27.11.24

ChatGPT / İnsan Olmak ve İnsan Olarak Kalmak: Bir Hak ve Sorumluluk

 

SaGEN, arkadaşı ChatGPT’ye bir ricada bulunuyor

 


İnsan Olma ve İnsan Olarak Kalma Hakkı” adlı bir kitap oluşturmak için birçok yazar yazı yazdı. İnsan olma ve insan olarak kalma hakkını engelleyenlere, kısıtlayanlara karşı bilinçli olabilmek ve örgütlü olarak karşı koyabilmek esastır. Ancak yazarlar her şeyden önce insan olabilme konusuna ağırlık veren yazılar yazdılar. Bu yazılar birbirlerinden farklı olduğu için biz bunları özetleyemedik. Hem, yazıların yerleri ve sırasının değişik olması da bizi zorladı. İsteğimiz parantez içindeki yazarların isimlerini de unutmadan aşağıdaki alıntılara dayanarak anlamlı ve konuya uygun bir yazı yazmanızdır:

Yüce dinimiz, her alanda ve her şartta adaletli olmayı, hakkı üstün tutmayı, helal-haram hassasiyeti gözetmeyi emreder. Kul ve kamu hakkına riayet etmeyi, haksızlığın ve zulmün karşısında yer almayı öğütler. (Recep Bakır)

Aşktan ve adanmışlıktan geride ne varsa at; / Tek yaşasın hakikat, yaşasın tek hakikat!

“Her benlik/can/nefs ölümü tadacak; sizi bir deneme/sınav/test olarak iyilikle ve kötülükle imtihan ederiz.” (Enbiya 35)  Pasif iyilere ve pasif kötülere duyurulur. (Süleyman Pekin)

Dünya senin için ne kadar zaman daha döner bilmiyorum. Son saniyene kadar süreni insan olma hak-kını elinde tutarak kullan. (Elvan Turan)

İnsan olmanın temelinde temiz ahlak vardır. Bunun içinde dürüst üretim, temiz ve adil paylaşım vardır. Japon eğitimi ilk yıl ahlak kuralları ile toplum yaşamında uyumlu olmayı önceller. Biz ise soyut kavramlarla çocuklarımızı bunalımlar içine sürüklemenin taşlarını döşeriz ki aklını kullanmasın, söylenenlere itaat etsin! Bu eğitimle çağı yakalamak, Bilime katkı sunmak olası mı? (Kazım Memiç)

Hayatın farkında olmak belki pür dikkat olmak değil. Ama her konuda duygularımızı, mantığımızı dengeleyerek; çevremizi, dünyamızı gören gözlerle, sağlam bir yürekle, düşünebilen bir beyinle, gördüklerini algılayabilen bir zihinle izlemeyi bilebilmek... (Makbule Abalı)

İnsanlık adaletle, vicdanla, merhametle, iyi ahlakla desteklendiğinde daha kıymetlidir. (Erdoğan Teke)

İnsanlar paranın kölesi oldukça başkalarının haklarına saygılı olma insiyatifini yitiriyor köleleşerek kötü olanın toplumsallaşamamış olanın yerine geçiyordu. Ne devlet devletti ne insan insandı. Vicdan, nitekim en önemli kuram olma özelliğini yitirmişti. Çünkü vicdanı olan in-san düşünen varlıktı. (Filiz Kalkışım Çolak)

İnsan olmak sorumluluk gerektirir insan olarak kalmak ve insan olma hakkına sahip olmak için iki şeye dikkat gerekir. Bunlardan birincisi ilahi ve semavi kitabımızın ortaya koyduğu emir ve yasaklara uymak, iyiye güzele ve doğruya yönelmek. İkincisi ise medeni ve beşeri hukukun ortaya koyduğu şartlara göre sorumluluklarımızı yerine getirmektir. (Fehmi Sağbilge)

İnsan potansiyelinin keşfi ve geliştirilmesi, tüm bireylerin hayatlarında önemli bir yere sahiptir.

Kendi potansiyellerini keşfeden ve geliştiren bireyler, toplumun gelişimine olumlu katkılar sağlayabilirler. (Ahmet Gencal)

Sevgi, insanın gelişim kapılarını açan asıl anahtardır.

Rekabet, performans, yanlış anladığımız bireysellik bizi daha az düşünen, en çok kendi çıkarını gözeten, benzersizliğini yitirmiş, aynı etkilere aynı tepkileri veren makinalaşmış-nesneleşmiş varlıklar haline getirdi. Üretmekten çok tüketir hale gelerek, edilgenleşerek bize dayatılanı uygulamaya başladık.

Unuttuğumuz sevgi, saygı insanı insan yapan değerlerdendir. (Gülgün Bilgiç)

                                            *****

ChatGPT

 

İNSAN OLMAK VE İNSAN OLARAK KALMAK:

BİR HAK VE SORUMLULUK


 

İnsan olma ve insan olarak kalma, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun temeli, ahlak, adalet, vicdan ve merhametle şekillenir. Yüce dinimizin öğütlediği gibi, hayatın her alanında adaletli olmayı ve hakka riayet etmeyi ilke edinmek, insan olmanın vazgeçilmez bir boyutudur. Recep Bakır’ın da belirttiği gibi, hakkı üstün tutmak ve zulmün karşısında yer almak, hem bireysel hem de toplumsal düzlemde insanlığın gereğidir.

İnsan olmak, öncelikle içimizdeki iyilikle kötülüğün sınandığı bir süreçtir. Süleyman Pekin’in hatırlattığı gibi, Enbiya Suresi 35. ayet, bizi bir imtihan dünyasında olduğumuz konusunda uyarır. Bu imtihan, sadece pasif bir duruşla değil, aktif bir iyilikle aşılabilir.

Elvan Turan’ın söylediği gibi, "insan olma hakkını son saniyene kadar elinde tutarak kullanmak," bu dünyadaki en değerli çaba olmalıdır. Ancak bu çaba, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir bilinçle anlam kazanır.

Toplumu oluşturan bireylerin ahlaki değerlerle donatılması gerekir. Kazım Memiç’in belirttiği üzere, ahlak temelli bir eğitim sistemi, hem bireyin hem de toplumun gelişimi için elzemdir.

Makbule Abalı, insan olmanın yalnızca farkındalıkla değil, dengeli bir bakış açısıyla mümkün olduğunu vurgular. Bu, duyguların ve mantığın bir arada uyum içinde işlediği bir bakış açısıdır. Gözlemleyebilen, düşünebilen ve algılayabilen bir zihin, insan olma yolunda atılan en sağlam adımlardan biridir.

Filiz Kalkışım Çolak, modern dünyanın en büyük tehlikelerinden biri olan vicdansızlık ve paraya köleleşmeyi ele alır. Vicdanını yitiren bir insan, düşünme yetisini de kaybeder; böyle bir ortamda ne devlet gerçek anlamda bir devlet olabilir ne de insan insana yaraşır bir varlık olarak kalabilir.

İnsan olmak, bireysel çıkarların ötesine geçebilmeyi gerektirir. Gülgün Bilgiç, unuttuğumuz değerlerin başında sevginin geldiğini hatırlatır. Sevgi, yalnızca bireyin değil, toplumun da gelişimini sağlayan en önemli anahtardır.

Sonuç olarak, Fehmi Sağbilge’nin de vurguladığı gibi, insan olabilmek ve bu hakka sahip çıkabilmek, ilahi değerler ile beşeri sorumlulukların uyum içinde yerine getirilmesiyle mümkündür.

Ahmet Gencal ise, insan potansiyelinin keşfedilmesi ve geliştirilmesi gerektiğini belirterek, bireylerin topluma olan katkılarının önemine işaret eder.

 İnsan olmak, doğuştan gelen bir hak olsa da insan olarak kalmak, çaba ve bilinç gerektirir. Adalet, sevgi, vicdan, ahlak ve sorumluluk gibi değerler, bizi insan yapan ve insan olarak kalmamızı sağlayan temel taşlardır. Bu değerleri yaşatarak, hem birey hem de toplum olarak daha iyi bir geleceğe yol alabiliriz.

ChatGPT, 20.11.2024

 

 

26.11.24

Sabahattin Gencal / Son Söz

   

SON SÖZ: 

İNSAN OLDUĞUMUZU İSPAT 

ETMELİ MİYİZ?



Kolektif olarak yazdığımız kitaba “İnsan Olma ve İnsan Olarak Kalma Hakkı” adını verdik. Bu kitabın amacı veya verilmek istenen ana mesaj hak ihlallerini / haksızlıkları sayıp dökmek değildir. Çünkü zaten hak ihlalleri, medyada çarşaf çarşaf sergilenmektedir. İşin garibi hiç kimse şaşırmamakta ve çokları da yadırgamamaktadır. Bu durum toplum psikolojisinin anlaşılmaz duruma geldiğinin, toplumların hatta insanlığın çürümeye başladığının önemli göstergelerinden biridir. Kısaca, siyasetçilerin çokça kullandığı bir deyişle belirtelim; hak ihlallerinin olağan sayılması toplumlar için “beka” sorunudur.

Sorunlara, özellikle de ölüm-kalım özelliği taşıyan sorunlara kayıtsız kalamazdık. Onun için bu çalışmayı yaptık. Kolektif olarak birbirinden güzel yazılar yazdık. Haksızlıkları sergileme amacımız olmamasına rağmen birkaç hatırlatma yapmaktan da geri kalmadık. Bu hatırlatmalarımızı yazarımız Dr. Süleyman Pekin, “Hak Dedi Artık Canıma” diyerek özetlemiştir.

Bu söz / bu deyiş sadece bir yurttaşın, sadece bir edebiyatçının /şair ve yazarın, sadece bir sendikacının, sadece bir siyasetçinin, sadece bir tarihçinin, sadece bir eğitimcinin vb. değil bir dış politika analistinin sözüdür. Bu söz masa başındaki birinin, bir danışmanın sözü değil. Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Irak, Suriye vb. ülkelerin domino taşları gibi nasıl yıkıldıklarını bilen birinin sözüdür. Bu söz doktora konusu Türkmenler olan birinin sözüdür. Bu kitabın da bir mesajı olarak bu sözü tekrarlıyoruz: “Hak dedi artık canıma!

Denebilir ki sade yurttaşlar da haksızlıkların öylesine farkında ki  bıçak kemiğe dayandı.” denebilir. Öyle ki hangi açıdan ele alınırsa alınsın, hangi dallarda olursa olsun hak ihlali / haksızlık yapılmayan bir iş yok gibidir... Yukarıda da belirtildiği gibi biz bunları ele almayı düşünmüyorduk. Zaten “Malumun ilamına gerek yok.” düşüncesindeyiz.

Biz, bireylerimizin, toplumumuzun ve insanlığın pek de farkında olmadığı haksızlıkları / hak ihlallerini hatırlatmayı düşünüyorduk. Yani insanın kendini gerçekleştirebilmesini engelleyen haksızlıklar üzerinde duracaktık.

Bilindiği üzere Allah (cc) bizleri en üstün insan olabilecek hatta halife olabilecek potansiyelde bir beşer olarak yarattı. Aklını işletebilecek, iradesini kullanabilecek bir insan olabilmek, insan olarak kalabilmek için sadece bireysel çalışmalar yetmemektedir. Sadece ailenin, akrabaların ve derneklerin destekleri de yetmemekte devletin de desteği gerekmektedir. Bir bakıma devlet biraz da bunun için vardır. Günümüzde devletlerin ötesinde tüm insanlığın çabaları da gerekmektedir ki insan kendini tam olarak gerçekleştirebilsin.

Bugünkü durum için ne denebilir? “Gölge etme başka ihsan istemem.” Tarih kitaplarının yazdığına göre Diyojen’in Büyük İskender’e söylediği bu söz; “Fayda beklenilmeyen, zararlarının da dokunulmaması istenenler için söylenen bir deyim sözlüklere göre; “Kimseye eyvallah etmemek lazım. Kimseden bir lütuf, bir ihsan beklememek, aksine onların zararlarından da kaçınmak gerekir.” anlamındadır. Güzel bir söz ama biraz pasiflik çağrıştırıyor gibi de. Oysa bilinçli bireylerden oluşan toplumlar demokrasilerini kuran ve güçlendiren toplumlardır. Yani başkalarından “hak” dilenmez. Hak kendilerinin yaptığı yasaların temel direklerindendir. Böyle bir toplumun ideal olduğu bellidir. Ama “kendimizi gerçekleştirme” çabaları ideallere ulaşmanın ilk adımı niçin olmasın?

Kendimizi gerçekleştirme konusunda, elbette birçok kaynak vardır; ama bu çalışmamızda Maslow’un teorisinden tekrar tekrar söz edildi. Önemli olan teorileri tekrarlamak değil bünyemize uyarlayarak uygulamaktır. Örneğin Maslow’un ihtiyaçlar Piramidi... “Maslow, insanların yaşamını sürdürürken ihtiyaç duydukları gereksinimleri, önem sırasına göre bir piramide yerleştirir. Fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ve emniyet ihtiyacı, sosyal ihtiyaçlar ve saygınlık ihtiyacından sonra piramidin en tepesinde, kendini gerçekleştirme yer alır.”

Çalışmamızda görev bölümü yapmıştık. Örneğin; birimiz ilkokul çocuklarının, birimiz ortaokul, birimiz lise, birimiz üniversite gençlerinin ihtiyaçlar piramidi üzerinde duracaktık. Ayrıca işçilerimizin, memurlarımızın, çiftçilerimizin ihtiyaçlar piramitleri üzerinde duracaktık. Ancak beceremedik. Yine bazılarımız dernek ve sendikaların, bazılarımız siyasetçilerin bu konudaki yaklaşımlarını ele alacaktık yine beceremedik. Yalnız Ahmet Gencal yazısında; “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir modeldir. Bu hiyerarşiye göre, çocukların tüm ihtiyaçlarını karşılamak, onların potansiyellerini en üst düzeye çıkarmalarına ve mutlu, başarılı bireyler olmalarına yardımcı olacaktır.” sözleriyle dikkat çekmiştir.

Psikolojik denemeler, şiirler ustası, öykü ve romanlarıyla sosyal sorunlarımızla ilgili mesajlar veren eğitimci, araştırmacı, şair ve yazar Ahmet Gencal’ın “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir modeldir.” sözü göz ardı edilmemelidir.

Beş basamaklı ihtiyaçlar hiyerarşinin bir özelliği bir alt basamak ihtiyacı karşılanamazsa bir üst basamak düşünülemez bile. Açık deyişle fizyolojik ihtiyaçlar karşılanmazsa diğer ihtiyaçlar düşünülmez bile.

İnsanın kendini gerçekleştirmesinde eğitim hakkı en önemli hak olduğu için bu konuya kısaca değinelim: Günümüzde, eğitimde temel ilkeleri saptamaya çalışanlar, Müfredatları yapanlar, eğitim ve öğretim faaliyetlerini yönetenler öğrencilerin / çocukların kendilerini gerçekleştirmeleri konusunu hiç düşündüler mi acaba?. Çocukların kafalarının tahıl ambarları imiş gibi her şeyden doldurulacağını düşündüler. Onların küçük adam yaptılar. “küçük adam, küçük adam...” şarkıları yazılsa yeridir. Beden eğitimi, müzik, resim, iş, eğitsel çalışmalar saatleri yeterli mi? Zavallı küçük adam testle yatıp testle kalkıyor. Niçin? Üniversiteye gidebilmek için. Kendini gerçekleştiremeyenlerin üniversiteye gitmeleri neye yarar?

Konumuz “hak”, niye girdik başka mecralara? Her birim birbirine bağlı da ondan. Ekonomideki dar boğazlar, işsizlik, ahlaksızlık, adam kayırma, ötekileştirme, değerlerin aşınması vb. olumsuzlar birer haksızlık olarak bireylerimizin anasını ağlatıyor. Adalete güvensizlik, kurum ve kuruluşlara güvensizlik, bu kurumların haksızlıkların membaı olmalarından değil mi?

Yaa, konumuz bu da değildi, diyemeyiz. “Bir kişiye yapılmış haksızlık bütün topluma yapılmıştır.diyebilenlerin hassasiyeti içinde olmalıyız.

Haksızlık derken insanın kendini gerçekleştirmesini engelleyen her şey söz konusudur. Her bilinçli birey, her aydın elini taşın altına koymalıdır. Ayrıştırmadan, kutuplaştırmadan, fitne tohumları ekmeden; teröristlere ve onları yönlendiren düşmanlara fırsat vermeden var gücümüzle çalışmalıyız. Samimiyetle, ihlasla yapacağımız çalışmalar boşa gitmez.

Bu arada Mâide Suresi 32. Ayetini de hatırlayarak insanlığa ölüm yağdıran, yağdırtan ve bunlara yardım eden ve de seyirci kalanlarla münasebetlerimizi çok ama çok iyi ayarlamalıdır.

Tabii, her şeyden önce de sözümüzün eri, dediğimizin adamı olmalı; ahlaki sorumluluklarımızı yerine getirmek için ve “iyi insan iyi yurttaş” olmak için çabalamalıyız. Her an güncellenmeli ve kendimizi gerçekleşme uğraşısı içinde olarak ahiret yolculuğuna “kul hakkı yemeksizin” çıkmalıyız.

Sabahattin GENCAL,

25.11.2024

___________________

“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Mâide Suresi 32. Ayet, Diyanet İşleri Meali (Yeni))

 

 

 

21.11.24

Gülgün Bilgiç / Nasıl Sevilir ve Sayılırız? ( III )

 


-III-

       İNSAN OLMA HAKKI

       İnsan hakları yanında, “insan olma hakkı” şeklinde bir niteleme var. Gerek insan olma hakkı gerek benzersiz olma hakkı Sokrates’in kendini bilmek öğretisi üzerine temellenmiştir. ‘’İlim kendin bilmektir’’ derken Yunus Emre de kendimizde var olanı hatırlamamızı ister.  Hegel, kendilik ve ötekilik kavramlarını vurgulamış ve bireyi kendini bilebilmek için durmaksızın kendi dışına yönelen bir özne olarak tanımıştır. Daha pek çok isim sayabiliriz kendini bilme üzerine çalışmış;

       Herkes kaçınılmaz olarak kendi hayat hikayesinin kahramanıdır. -John Barth

       İnsanın tüm evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır oda kendisi… (Aldous Huxley)

       Hayatın anlamı insanın doğasına saygı gösteren kişisel bir ahlak geliştirmek ve bu ahlakla yaşamaktır. -Aki Kaurismaki

       İnsanlığın hikayesi aza razı olmuş kadınların ve erkeklerin hikayesidir.-Abraham
Maslow

       Gerçek kapasitenizin çok altında bir yasam sürmeye razı olursanız yaşamınızın sonuna kadar mutsuz olursunuz. Böylesine bir yetinmeye razı olmakla kendi kapasitenizden, kendi
olasılıklarınızdan kaçmış olursunuz. -Abraham Maslow

       Demin ‘gak’ diyerek uçan karganın yaşamının temel amacı tamamen kendisi, yani bir karga olmaktır. Karga kedi olmaya çalışmaz, kedi insan olmaya çalışmaz. Doğada, insanlar hariç tüm yaratıklar, bedenleriyle, davranışlarıyla, sağlıklarıyla, gelişimleriyle tüm yaşam süreçleriyle kendilerini gerçekleştirmek üzere yaşarlar. -Doğan Cüceloğlu

       İNSAN OLMA HAKKI AÇISINDAN SAYGI VE SEVGİ NASIL KAZANILIR?

       Modern insan kendini kaybetti, hayatı anlamlı, yaşanır kılan sevgi, saygı değerlerini yitirdi, kalpleri katılaştı, giderek saygı ve sevgiden fakir kaldı, kendine yabancılaştı.  Yabancılaşmış insan, kendi elleriyle yarattıklarının esiri oldu.  Modern dünyamızda kendi ellerimizle yarattığımız nesneler, koşullar bize kendimiz için en önemli niteliklerimizi kaybettirdi. Rekabet, performans, yanlış anladığımız bireysellik bizi daha az düşünen, en çok kendi çıkarını gözeten, benzersizliğini yitirmiş, aynı etkilere aynı tepkileri veren makinalaşmış-nesneleşmiş varlıklar haline getirdi. Üretmekten çok tüketir hale gelerek, edilgenleşerek bize dayatılanı uygulamaya başladık.

       Bu kısır döngüden çıkmak, sevgi ve saygı görmek istiyorsak ‘’Nasıl saygı ve sevgi kazanılır? Ben sevgi verebilen ve saygılı bir insan mıyım? sorularını kendimize sormakla işe başlayabiliriz. Sevmeye ve saymaya önce kendimizden başlamak, korku, kaygı olmadan, yargılamadan yaşamak, yaşatabilmek, insan olma hakkı çerçevesinde gelişmek ve gelişenlere katkı sunmak, tüm bunlar gerçekleşirken sınırlarımızı bilmek gerekenlerdir.

       Yaşadığı toplumda yöneticilerinden saygı ve sevgi gören, sayan, seven, faydalı, hakikati, iyiliği ve güzelliği tavsiye eden bireyler olabilmek çok önemlidir. Birbirimize selam vermek, hâl hatır sormak, hayırlı işlere vesile olmak, saygı ve sevginin en önemli göstergesi olarak dinlemek, anlamaya çalışmakla yola çıkabiliriz.

       Unuttuğumuz sevgi, saygı insanı insan yapan değerlerdendir. Ne tek başına sevgi ve tek başına saygı ilişkileri yürütmemize yetmez. Saygı ile sevgi genellikle kol kola ve beraberdir.  Kişiler arası saygı ve sevgide “Ne ekersen onu biçersin” temel ilkedir. Başkalarına saygı duymak veya sevmek saygı görmenin ve sevilmenin temel şartıdır. Siz birine sevgiyle ve saygıyla yaklaşırsanız, o da bir başkasına sizin verdiğiniz sevgi ve saygının etkisiyle yaklaşır. Saygı ve sevgi çoğalır ve yayılır. Öncelikle kendimizi bilmek, gelişime açık olmak, salt kendimize odaklanmayı bırakmak ve diğer insanları önemsemek, insanları farklılıklarıyla anlamaya çalışmak, nazik olmak, adil davranmak, çok fazla konuşmamak, övünmemek, yakın ilişkilerde seçici olmak, özel hayatımızı yerli yersiz açmamak, samimi davranmak, hayır demeyi bilmek, sınır çizebilmek, disiplinli olmak, davranışlarımızın, hayatımızın sorumluluğunu alabilmek, doğru ve güvenilir kişi olmak, her durumda nezaketten vazgeçmemek, affedici olmak, yakınmamak, pozitif olmak, özgüvenli olmak gereklidir. Sahici ve samimi olmak, kendimiz olabilmek, insanlığımızı, kendimizin ve başkalarının insan olma hakkını gözetmek başat tutumlarımız olmalıdır.

 

       İnsan bedeni çok yüksek cevherler içerir. Her insanın içinde potansiyel olarak var olanın, en iyinin, en yetkinin ortaya çıkarılması çaba, dönüşüm ister. Telvin dediğimiz dış etkenlere göre değişen, dışa bakan bir dalgalanma, değişim halinden, temkin dediğimiz kişiliğimizin en üst seviyesi ‘kendi gibi olabilmek’ haline yürür insan. Yani her zerre kemaline. A’mâk-ı Hayâl ‘de, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi ne güzel ifade etmiştir; ‘' Âlemde meşhûd olan bu devran tekâmül içindir, kemâl'e doğru ‘’

       Allah bizlere,  sevgi ve saygılı olmayı ve öyle davranılmayı, gönüllerde taht kurmayı nasip etsin.

                                                                                                                                                    

         Gülgün BİLGİÇ, 19.11.2024


    2     3



 

20.11.24

Gülgün Bilgiç / Nasıl Sevilir ve Sayılırız? ( II )

 


-II-

SEVGİ

       Sevgi, insan yaşamını anlamlı kılan, herkesin bildiği ama çok da anlatamadığı bir duygudur. Sevgi yaşanır ancak. Belki de en önemli doğal yaşamsal duygumuzdur. Sevgi, bir duygu, aynı zamanda da bir değerdir. Sevgi, nesnesini yaratır, üretir, dönüştürür, güzelleştirir, iyileştirir. Sevgiyi arar, ona ihtiyaç duyarız, kalplerimizi ısıtır. Sevgi, sevilen kişiye anlaşıldığı, benimsendiği, önemsendiği duygusu verir, kendisini değerli hissetmesini sağlar. Kendisini seven, kendisiyle barışık kişi başkalarını da sever.  Sevgi, ilişkilerde kendiliğinden doğar. Öylece düşünmeden seviverir insan.

       Her şey sevgiden geçer. Sait Faik Abasıyanık’ın dediği gibi; “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.’’ Peygamber Efendimizin şu hadisi şerifi sevgiyle ilgili ne güzel bir örnektir; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.’’  İbn Miskeveyh Tehzibu’l-Ahlak’ta; sevginin önemine vurgu yapmış, ahlaki erdemlerin ancak sevgiyle gerçekleşeceğini savunmuştur. Çıkara, hazza, iyiye ve bu üç kavrama aynı anda dayanan dört çeşit sevgiden bahsetmiş, Tanrıya, öğretmene, anne babaya duyulan sevgiyi bütün sevgilerden üstün tutmuştur. Hücvirî  Keşfu’l-mahcub adlı eserinde sevgiyi tohuma benzeterek “hayatın aslı” şeklinde ifade etmiştir.  Gazzâlî   İhyâu ulûmi’d-dîn adlı eserinde; ’Sevgi (el-mehabbe), temiz bir ağaçtır. O ağacın kökü yerde sabit, dalları semaya yükselmiş, meyveleri ise kalp, dil ve azalarda ortaya çıkmıştır.’’ demektedir. Platon / Şölen’de  Sokrates’in “Sevgi üzerine ne biliyorsam, ondan öğrendim” dediği Mantineialı Diotima şöyle seslenir; ‘’Sevgi dünyasına ulaşmanın doğru yolu budur: Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, hiç durmadan basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin, bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bütün güzel bedenlere, sonra güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de sonunda bir tek bilgiye varacaksın: Bu bilgi de o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan, asıl güzelin özünü tanımaktan başka bir şey değildir. İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği o an yok mu, sevgili Sokrates işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer!”

       Günlük yaşamda en çok kullanılan sözcüklerden biridir sevgi sözcüğü.  TDK Türkçe Sözlükte; “İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu’’, TDK Ruhbilimleri Terimleri Sözlüğünde ‘’Başka bir kişi ya da varlığa karşı duyulan ve cinsel yönü olan ya da olmayan güçlü bir yakınlık ve bağlılık duygusu” olarak tanımlanır. C.G. Jung’’ Sevgi sözcüğünün kapsamı, bütün dünyayı kucaklayacak kadar geniştir.” der. Sevgi sözcüğü bir kavram olarak Arapçada “hub” kökünden türetilmiş ve Türkçede de “muhabbet” şeklinde kullanılan “mehabbe”dir.

       Sevgi kavramı, Hegel’in hem erken hem de geç dönem felsefesinde önem taşır. Hegel’e göre sevgi, karmaşık bir birleşme ve ayrılma sürecidir ve birleşme ile ayrılma süreçlerinde mutlak da kendine dönmektedir. Hegel’in olgun döneminde bu bağlamda ikinci bir sevgi kavramı ortaya çıkar.

 Psikiyatrist İrvin D.  Yalom; başkasına yönelik ilgimiz eğer bencillik taşımadan ötekinin varlığına gerçek bir saygı temeline dayanıyorsa ve ötekinin gelişimi ile yakından ilgilenmeyi içeriyorsa sahici bir sevgiden söz edebiliriz anlayışını benimser. Sevginin birtakım türleri olduğundan söz edilir felsefede.; “Mani” adından da anlaşılacağı üzere, abartılı ve taşkın bir sevgidir ve bir ölçüde olağandışıdır. “Ludus”, bir sevgi oyunudur.  “Pragma”, bilgiyi ve doğruyu yaşam için yalnızca bir araç olarak gören, eylemleri sonuçlarıyla, başarılarıyla değerlendirme yaklaşımına dayalı bir sevgidir.  “Eros”, yoğun, tutkulu ve birbirini yücelten bir sevgi türüdür. “Fili”, arkadaşlığa dayalı bir sevgidir.  “Agape”, benliğin gözardı edildiği, verici ve daha çok karşısındakinin iyiliği için olan sevgidir. Empedokles, dört elementi (toprak, su, hava, ateş) birleştiren ve ayıran iki kuvvetten bahseder. Bu unsurları sevgi birleştirir, nefret ayırır.

       Erich Fromm, Sevme Sanatı kitabında sevmeyi pek çok yönüyle analiz etmiş ve sevme ustalığından söz etmiştir. Sevginin nesneyle değil yetiyle ilişkisini vurgulayan Erich Fromm için:  “Sevgi bir etkinliktir; edilgen bir olay değildir, bir şeyin içinde olmaktır. Bir şeye kapılmak değildir. Sevgi vermektir, almak değildir. Her bir birey tüm insanlığın taşıyıcısıdır ve insanın görevi, kendisinin içinde insanlığı açıp geliştirmektir.  Sevgi deneyimi, insana sevinç veren en insani, en insanileştirici edimdir. İnanıyorum ki, sevgi, insanın gelişim kapılarını açan asıl anahtardır.’’

       Sevgi için daha pek çok söz söylenmiştir;

       Her şeyi, anladığım her şeyi, sadece sevdiğim için anlıyorum. – Tolstoy

       Yumuşak, sertten güçlüdür; su kayadan güçlü, sevgi, zorbalıktan güçlüdür. - Hermann Hesse

       Yaratılanı severim yaratandan ötürü.             -Yunus Emre

Devamı yarın

   2     3


19.11.24

Gülgün Bilgiç / Nasıl Sevilir ve Sayılırız? ( I )

 


NASIL SEVİLİR VE SAYILIRIZ?

-I-

       İnsan, sosyal bir varlıktır. Sevgi ve saygı insanlar arası ilişkilerde iletişimin önemli unsurlarındandır. İnsanı insan yapan değerlerin başındadır. Sevginin kaynağı gönüldür, saygı rasyoneldir. Saygı, tek başına ele alındığında nesnel, sevgi tek başına ele alındığında öznel diyebiliriz.  Daha saygın olabilmek ve sevilmek hepimizin isteğidir.

       Öz saygı kişinin dış dünya ile daha sağlam ilişkiler kurmasını sağlar. Öz saygı kazanmanın en temel koşulu kişinin kendisini tanımasıdır. Kendimizi tanımak, sevmek öz saygımızın gelişmesini sağlar.

       “Kendine saygı duyma, bireyin iç değerleri ile ilgili olan ahlaki ilişkileri olup, kişinin yaşam gereksinimidir’’ (Maslow).

       SAYGI

       Saygı; bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya neden olan tutumdur. Saygı nedenseldir. Saygı, başkalarınca bize davranılmasını istediğimiz şekilde başkalarına davranmaktır. Saygı günlük yaşamda büyük önem taşır.

       Saygının nesnesi çok farklı türlerde olabilir.    Pek çok köken bilgisinden söz edilir saygı sözcüğünün.  Latince estimer fiili saygı duymak anlamındadır ve değerlendirmek fiilinden gelir ve ‘kendini değerlendirmek’, ’değerini belirlemek’ olarak da çevrilebilir. Saygı, "bakmak" anlamına gelen Latince "spectare" kelimesinden gelir ve bu kelimedeki "re" "tekrar yapmak" anlamına gelir; bu nedenle bir başkasına "saygı duymak", "tekrar bakmak" anlamına gelir ve başka bir insanın benzersizliğine ve değerine saygı gösterme çabası gösterir. “Respicere; bakmak, bir insanı olduğu gibi görebilmek, onun kendine özgü bireyselliğini fark etmek. Fransızca révérence, temeli Latincedeki reverentia kelimesinden gelmektedir. Kelime aynı zamanda Latincede ‘’hürmet duymak, saygı göstermek’’ anlamında kullanılan eylemden türetilmiştir. Saygı kelimesi İngilizcede ise respect olarak karşılığını bulmaktadır. "Saygı"nın TDK açıklamasında ise: ‘’Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram’’ ve “Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu” tanımları yer alır. TDK’nin “Felsefe Terimleri Sözlüğü” saygıyı “Bir kişiye, bir düşünüşe, bir eyleme, bir başarıya yüksek değer vermekten doğan özel bir duygu” olarak tanımlar.

       Anne babaya, büyüklere, yaşlılara saygı göstermek bizim kültürümüzde çok önemlidir. “Kutadgu Bilig” de Yusuf Has Hacip: “Kendinden büyüğe saygı göstermeli, kendinden küçüğe ise şefkat…” şeklinde açıklar. Gülşehrî Mantıku’t-Tayr mesnevisinde saygı kavramı; “Allah’a ve peygamberlere, İslam’ın şartlarına, selamlaşmaya, büyüklere, ölüye, güzel ahlaka ve helal lokmaya, hak ve özgürlüklere, arif ve bilge kişiye, hemşeriye, hediyeleşmeye, şan ve unvan sahibine” gösterilen saygı şeklinde on bir başlık altında incelenmiştir.

       Kant, başkalarına kişi olarak saygı göstermemiz gerektiği gibi, kendimize de kişi olarak saygı göstermemiz gerektiğini, bunun da rasyonel varlıklar olarak onurumuzdan kaynaklanan bir ahlaki görev olduğunu savunur.

       Allah’a karşı saygı ve sorumluluk duygusu takvâ, bir Müslüman’ın en üst ölçü değeridir. Gerek İslam tasavvuf felsefesinde gerek batıda pek çok düşünür saygı kavramını irdelemiştir;

       Kişinin kendi nefsine göstereceği saygı, saygıların en büyüğüdür. - Beydeba

       Ey oğul; ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir. -Şeyh Edebali

       Saygı, küçüğü de büyüğü de aynı ölçüde koruyan bir settir, hiç kimse küçülmüş olmaz böylece. - Balzac

       Saygı, içinde sevgi olmayan bir boşluğu doldurmak için yaratılmıştır. – Tolstoy

       Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir, ama hepimiz birbirimize saygı duymak zorundayız. - Jose Saramago

       Bir katile ya da bir hırsıza saygı duyabilirdim ama yüzüme baka baka yalan söyleyen birine asla saygı duymazdım. Yapabileceğin şeyi söyle ve söylediğin şeyi yap ya da hiçbir şey söyleme. -M. Darhower

       Kendine saygı duyulmasını istiyorsan başkasına saygı göster, sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma. - Konfüçyüs

       Her zaman vakti olanlara saygı duyulmaz.   - Oğuz Atay

       Hiçbir şey korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir. - Albert Camus

 

     Saygı, özgürlüğün bulunduğu yerde vardır. -Erich Fromm

       Hayatımıza giren herkes değerlidir, ama herkes özel değildir. Saygı hepsine, sevgi layık olana verilir. -Erich Fromm

       Devamı yarın

    2     3




Gülgün Bilgiç

 


“Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.” düsturuyla 

yol alan bir öğrenciyim her zaman.

Gülgün Bilgiç

  

1962,  İzmir doğumluyum.

Örgün eğitimim Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi ve Sosyal Bilimler Fakültesi (Pedagojik Formasyon) .

Uzun yıllar finans sektöründe yöneticilik yaptım.

Çok küçük yaşlarda yazmaya başladım. Okul yıllarında küçük kompozisyon, şiir ödüllerim var.

Çalışma hayatı içinde de küçük küçük notlarla hep yazdım. Ancak yazdıklarımı sunabilmem emeklilik sonrası mümkün oldu.

Pek çok konuda gerek akademik gerek sertifika programı olarak uzaktan eğitim aldım. İstanbul Üniversitesi Felsefe ve Sosyoloji bölümlerinden, Anadolu Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm ve Türk Dili Edebiyatı bölümlerinden ve Atatürk Üniversitesi İslami İlimler bölümlerinden mezun oldum. Aynı zamanda Aile Danışmanı'yım. 

Temel seviye İngilizce ve İtalyanca, ileri seviye Fransızca biliyorum.

Temel ve İleri Seviye Yaratıcı Yazarlık Eğitimi, Metin Çözümleme Teknikleri Eğitimi, Şiir Atölyesi Eğitimleri aldım.

Türk Halk Edebiyatı Dergisi, Asonans Dergi  ve digital platformda İnce Tezat ve Eserekli Dergi gibi dergilerde öykü, şiir, deneme ve seyahat yazılarım yayınlandı.

Yaşamak adlı şiirim bestelendi.

Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir düsturuyla yol alan bir öğrenciyim her zaman. 

Gülgün BİLGİÇ, 20. 11. 2024


Yaşamak

 

Yıldızlı göğün altında bir katre hayaldir yaşamak

 

Sonsuz aşkın kanadında ufka dolan aydır yaşamak

 

Yaşamak bir garip mevsim

 

Yaşamak bir sonsuz iklim

 

Yaşamak akşamsefası

 

Yaşamak gönül yarası

 

Oldu olmadı bitti bitmedi

 

Üç günlük bir handır yaşamak…

 

                                     Gülgün Bilgiç

9.11.24

Ahmet Gencal / İnsan Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidine Çocukluk Çağında Girer

 



İnsan, yaşamının her evresinde bir potansiyele sahiptir ve bu potansiyelini gerçekleştirmek mutluluğun temelini oluşturur. Çocukluk dönemi, bu potansiyeli şekillendiren ve Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin ilk adımlarını attığımız hayati bir dönemdir. Fizyolojik ihtiyaçlardan başlayarak güvenlik, ait olma ve saygı gibi basamaklardan geçerek en nihayetinde kendini gerçekleştirme ihtiyacına ulaşırız. Çocukluk döneminde bu ihtiyaçların yeterince karşılanmaması, bireyin adeta piramidin içinde kaybolmasına, potansiyelinin bir kısmını gerçekleştirememesine ve gelecekteki gelişimini olumsuz etkileyerek, yetişkinlikte de mutsuzluk ve tatminsizlik duygularına yol açabilir. Çocukluk dönemi, bireyin temelini attığı, kişilik özelliklerinin şekillendiği ve öğrenmelerin en yoğun olduğu bir dönemdir. Bu dönemde karşılanmayan ihtiyaçlar, bireyin gelecekteki ilişkilerinde, öğrenme becerilerinde ve genel yaşam memnuniyetinde kalıcı izler bırakabilir.

1. Fiziksel İhtiyaçlar: Çocuğun Büyüme ve Gelişimi İçin Temel Taş

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temel basamağını oluşturan fiziksel ihtiyaçlar, çocukların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için olmazsa olmazdır. Yeterli beslenme, su ve uyku, çocuğun bedensel ve zihinsel gelişiminin temelini oluşturur. Maslow'un "Aç bir zihin, öğrenmekte en büyük engeldir" sözü, beslenmenin öğrenme üzerindeki doğrudan etkisini vurgular. Henri Nouwen'ın ise "Beslenme, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir ihtiyaçtır" sözüyle, beslenmenin çocuğun duygusal iyilik halinin üzerindeki önemini ortaya koyar.

Günümüzde, ekonomik zorluklar ve yanlış beslenme alışkanlıkları, çocukların fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli engeller oluşturmaktadır. Yetersiz ve dengesiz beslenme, çocukların büyüme ve gelişmelerini olumsuz etkileyerek, boy kısalığı, düşük kilo, anemi gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Ayrıca, beyin gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle öğrenme güçlükleri, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi sorunlara da zemin hazırlayabilir.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) araştırmaları, sağlıklı beslenmeyen çocukların akademik başarılarının daha düşük olduğunu ve genel yaşam kalitelerinin daha düşük olduğunu göstermektedir. Bu durum, beslenmenin sadece bireysel sağlık değil, aynı zamanda toplumun geleceği için de kritik bir öneme sahip olduğunu ortaya koyar.

Fiziksel ihtiyaçların karşılanması, çocuğun sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal gelişimini de destekler. Sağlıklı bir vücut, sağlıklı bir zihnin temelidir. Yeterli beslenen çocuklar, daha enerjik, daha odaklanmış ve daha mutlu olurlar. Bu durum, onların sosyal ilişkilerini güçlendirmelerine, öğrenmelerine ve hayata daha pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmalarına yardımcı olur.

Fiziksel ihtiyaçların karşılanması, çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için temel bir adımdır. Aileler, okullar ve toplum olarak, çocukların yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamak, sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazandırmak ve sağlık hizmetlerine erişimlerini kolaylaştırmak için çaba göstermeliyiz. Böylece, gelecek nesillerin daha sağlıklı, daha mutlu ve daha başarılı bireyler olmalarını sağlayabiliriz.

2. Güvenlik İhtiyacı: Çocuğun Duygusal Gelişimi İçin Temel Taş

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde fizyolojik ihtiyaçlardan sonra gelen güvenlik ihtiyacı, çocuğun hem fiziksel hem de duygusal olarak güvende hissetme ihtiyacını ifade eder. Güvenli bir ortamda büyüyen çocuklar, daha sağlıklı bir duygusal gelişim gösterirler. Virginia Woolf'un "Kendine ait bir oda, kendine ait bir hayatın ilk adımıdır" sözü, güvenli bir ortamın bireyin özgürleşmesi ve potansiyelini gerçekleştirmesi için ne kadar önemli olduğunu vurgular.

Günümüz dünyasında, ekonomik zorluklar, doğal afetler ve aile içi sorunlar gibi birçok faktör, çocukların güvenlik duygularını olumsuz etkileyebilir. Yetersiz yaşam koşulları, şiddet ve istikrarsızlık, çocuklarda kaygı, stres ve depresyon gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Sürekli bir güvensizlik içinde büyüyen çocuklar, geleceğe dair umutlarını kaybedebilir ve sosyal ilişkilerde güçlük yaşayabilirler.

Güvenli bir ev ortamı, çocuğun duygusal gelişiminde kritik bir rol oynar. Sevgi dolu, destekleyici ve öngörülebilir bir aile ortamı, çocuğun kendine güvenmesini, özgüvenini geliştirmesini ve hayata karşı daha olumlu bir tutum sergilemesini sağlar. Güvenli bir ortamda büyüyen çocuklar, stresle başa çıkma becerilerini geliştirirler ve zorluklar karşısında daha dayanıklı olurlar.

Aileler ve eğitimciler, çocukların güvenlik ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir role sahiptir. Çocuklara sevgi, şefkat ve ilgi göstermek, onlarla düzenli olarak iletişim kurmak, güvenli bir ortam oluşturmanın temel adımlarıdır. Okullar da, çocukların kendilerini güvende hissettikleri, destekleyici ve öğrenmeye açık bir ortam sunmalıdır.

Güvenlik ihtiyacının karşılanması, çocuğun sadece duygusal değil, aynı zamanda sosyal ve akademik gelişimini de destekler. Güvende hisseden çocuklar, daha iyi öğrenir, daha aktif katılım gösterir ve arkadaşlarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurar.

Güvenlik ihtiyacı, çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için temel bir ihtiyaçtır. Aileler, okullar ve toplum olarak, çocukların güvenliğini sağlamak, onlara sevgi dolu ve destekleyici bir ortam sunmak ve yaşamlarında istikrarı sağlamak için çaba göstermeliyiz. Böylece, gelecek nesillerin daha sağlıklı, daha mutlu ve daha başarılı bireyler olmalarını sağlayabiliriz.

 

3. Ait Olma İhtiyacı: Sosyal Bağların Gücü

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, güvenlik ihtiyacından sonra gelen ait olma ihtiyacı, çocuğun sosyal ilişkiler kurarak kendisini değerli hissetme ihtiyacını ifade eder. C.S. Lewis'in "Arkadaşlık, iki kişinin birlikte yürüyüşe çıkmasıdır" sözü, sosyal bağların önemini basit ve etkili bir şekilde özetler.

Ait olma ihtiyacı, çocuğun bir gruba dâhil olma, kabul görme ve sevilme arzusudur. Bu ihtiyaç karşılandığında, çocuklar kendilerini güvende hisseder, özsaygıları artar ve daha mutlu olurlar. Eğitim bilimcileri, ait olma ihtiyacının karşılanmasının çocukların duygusal zekalarını ve empati yeteneklerini geliştirdiğini belirtir.

Günümüzde, sosyal medya ve teknolojinin yaygınlaşması, çocukların sosyal ilişkilerini etkilemektedir. Bir yandan sosyal medya, çocukların yeni insanlarla tanışmalarını ve bilgi paylaşımını kolaylaştırırken, diğer yandan yüz yüze etkileşimlerin azalmasına ve yüzeysel ilişkilerin artmasına neden olmaktadır. Sanal dünyadaki etkileşimler, gerçek hayattaki derin ve anlamlı bağların yerini alamaz. Araştırmalar, sosyal medyanın aşırı kullanımıyla birlikte çocuklarda yalnızlık hissi, depresyon ve kaygı gibi sorunların arttığını göstermektedir.

Çocukların ait olma ihtiyaçlarını karşılamak için, gerçek hayattaki sosyal ilişkilerin desteklenmesi büyük önem taşır. Okullarda düzenlenen grup etkinlikleri, kulüpler ve spor aktiviteleri, çocukların arkadaşlık kurmalarına ve sosyal becerilerini geliştirmelerine olanak tanır. Aileler de, çocuklarının arkadaşlarıyla vakit geçirmelerini teşvik etmeli ve onlara sosyal destek sağlamalıdır.

Ait olma ihtiyacı karşılanmayan çocuklar, sosyal izolasyon, yalnızlık ve düşük özsaygı gibi sorunlarla karşılaşabilirler. Bu durum, ilerleyen yaşlarda depresyon, anksiyete ve diğer psikolojik sorunlara yol açabilir.

Ait olma ihtiyacı, çocuğun sosyal, duygusal ve akademik gelişiminde önemli bir rol oynar. Çocukların sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarını desteklemek, onların mutlu ve başarılı bireyler olarak yetişmeleri için elzemdir. Aileler, okullar ve toplum olarak, çocukların sosyalleşmelerine olanak sağlayacak ortamlar oluşturmalı ve onların sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmalıyız.

4. Özsaygı: Çocuğun İç Gücü

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, ait olma ihtiyacından sonra gelen özsaygı ihtiyacı, çocuğun kendine değer verme ve potansiyelini gerçekleştirme ihtiyacını ifade eder. Nelson Mandela'nın "En büyük zafer, düşmekte değil, her düştüğünde kalkabilmektir" sözü, özsaygının zorluklarla başa çıkma becerisiyle olan ilişkisini özetler.

Özsaygısı yüksek çocuklar, kendilerine güvenirler, başarılarına inanırlar ve zorluklarla karşılaştıklarında pes etmezler. Carl Rogers'ın "Kendini kabul etme, kişinin büyümesine olanak tanır" sözü, özsaygının bireyin kişisel gelişimindeki önemini vurgular. Özsaygısı düşük çocuklar ise, yeteneklerini küçümserler, başarısızlık korkusu yaşarlar ve sosyal ilişkilerde zorlanırlar.

Çocukların özsaygılarını geliştirmek için, onlara destekleyici ve olumlu bir ortam sağlamak önemlidir. Başarılarını takdir etmek, hatalarından öğrenmelerine yardımcı olmak ve onların güçlü yönlerini vurgulamak, özsaygılarını güçlendirir. Çocukların kendilerini ifade etmelerine olanak tanımak, karar verme süreçlerine katılımlarını sağlamak ve onların görüşlerine değer vermek de özsaygılarını artırır.

Eğitim ortamları, çocukların özsaygılarını geliştirmede önemli bir role sahiptir. Okulda başarıları takdir edilen, arkadaşlarıyla iyi ilişkileri olan ve öğretmenleri tarafından desteklenen çocuklar, kendilerini daha değerli hissederler. Ancak, okuldaki başarısızlıklar, akran zorbalığı gibi olumsuz deneyimler, çocukların özsaygılarını olumsuz etkileyebilir.

Toplumun normları ve çocuğun çevresindeki kişilerin tutumları da özsaygının şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Aile, arkadaşlar ve medya gibi kaynaklar, çocukların kendileri hakkında oluşturdukları imajı etkiler. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, çocuklar sıklıkla fiziksel görünüşleri ve sosyal statüleri ile ilgili olumsuz karşılaştırmalar yapabilirler. Bu durum, özellikle ergenlik döneminde özsaygı sorunlarına yol açabilir.

Özsaygı, çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için temel bir ihtiyaçtır. Özsaygısı yüksek çocuklar, hayatın zorluklarıyla daha iyi başa çıkar, daha mutlu ve başarılı olurlar. Aileler, okullar ve toplum olarak, çocukların özsaygılarını geliştirmek için çaba göstermeliyiz. Onlara destekleyici ve olumlu bir ortam sağlamak, başarılarını takdir etmek ve kendilerini ifade etmelerine olanak tanımak, özsaygılarını güçlendirmenin temel yollarıdır.

5. Kendini Gerçekleştirme:                                                                                                     Potansiyelin En Üst Noktası

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin zirvesinde yer alan kendini gerçekleştirme, bireyin tüm potansiyelini ortaya çıkararak en iyi haline ulaşma sürecidir. Bu aşamaya ulaşabilmek için, bireyin öncelikle temel ihtiyaçlarını (fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik, ait olma ve saygı) karşılamış olması gerekir.

Kendini gerçekleştiren çocuklar, yaratıcılıklarını sergileyebilir, ilgi alanlarını keşfedebilir ve yeteneklerini en üst düzeye çıkarabilirler. Bu süreç, çocukların özgüvenlerini artırmalarına, kendilerini daha değerli hissetmelerine ve hayata karşı daha olumlu bir tutum geliştirmelerine yardımcı olur.

Kendini gerçekleştirme, sadece akademik başarılarla sınırlı değildir. Sanat, spor, müzik veya herhangi bir ilgi alanında kendini geliştirmek de kendini gerçekleştirmenin bir parçasıdır. Çocukların yeteneklerini keşfetmeleri ve desteklenmeleri, onların özgüvenlerini güçlendirir ve gelecekteki başarılarına zemin hazırlar.

Eğitim ortamları, çocukların kendini gerçekleştirmelerine büyük katkı sağlayabilir. Yaratıcılığı destekleyen, öğrenci merkezli ve farklı öğrenme stillerine hitap eden eğitim ortamları, çocukların potansiyellerini ortaya çıkarmalarına olanak tanır. Öğretmenler, öğrencilerin ilgi alanlarını keşfetmelerine yardımcı olabilir, onlara hedef belirleme konusunda destek olabilir ve başarılarını takdir edebilir.

Kendini gerçekleştirme süreci, bireyin hayatına anlam katarken, aynı zamanda topluma da katkı sağlar. Kendi potansiyellerini keşfeden ve geliştiren bireyler, toplumun gelişimine olumlu katkılar sağlayabilirler.

Kendini gerçekleştirme, çocuğun kişisel gelişimindeki en önemli aşamalardan biridir. Çocukların kendini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için, aileler, okullar ve toplum olarak onlara destekleyici ve teşvik edici bir ortam sunmalıyız. Onların ilgi alanlarını keşfetmelerine, yeteneklerini geliştirmelerine ve hayallerine ulaşmalarına yardımcı olarak, daha mutlu ve başarılı bireyler yetiştirebiliriz.

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların sağlıklı bir gelişim sürecinde izleyeceği temel bir yol haritası sunar. Bu hiyerarşiye göre, çocukların öncelikle temel ihtiyaçlarını (fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı) karşılaması, ardından sosyal ihtiyaçlarını (ait olma ihtiyacı, saygı ihtiyacı) gidermesi ve nihayetinde kendini gerçekleştirme ihtiyacına ulaşması gerekmektedir.

·         Fiziksel İhtiyaçlar: Sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve temiz bir çevre gibi temel ihtiyaçların karşılanması, çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişiminin temelini oluşturur.

·         Güvenlik İhtiyacı: Çocuğun kendini güvende hissetmesi, sevgi dolu bir aile ortamında büyümesi, sağlıklı bir duygusal gelişim için oldukça önemlidir.

·         Ait Olma İhtiyacı: Arkadaşlıklar kurma, bir gruba dâhil olma ve kabul edilme ihtiyacı, çocuğun sosyal becerilerini geliştirmesine yardımcı olur.

·         Saygı İhtiyacı: Çocuğun kendisine değer vermesi, yeteneklerinin farkında olması ve başkaları tarafından takdir edilmesi, özsaygısının gelişmesine katkı sağlar.

·         Kendini Gerçekleştirme: Çocuğun potansiyelini en üst düzeye çıkarması, yaratıcılığını kullanması ve ilgi alanlarını keşfetmesi, hayatına anlam katmasına yardımcı olur.

Bu basamakların her biri, bir önceki basamağa dayanır. Örneğin, fiziksel ihtiyaçları karşılanmayan bir çocuk, güvenli bir ortamda yaşamayı tam olarak deneyimleyemez. Benzer şekilde, sosyal ilişkiler kuramayan bir çocuk, özsaygısını geliştirmekte zorlanabilir.

Çocukların bu ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, onlara destek olmak büyük önem taşır. Aileler, okullar ve toplumun diğer üyeleri, çocukların bu ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olarak, onların sağlıklı bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunabilirler.

Sonuç olarak, Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir modeldir. Bu hiyerarşiye göre, çocukların tüm ihtiyaçlarını karşılamak, onların potansiyellerini en üst düzeye çıkarmalarına ve mutlu, başarılı bireyler olmalarına yardımcı olacaktır.    

Ahmet GENCAL, 09 Ekim 2024