Merhaba,
Sabahattin Gencal’dan size bir uzun
mektup var.
Bu TARİHİ
mektubu ayrıntılarıyla inceleyip okursak Gencal’ın, “İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA HAKKI” adlı kolektif
yazılması planlanan kitabın oluşturulması için adeta SEFERBERLİK ilan ettiğini anlarız.
ELİ
KALEM TUTANLARIN İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA SEFERBERLİĞİNE etkin olarak katılacaklarını umuyoruz.
Bu görev bireysel ya da toplumsal
görevin üstünde bir İNSAN OLMA ya da
İNSANLIK görevidir.
Sabahattin Gencal, 03. 09. 2024
*
SAGEN Yazarlar Grubu Üyelerine 03. 09. 2024
Merhaba Değerli Arkadaşım / Kardeşim
…
Okumaya başladığınız bu metin SAGEN
yazarlar grubu üyelerine gönderilen ortak metindir. Aslında şahsınıza özel
yazmak isterdim; gönlünüze girmek ve beyin nöronlarınızı titretecek bir mektup.
Hem de tedavülden kalkan o eski dediğimiz mektuplardan. Öylesine saf/temiz ve
doğal, öylesine içten/samimi ve iyi niyetli bir mektup. Ancak yazmaya gücüm
yetmiyor. Ama inanıyorum ki bu metni de, içimden geçenleri hayal ederek ve
sevgilerimi/ saygılarımı kabul ederek okursunuz. İşinize gelmezse okumayınız.
Affedersiniz, sözümü geri aldım. Ne
demek okumayınız. Aydın dediğin olumlu bulduklarını da olumsuz bulduklarını
okur. Okur ki toplumu aydınlatabilsin.
O halde okuyoruz değil mi? “OKU OKU
YAZ, YAZ YAZ OKU” bizim zamanımızda alfabeler böyle başlardı – UYU UYU YAT, YAT
YAT UYU- da vardı; ama hepsi yanlış yorumlandı, yanlış algılandı…
Okumaya başlıyoruz:
Rahatsızlığımdan ötürü SAGEN Yazarlar
Grubu Sayfası bir müddet NADASA kaldı.
Yeni başlangıç coşkusuyla HEP BERABER
bir kitap oluşturmayı düşündüm/ düşünüyorum. Adını İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA HAKKI koydum.
Bu adı koymamın nedenini, görsel ve
yazılı medyada çıkan son zamanların haberlerini hatırlayanlar hemen
anlayacaktır: Bakıyorsunuz caniler ölüm
yağdırıyor. Şimdi söyleyin, bunlar insan mı? Peki, bunlara o cüreti verenler?
Sessizce seyredenler? Ya biz?
Kınamak, lanetlemek için kitap
oluşturmayı düşünmüyorum. Onu zaten bizim hükümetimiz yapıyor. Yazmayı
düşündüğüm kitabın amacı karınca kararınca beşeri eğitmektir. Tabii kendimizi
de… Niçin? İnsan gibi insan olmak için tabii…
Herkes, insan haklarını dillerine
pelesenk etmiş, başta anayasalar olmak üzere bütün kâğıtlara yazmış,
nutuklarla, tebliğlerle hatırlatmalarda bulunmuş. - mış, -muş.. Her neyse, bunlarla işimiz olmayacak.
Bu kitapta yer vermeyeceğimiz, uygulanmayan bu metinleri önemsemiyor değiliz.
Bunların yazılabilmesi için ne terler dökülmüş, siz kanlar da… diyebilirsiniz.
O da apayrı bir konu.
İlk yazıyı, kendime torpil yaparak
ben yazdım. Niçin mi? Derleyip düzenlediğim ve harmanlayıp özümsediğim bu yazı
kovanlara petek çerçeve korlar ya işte o biçim. Arkadaşlar arasında
gıyaplarında işbölümü yaptık ve her altıgeni bir arkadaşın, verdiğim konuyu
yoğurarak doldurmasına karar verdim; verdik yani.
Size verdiğim, biraz ağır gibi
gözüken konu aşağıdadır. Ya bu deveyi güdersin ya… demeyeceğim. Ben yazamam,
derseniz de zerre kadar kınamayız. Yalnız durumu bildirirseniz iyi olur. Ama
siz ne edip edip yazarsınız. Tekrar edeyim; yazacağınızdan eminim diyebilirim;
çünkü size güveniyorum. (Güvenilir olmak ne güzel.)
Yazdığınızı göndermeniz için 15 gün
mühlet versek nasıl olur? Hadi 20 gün olsun. (Müddet böyle uzun olursa
yazılamıyor, nasılsa vakit bol deyip son güne bırakılıyor. Tabii siz öyle
yapmayacaksınız.) 28 Eylüle kadar yazınızı beklerim. Hem benim doğum günümü
tebrik de edersiniz. (Valla bu alışkanlığa da şaşıyorum. Güneş her gün doğmuyor
mu? Peki, son nefeslerine kadar zerrece de olsa olumlu çalışanlar?)
“Ya, bu mektup mu, uzaktan eğitim
mi?” demeyesiniz. Bakın mektup uzun oldu diye çerçeve yazımı göndermedim. Uzun
yazılardan bıktığınızı, yakındığınızı bilmiyor değilim. Neden böyle olduğumuzu
hiç düşündünüz mü? (Aslında ben de sevmiyorum uzun yazıları. Yazı dediğin,
büyüklerimizin dediği gibi “Efradını cami, ağyarını mani olacak.” Öyleyse atın
bu mektuptaki “ağyarları.”)
Aşağıda yazma konunuzu okuyacaksınız.
Bu ifadeler sözünü ettiğim yazıdan kopyalanıp yapıştırılan ve sonuna da
irdeleyiniz, tartışınız, açıklayınız vb. gibi birbirlerine yakın ifadeler var.
Siz bunları “yazınız” parantezine alabilirsiniz. Bir de şunu unutmayınız:
Yazınızda bu konu cümlesini sakın ha yazmayınız. (Sanki bir ödev gibi
anlaşılır. Haşa bir yazara ödev vermek haddimiz değil. Yazar dediğin ödevinin
bilincindedir ve konuları ancak kendi tayin eder, kendi istediği gibi yazar.
Anlaşılıyor değil mi? Biz sadece bir ipucu verdik. Siz hiç bundan söz etmeden
istediğiniz gibi yazabilirsiniz. Ama sakın meydanı boş bulmuş gibi yazmayın.
Çevrenize bir bakının. Ayrıca, hiç, ama hiç kimseyi zerrece incitmeyin. Bir
eğitmen gibi olalım.)
Yukarıda da yazdığımız gibi benim
kitap formatında (13x19,5) yazdığım ve yazdıklarımdan daha fazla internet linki
koyduğum yazımı isteyebilirsiniz. Ancak bu kadar da uzun olmaz ki… demeyesiniz.
Ayrıca soru da sorabilirsiniz.
Bilirsek cevap veririz. Bilemezsek her zamanki gibi bilemiyoruz, deriz. (Ne
hikmetse bu memlekette herkes âlim, bilmiyorum, diyenlere çok az rastlanıyor.)
Yine uzatıyor demeyin. Olacak o
kadar. Düşünsenize bu mektubu da kitaba koyacağız. Yarınlarda çocuklarınıza
“işte o mektup” diye gösterirsiniz ya ders olarak ya da ibret. Umarız ki ders
olur. (Kendimi beğenmiş gibi mi oldum. Bu da bulaşıcı. Dikkat edin, kibirli olmaya giden yol kendini abartılı
olarak beğenmekten geçer. Gerisini biliyorsunuz; taa cehenneme kadar…)
Ha, şunu da ekleyelim. Sözünü ettiğim
kitabın seçici kurullarını, editörlerini vb. sonradan tespit edeceğiz Allah
(cc) izin ederse tabii. (Ama bilesiniz ki benim yazım mutlaka yerini alacaktır.
Seçici kurulmuş, editörlermiş vb. onlar sizin yazılar için. Ne hayret
ediyorsunuz? Bu memlekette adetler böyle değil mi?)
O eski dediğimiz mektuplarda
üzerimize farz olan selâmlar başta verilirdi. Biz sonda versek kıyamet kopmaz
ya…
Değerli Arkadaşım/Kardeşim,
selamlarımı, saygılarımı ve iyi gün dileklerimi sunarım.
“Kestane kebap, acele cevap.”
Sabahattin
Gencal,
Çekmeköy-İstanbul,
03. 09. 2024
*
Yazmanızı istediğimiz, beklediğimiz
konu en alt satırlardadır. (İstediğiniz türde, istediğiniz anlatımla/üslupla,
istediğiniz kadar yazın. VE 28 EYLÜLE
KADAR BİZE ULAŞTIRIN. Facebooktaki grup hesabına yükleyin (Tabii dikkat çekmesi
için albenili resim /fotoğraf da koyabilirsiniz.)
Şunu da bilin ki ben yayınlanması
için hemen onay vermeyeceğim. Yazının durumuna göre oluşturacağım takvime göre
yayınlayacağız. (Bu arada isterseniz başka yazılar da gönderebilirsiniz.)
11Ekimden sonra benim istediğim sıraya göre yayınlanabilir yazınız. (Yukarıda
ikide bir vurguluyoruz. Bizde adet böyledir: Her şey, her şey bizim istediğimiz
zamanda. KEŞKE Goethe gibi “Bir iş zamanında
yapılmazsa eğer / Azalır taşımış olduğu değer.” diyebilseymişiz. Bu
iş olmazsa var ya bilesiniz ki bütün kabahat sizde…)
Hoşça kalın.
Sabahattin
Gencal,
Çekmeköy
İstanbul, 03. 09. 2024
YAZMA KONUSU...
Konu: Sizlere ayrı
olarak ulaştırılacaktır. Bunu bir öğrenci ödevi olarak değil, bir bilenin tebliğ
sunması olarak düşünelim...
Not: Blog yazarları isterlerse Misafir Yazar olarak yazılarını gönderebilirler. Seçici kurulun kararıyla yazılar yayınlanabilir. Yayınlanmayan yazılar geri gönderilmez.
Merhabalar.
YanıtlaSilÇok iyi düşünülmüş bir etkinlik, kutlarım. Katılmayı çok isterdim, ancak şu aralar bazı sağlık sorunlarımla uğraşmak durumundayım.
Katılımcılara başarılar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Çok geçmiş olsun Recep Bey Kardeşim. Tabii ki önce sağlık, sağlık, sağlık. Acil şifalar dilerken selam ve sevgilerimi sunarım...
SilÇok teşekkür ederim değerli hocam. 🌷🌷🌷
YanıtlaSilEmeğinize,yüreğinize sağlık.🌷
Yazma konusu nedir acaba?
Hangi edebi türde yazmalıyız ?
Merhaba, genellikle isimsiz yorumlara yer vermeyiz ama çok nazik bir biçimde yazdığınız için size de yer verdik.
YanıtlaSilKitapta yer alacak konuları biz seçip gönderdik. Ama sizleri tanımıyoruz ki konu seçebilelim.
Anladığım kadarıyla edebi türler hakkında da bir hayli bilginiz var. Bilindiği üzere bilgiler paylaşılmazsa o kişiye yük olur.
Kısaca okuyucular da isimsiz yazıları sevmez. Bu blog kurallarına da aykırıdır.
İyi günler dileğiyle...