışı emek kullanımının bu sektörlerdeki yeri, ya da
göçmen çalıştıran işyerleri ve işverenler hakkında pek fazla araştırma
bulunmamaktadır. Çünkü birilerinin diğerlerini mümkün olan en düşük ücretle
çalıştırarak kâr etmesinde pek de incelenecek bir şey adeta yoktur; bu ‘normal’
bir durumdur.
Oysa içinde bulunduğumuz toplumsal
gerçekliği, sadece sömürüleni, hem de güçlü olan kurumların onları
tanımlamaları üzerinden tartışıp araştırarak ve sömüren mekanizmaların
işleyişini hiç sorgulamadan nasıl anlayabiliriz?
Göçmenlerin yasa dışılıklarını verili
kabul ettiğimizde, buradaki süper sömürü işliklerini sadece suç-mağdur
ekseninde tanımlamaktan öteye geçemeyiz.” (Reyhan Atasü Topcuoğlu, Göç
Yazınındaki Düzenli ve Düzensiz Göç Kavramları: İnsan Hakları Temelinde Bir
Kavramsal Sorgulama, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 34, 2016, s. 1-20.)
***
“İnsan Hakları Normlarını
Zayıflatmak”
“ (...) Devletler sınırlama ve istisna
hükümleri koyarken, bunları kamu düzeni, kamu güvenliği, sağlık veya
başkalarının hakları ve özgürlükleri gibi meşru gerekçelerle
gerekçelendirmelidir (Thoreson, 2018).
Bununla birlikte, devletler bu
sınırlandırmaları hak ihlallerini haklı çıkarmak için kullanabilmekte ve
böylece insan hakları normlarını zayıflatabilmektedir.
Uluslararası insan hakları hukuku ve iç
hukuktaki sınırlama hükümleri, devletlerin insan hakları yükümlülüklerini
yerine getirmekten kaçınmalarına olanak tanıyabilmekte ve devletlere bu yasal
gerekçeleri kullanarak insan haklarını ihlal etme fırsatı verebilmektedir.” (Melek Saral, İnsan
Hakları Normları ve İnsan Hakları Hiyerarşisi, Ekonomi, Politika & Finans
Araştırmaları Dergisi, 2021, 6(2): 464-482.)
***
“İnsan Hakları ve Sosyal Hizmet”
“İnsanların
sadece insan oldukları düşüncesinden yola çıkılarak insan onurunun korunmasını
sağlama ve insanların bazı haklarının bulunması hatta bazı haklarının da
korunması gerekliliğine yönelik gelişen kolektif bilinç, yirminci yüzyılın en
büyük başarılarından biri olan insan hakları kavramıdır. İnsan ihtiyaçlarının
ürünü olan bu haklar, Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kuşak Haklar şeklinde
tasnif edilerek tarihsel bir gelişim seyri göstermiştir. Öte yandan insan
refahı odaklı bir yaklaşıma sahip olan sosyal hizmet ise teorik ve uygulamalı
çalışmalarında insanların doğuştan elde ettiği haklarından maksimum düzeyde
faydalanmalarını hedeflemektedir. Bu anlamda, insan hakları ve sosyal hizmet
mesleğini birbirinden ayırmak mümkün değildir.” (Buğra Yıldırım - Harun Aslan,
İnsan Hakları ve Sosyal Hizmet, Toplum ve Sosyal Hizmet, 30(2), 643-664.)
***
“İnsan
Hakları Bazen Anlamsızlaştırabilir
Hatta Tümüyle Ortadan Kaldırabilir”
“İnsan hakları tek tek ele alındığında hakkın
sahibi olan bireyin değişik yönlerinden sadece birini veya birkaçını ele
almaktadır. Bu bakımdan, bireyin insan haklarından tam anlamıyla
faydalanabilmesi hassas bir denge üzerine kuruludur. Çünkü birey, meşru ve
birtakım yasal istisnalar dışında tüm haklarından aynı anda ve tam olarak
yararlanabiliyorsa insan haklarının tümüyle güvence altına alınmış demektir.
Bireyin haklarından birinin veya
birkaçının ihlal edilmesi sonucunda o anda ihlal edilememekte olan diğer
haklarından da yararlanabilmesini azaltabilecek, anlamsızlaştırabilecek ve
hatta tümüyle ortadan kaldırabilecektir. Örneğin, haksız olarak tutuklanan bir
kişinin özgürlüğü elinden alınması sonrasında kullanımı özgürlüğe bağlı olan
diğer haklar örneğin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı da elinden alınmış
olacaktır.
Yaşam hakkının ihlali durumunda tüm
haklar bireyin kendisi ile birlikte ortadan kalkacaktır. İnsan haklarının
birbirlerini tamamlamasının en önemli sonucu, insan haklarının kuşakları
arasında ve kuşaklar içerisindeki haklar arasında bir hiyerarşinin varlığının
olmamasıdır.” (Aydın Turhan, İnsan Hakkı Kuşakları Arasındaki Tamamlayıcılık
İlişkisi, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 4 Sayı:2 Yıl 2013.)
***
“Sağlık Hakkının Kapsamı”
“Sağlık hakkı, öteki bazı haklar ile
birlikte yorumlanmaktadır:
Çevrenin korunması, yaşam hakkı,
ailenin korunması hakkı, özel yaşam hakkı, mülkiyet hakkı, beslenme ve konut
hakkı, içilebilir su hakkı, sağlıklı çalışma koşulları hakkı, cinsel sağlık ve
üreme sağlığı hakkı ve işkence yasağı gibi.
Değişik bir söyleyişle, bireyin
insanlık onuru içinde bir yaşam sürdürebilmesi, bütün insan haklarının önemli
ve birbiri ile ilişkili, biri olmadan ötekilerin anlamsız olduğunun kavranması
ve bu şekilde uygulanması ile yakından ilintilidir.” (Adil Şahin, Ulusalüstü İnsan
Hakları Hukukunda Ekonomik Sosyal ve Kültürel Hakların Niteliği Bağlamında
Sağlık Hakkının Kapsamı Üzerine Bir İnceleme, AUHFD, 59 (4) 2010: 711-766.)
***
“Devletin
Temel Ödevi”
“Devlet
açısından bakıldığında insan hakları, belirli bir devlette devletin temel
ödevlerini dile getiren talepler oluyor -her devletin yurttaşlarına karşı
ödevlerini, başka bir deyişle de belirli bir devletin çeşitli organlarında
görevli olanların en temel ödevlerini. Bu ödevlerin başında, insan haklarına
uygun yasalar çıkarmak geliyor (ulusal hukuku ve mevzuatı uluslararası insan
hakları belgelerine uygun hale getirmenin anlamı bu olsa gerek). Ve devletin bu
ödevleri arasında, insan haklarına uygun olarak çıkarılan yasaların
uygulanmasını sağlamak ve bundan da öte, bu yasaları tek tek durumlara
uygulayacak olanların (devlet ve kamu görevlilerinin, yargıçların, savcıların vb.)
bunu yapabilecek hale gelebilmeleri için eğitilmesini sağlamak da bulunuyor.” (İoanna
Kuçuradı, Etik İlkeler ve Hukukun Temel Öncülleri Olarak İnsan Hakları, (8.
Makale – 2006), Cumhuriyetin 100. Yılı Anısına İnsan Hakları Makaleleri
Seçkisi, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu)
***
“Hatalı Bakış Açısı”
“Türkiye’de son yıllarda izlenen
politikalarla, asgari bir yaşam düzeyine sahip olmak, herkesin yararlanabileceği
bir hak değil, adeta merkezi ve yerel yönetimlerin lütfuna ve hayır
kurumlarının hayırseverliğine bağlı bir imtiyaza dönüştürülmüştür. Bu bakış
açısı, sosyal devlet ilkesi yerine, 19. yüzyılın ilk yarısında geçerli olan
sosyal yardım devleti ilkesinin getirilmesi demektir.
İnsan hakları bir bütündür; bir
kısmını ihmal edip diğerlerini gerçekleştirmeye çalışmak sağlıklı bir yol
değildir. 1961 Anayasası ile hukuk sistemimize giren sosyal haklara ve sosyal
devlet ilkesine sahip çıkmak, iç barışın, onurlu bir yaşamın ve geleceğe umutla
bakabilmenin en güvenli yoludur.” (Prof. Dr. Oktay Uygun, Çağımızın İnsan
Onuruna Yönelttiği Tehditler Karşısında İnsan Haklarının Önemi, (12. Makale –
2011), Cumhuriyetin 100. Yılı Anısına
İnsan Hakları Makaleleri Seçkisi, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu.)
***
“Uygulamadaki Sorunlar Mutlaka Çözülmeli”
“Türkiye’nin
insan hakları sorunu, sadece bir anayasa sorunu değildir.
Sorun büyük
oranda uygulamadan kaynaklanmaktadır.
Bu
nedenle uygulamadaki sorunlar çözülmeden, insan hakları konusunda istenilen
seviyeye ulaşmak olanaksızdır.” (T.C. Adalet Bakanlığı, Aday Memur Hazırlayıcı
Eğitimi, İnsan Hakları Ders Notu, EDB (Eğitim Dairesi Başkanlığı)
***
“İnsan Hakları Tasnifi”
Birinci Kuşak Haklar
“Birinci kuşak haklar esas olarak
kişi haklarını ve siyasal hakları içermektedir. Ayrıca bu haklara negatif statü
hakları da denilmektedir. Birinci kuşak haklara yaşam hakkı, düşünce ve
düşünceyi açıklama özgürlüğü, dilekçe hakkı, mülkiyet hakkı, seçme ve seçilme
hakkı örnek olarak gösterilmektedir.
İkinci Kuşak Haklar
İkinci kuşak haklar, bir serbesti ve
özgürlüğün ötesinde devletten bir hizmet/edim isteme yetkisi veren haklar
olarak gelişmeye başlamıştır. Çalışma hakkı, sendikal haklar, sosyal güvenlik
hakkı, sağlık hakkı, parasız öğrenim hakkı, konut hakkı ikinci kuşak veya
sosyal hakların en önemlileri olarak bilinmektedir.
Üçüncü Kuşak
Haklar (Dayanışma Hakları)
Barış
hakkı, Çevre hakkı, Halkların kendi kaderini tayin (self-determinasyon) hakkı,
Gelişme hakkı, Herkesin insanlığın ortak mal varlığından yararlanma hakkı.
Dördüncü Kuşak İnsan Hakları
Nelerdir?
Bu haklara örnek olarak çevre hakkı,
barış hakkı, ekonomik ve sosyal gelişme hakkı gösterilebilir. Son zamanlarda su
hakkı ve bilimin kötüye kullanılmaması kapsamında insan kopyalanmaması dördüncü
kuşak hak olarak ortaya çıkmıştır.
Bazıları dördüncü neslin yeni teknolojilerle ilgili
insan hakları tarafından verildiğine inanırken, diğerleri dijital haklar
hakkında konuşmayı tercih etmekte ve burada aşağıdaki gibi yeni bir
dizi hak bulunmaktadır:
Bilgi işlem ve dijital ortama eşit
erişim hakkı, Dijital kendi kaderini tayin hakkı, Dijital güvenlik hakkı,
Kişinin kendi dijital verilerine (habeasdata ) erişim hakkı” (Vikipedi,
özgür ansiklopedi)
Devamı Yarın
1 2 3 4 5
KAYNAKÇA
Dijital Kaynaklar (DK)
DK: 11. bkz.
1.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2016/05/12/TIHEK.pdf
2.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2017/12/05/tihek_yonetmelik.pdf
3.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2017/12/08/tihek_uzmanlikyonetmeligi.pdf
4.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2017/12/05/tihek_basvuru_formu_EK1.pdf
5.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2017/12/05/tihek_basvuru_formu_EK2.pdf
6.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/26-birlesmis-milletler-sozlesmeler/
7.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2015/08/01/EvrenselBeyanname.pdf
8.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/27-birlesmis-milletler-diger-belgeler/
9.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/30-avrupa-konseyi-sozlesmeler/
10.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/31-avrupa-konseyi-diger-belgeler/
11.https://www.ab.gov.tr/
12.https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=6305&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5
13.http://www.bingol.gov.tr/insanhaklari
14.https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2695286
