SON SÖZ:
İNSAN OLDUĞUMUZU İSPAT
ETMELİ MİYİZ?
Kolektif
olarak yazdığımız kitaba “İnsan Olma ve
İnsan Olarak Kalma Hakkı” adını verdik. Bu kitabın amacı veya verilmek
istenen ana mesaj hak ihlallerini / haksızlıkları sayıp dökmek değildir. Çünkü
zaten hak ihlalleri, medyada çarşaf çarşaf sergilenmektedir. İşin garibi hiç
kimse şaşırmamakta ve çokları da yadırgamamaktadır. Bu durum toplum
psikolojisinin anlaşılmaz duruma geldiğinin, toplumların hatta insanlığın
çürümeye başladığının önemli göstergelerinden biridir. Kısaca, siyasetçilerin
çokça kullandığı bir deyişle belirtelim; hak
ihlallerinin olağan sayılması toplumlar için “beka” sorunudur.
Sorunlara,
özellikle de ölüm-kalım özelliği taşıyan sorunlara kayıtsız kalamazdık. Onun
için bu çalışmayı yaptık. Kolektif olarak birbirinden güzel yazılar yazdık. Haksızlıkları
sergileme amacımız olmamasına rağmen birkaç hatırlatma yapmaktan da geri
kalmadık. Bu hatırlatmalarımızı yazarımız Dr. Süleyman Pekin, “Hak Dedi Artık Canıma” diyerek özetlemiştir.
Bu
söz / bu deyiş sadece bir yurttaşın, sadece bir edebiyatçının /şair ve yazarın,
sadece bir sendikacının, sadece bir siyasetçinin, sadece bir tarihçinin, sadece
bir eğitimcinin vb. değil bir dış politika analistinin sözüdür. Bu söz masa
başındaki birinin, bir danışmanın sözü değil. Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Irak,
Suriye vb. ülkelerin domino taşları gibi nasıl yıkıldıklarını bilen birinin
sözüdür. Bu söz doktora konusu Türkmenler olan birinin sözüdür. Bu kitabın da bir
mesajı olarak bu sözü tekrarlıyoruz: “Hak
dedi artık canıma!”
Denebilir
ki sade yurttaşlar da haksızlıkların öylesine farkında ki “bıçak kemiğe dayandı.” denebilir. Öyle ki
hangi açıdan ele alınırsa alınsın, hangi dallarda olursa olsun hak ihlali /
haksızlık yapılmayan bir iş yok gibidir... Yukarıda da belirtildiği gibi biz
bunları ele almayı düşünmüyorduk. Zaten “Malumun
ilamına gerek yok.” düşüncesindeyiz.
Biz,
bireylerimizin, toplumumuzun ve insanlığın pek de farkında olmadığı
haksızlıkları / hak ihlallerini hatırlatmayı düşünüyorduk. Yani insanın kendini
gerçekleştirebilmesini engelleyen haksızlıklar üzerinde duracaktık.
Bilindiği
üzere Allah (cc) bizleri en üstün insan olabilecek hatta halife olabilecek
potansiyelde bir beşer olarak yarattı. Aklını işletebilecek, iradesini
kullanabilecek bir insan olabilmek, insan olarak kalabilmek için sadece
bireysel çalışmalar yetmemektedir. Sadece ailenin, akrabaların ve derneklerin
destekleri de yetmemekte devletin de desteği gerekmektedir. Bir bakıma devlet
biraz da bunun için vardır. Günümüzde devletlerin ötesinde tüm insanlığın
çabaları da gerekmektedir ki insan kendini tam olarak gerçekleştirebilsin.
Bugünkü
durum için ne denebilir? “Gölge etme
başka ihsan istemem.” Tarih kitaplarının yazdığına göre Diyojen’in Büyük
İskender’e söylediği bu söz; “Fayda beklenilmeyen, zararlarının da
dokunulmaması istenenler için söylenen bir deyim sözlüklere göre; “Kimseye
eyvallah etmemek lazım. Kimseden bir lütuf, bir ihsan beklememek, aksine
onların zararlarından da kaçınmak gerekir.” anlamındadır. Güzel bir söz ama
biraz pasiflik çağrıştırıyor gibi de. Oysa bilinçli bireylerden oluşan
toplumlar demokrasilerini kuran ve güçlendiren toplumlardır. Yani başkalarından “hak” dilenmez. Hak
kendilerinin yaptığı yasaların temel direklerindendir. Böyle bir toplumun ideal
olduğu bellidir. Ama “kendimizi
gerçekleştirme” çabaları ideallere ulaşmanın ilk adımı niçin olmasın?
Kendimizi
gerçekleştirme konusunda, elbette birçok kaynak vardır; ama bu çalışmamızda
Maslow’un teorisinden tekrar tekrar söz edildi. Önemli olan teorileri
tekrarlamak değil bünyemize uyarlayarak uygulamaktır. Örneğin Maslow’un
ihtiyaçlar Piramidi... “Maslow, insanların yaşamını sürdürürken ihtiyaç
duydukları gereksinimleri, önem sırasına göre bir piramide yerleştirir. Fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ve emniyet
ihtiyacı, sosyal ihtiyaçlar ve saygınlık ihtiyacından sonra piramidin en
tepesinde, kendini gerçekleştirme yer alır.”
Çalışmamızda
görev bölümü yapmıştık. Örneğin; birimiz ilkokul çocuklarının, birimiz ortaokul, birimiz lise, birimiz üniversite gençlerinin ihtiyaçlar piramidi
üzerinde duracaktık. Ayrıca işçilerimizin, memurlarımızın, çiftçilerimizin
ihtiyaçlar piramitleri üzerinde duracaktık. Ancak beceremedik. Yine bazılarımız
dernek ve sendikaların, bazılarımız siyasetçilerin bu konudaki yaklaşımlarını
ele alacaktık yine beceremedik. Yalnız Ahmet Gencal yazısında; “Maslow'un
ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir
modeldir. Bu hiyerarşiye göre, çocukların tüm ihtiyaçlarını karşılamak, onların
potansiyellerini en üst düzeye çıkarmalarına ve mutlu, başarılı bireyler
olmalarına yardımcı olacaktır.” sözleriyle dikkat çekmiştir.
Psikolojik
denemeler, şiirler ustası, öykü ve romanlarıyla sosyal sorunlarımızla ilgili
mesajlar veren eğitimci, araştırmacı, şair ve yazar Ahmet Gencal’ın “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi,
çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir modeldir.” sözü göz
ardı edilmemelidir.
Beş
basamaklı ihtiyaçlar hiyerarşinin bir özelliği bir alt basamak ihtiyacı karşılanamazsa bir üst basamak düşünülemez
bile. Açık deyişle fizyolojik ihtiyaçlar karşılanmazsa diğer ihtiyaçlar
düşünülmez bile.
İnsanın
kendini gerçekleştirmesinde eğitim hakkı
en önemli hak olduğu için bu konuya kısaca değinelim: Günümüzde, eğitimde temel
ilkeleri saptamaya çalışanlar, Müfredatları yapanlar, eğitim ve öğretim
faaliyetlerini yönetenler öğrencilerin / çocukların kendilerini
gerçekleştirmeleri konusunu hiç düşündüler mi acaba?. Çocukların kafalarının
tahıl ambarları imiş gibi her şeyden doldurulacağını düşündüler. Onların küçük
adam yaptılar. “küçük adam, küçük adam...” şarkıları yazılsa yeridir. Beden
eğitimi, müzik, resim, iş, eğitsel çalışmalar saatleri yeterli mi? Zavallı
küçük adam testle yatıp testle kalkıyor. Niçin? Üniversiteye gidebilmek için. Kendini gerçekleştiremeyenlerin üniversiteye
gitmeleri neye yarar?
Konumuz
“hak”, niye girdik başka mecralara? Her birim birbirine bağlı da ondan.
Ekonomideki dar boğazlar, işsizlik, ahlaksızlık, adam kayırma, ötekileştirme,
değerlerin aşınması vb. olumsuzlar birer haksızlık olarak bireylerimizin anasını
ağlatıyor. Adalete güvensizlik, kurum ve kuruluşlara güvensizlik, bu kurumların
haksızlıkların membaı olmalarından değil mi?
Yaa,
konumuz bu da değildi, diyemeyiz. “Bir
kişiye yapılmış haksızlık bütün topluma yapılmıştır.” diyebilenlerin hassasiyeti içinde olmalıyız.
Haksızlık
derken insanın kendini gerçekleştirmesini engelleyen her şey söz konusudur. Her
bilinçli birey, her aydın elini taşın altına koymalıdır. Ayrıştırmadan,
kutuplaştırmadan, fitne tohumları ekmeden; teröristlere ve onları yönlendiren
düşmanlara fırsat vermeden var gücümüzle çalışmalıyız. Samimiyetle, ihlasla yapacağımız çalışmalar boşa gitmez.
Bu
arada Mâide Suresi 32. Ayetini de hatırlayarak insanlığa ölüm yağdıran,
yağdırtan ve bunlara yardım eden ve de seyirci kalanlarla münasebetlerimizi çok
ama çok iyi ayarlamalıdır.
Tabii,
her şeyden önce de sözümüzün eri, dediğimizin adamı olmalı; ahlaki
sorumluluklarımızı yerine getirmek için ve “iyi insan iyi yurttaş” olmak için
çabalamalıyız. Her an güncellenmeli ve kendimizi gerçekleşme uğraşısı içinde
olarak ahiret yolculuğuna “kul hakkı
yemeksizin” çıkmalıyız.
Sabahattin GENCAL,
25.11.2024
___________________
“Bundan
dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can
karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın
öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını
kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara
resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan
birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Mâide Suresi 32.
Ayet, Diyanet İşleri Meali (Yeni))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder