26.11.24

Sabahattin Gencal / Son Söz

   

SON SÖZ: 

İNSAN OLDUĞUMUZU İSPAT 

ETMELİ MİYİZ?



Kolektif olarak yazdığımız kitaba “İnsan Olma ve İnsan Olarak Kalma Hakkı” adını verdik. Bu kitabın amacı veya verilmek istenen ana mesaj hak ihlallerini / haksızlıkları sayıp dökmek değildir. Çünkü zaten hak ihlalleri, medyada çarşaf çarşaf sergilenmektedir. İşin garibi hiç kimse şaşırmamakta ve çokları da yadırgamamaktadır. Bu durum toplum psikolojisinin anlaşılmaz duruma geldiğinin, toplumların hatta insanlığın çürümeye başladığının önemli göstergelerinden biridir. Kısaca, siyasetçilerin çokça kullandığı bir deyişle belirtelim; hak ihlallerinin olağan sayılması toplumlar için “beka” sorunudur.

Sorunlara, özellikle de ölüm-kalım özelliği taşıyan sorunlara kayıtsız kalamazdık. Onun için bu çalışmayı yaptık. Kolektif olarak birbirinden güzel yazılar yazdık. Haksızlıkları sergileme amacımız olmamasına rağmen birkaç hatırlatma yapmaktan da geri kalmadık. Bu hatırlatmalarımızı yazarımız Dr. Süleyman Pekin, “Hak Dedi Artık Canıma” diyerek özetlemiştir.

Bu söz / bu deyiş sadece bir yurttaşın, sadece bir edebiyatçının /şair ve yazarın, sadece bir sendikacının, sadece bir siyasetçinin, sadece bir tarihçinin, sadece bir eğitimcinin vb. değil bir dış politika analistinin sözüdür. Bu söz masa başındaki birinin, bir danışmanın sözü değil. Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Irak, Suriye vb. ülkelerin domino taşları gibi nasıl yıkıldıklarını bilen birinin sözüdür. Bu söz doktora konusu Türkmenler olan birinin sözüdür. Bu kitabın da bir mesajı olarak bu sözü tekrarlıyoruz: “Hak dedi artık canıma!

Denebilir ki sade yurttaşlar da haksızlıkların öylesine farkında ki  bıçak kemiğe dayandı.” denebilir. Öyle ki hangi açıdan ele alınırsa alınsın, hangi dallarda olursa olsun hak ihlali / haksızlık yapılmayan bir iş yok gibidir... Yukarıda da belirtildiği gibi biz bunları ele almayı düşünmüyorduk. Zaten “Malumun ilamına gerek yok.” düşüncesindeyiz.

Biz, bireylerimizin, toplumumuzun ve insanlığın pek de farkında olmadığı haksızlıkları / hak ihlallerini hatırlatmayı düşünüyorduk. Yani insanın kendini gerçekleştirebilmesini engelleyen haksızlıklar üzerinde duracaktık.

Bilindiği üzere Allah (cc) bizleri en üstün insan olabilecek hatta halife olabilecek potansiyelde bir beşer olarak yarattı. Aklını işletebilecek, iradesini kullanabilecek bir insan olabilmek, insan olarak kalabilmek için sadece bireysel çalışmalar yetmemektedir. Sadece ailenin, akrabaların ve derneklerin destekleri de yetmemekte devletin de desteği gerekmektedir. Bir bakıma devlet biraz da bunun için vardır. Günümüzde devletlerin ötesinde tüm insanlığın çabaları da gerekmektedir ki insan kendini tam olarak gerçekleştirebilsin.

Bugünkü durum için ne denebilir? “Gölge etme başka ihsan istemem.” Tarih kitaplarının yazdığına göre Diyojen’in Büyük İskender’e söylediği bu söz; “Fayda beklenilmeyen, zararlarının da dokunulmaması istenenler için söylenen bir deyim sözlüklere göre; “Kimseye eyvallah etmemek lazım. Kimseden bir lütuf, bir ihsan beklememek, aksine onların zararlarından da kaçınmak gerekir.” anlamındadır. Güzel bir söz ama biraz pasiflik çağrıştırıyor gibi de. Oysa bilinçli bireylerden oluşan toplumlar demokrasilerini kuran ve güçlendiren toplumlardır. Yani başkalarından “hak” dilenmez. Hak kendilerinin yaptığı yasaların temel direklerindendir. Böyle bir toplumun ideal olduğu bellidir. Ama “kendimizi gerçekleştirme” çabaları ideallere ulaşmanın ilk adımı niçin olmasın?

Kendimizi gerçekleştirme konusunda, elbette birçok kaynak vardır; ama bu çalışmamızda Maslow’un teorisinden tekrar tekrar söz edildi. Önemli olan teorileri tekrarlamak değil bünyemize uyarlayarak uygulamaktır. Örneğin Maslow’un ihtiyaçlar Piramidi... “Maslow, insanların yaşamını sürdürürken ihtiyaç duydukları gereksinimleri, önem sırasına göre bir piramide yerleştirir. Fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ve emniyet ihtiyacı, sosyal ihtiyaçlar ve saygınlık ihtiyacından sonra piramidin en tepesinde, kendini gerçekleştirme yer alır.”

Çalışmamızda görev bölümü yapmıştık. Örneğin; birimiz ilkokul çocuklarının, birimiz ortaokul, birimiz lise, birimiz üniversite gençlerinin ihtiyaçlar piramidi üzerinde duracaktık. Ayrıca işçilerimizin, memurlarımızın, çiftçilerimizin ihtiyaçlar piramitleri üzerinde duracaktık. Ancak beceremedik. Yine bazılarımız dernek ve sendikaların, bazılarımız siyasetçilerin bu konudaki yaklaşımlarını ele alacaktık yine beceremedik. Yalnız Ahmet Gencal yazısında; “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir modeldir. Bu hiyerarşiye göre, çocukların tüm ihtiyaçlarını karşılamak, onların potansiyellerini en üst düzeye çıkarmalarına ve mutlu, başarılı bireyler olmalarına yardımcı olacaktır.” sözleriyle dikkat çekmiştir.

Psikolojik denemeler, şiirler ustası, öykü ve romanlarıyla sosyal sorunlarımızla ilgili mesajlar veren eğitimci, araştırmacı, şair ve yazar Ahmet Gencal’ın “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, çocukların gelişim sürecinde rehber niteliğinde bir modeldir.” sözü göz ardı edilmemelidir.

Beş basamaklı ihtiyaçlar hiyerarşinin bir özelliği bir alt basamak ihtiyacı karşılanamazsa bir üst basamak düşünülemez bile. Açık deyişle fizyolojik ihtiyaçlar karşılanmazsa diğer ihtiyaçlar düşünülmez bile.

İnsanın kendini gerçekleştirmesinde eğitim hakkı en önemli hak olduğu için bu konuya kısaca değinelim: Günümüzde, eğitimde temel ilkeleri saptamaya çalışanlar, Müfredatları yapanlar, eğitim ve öğretim faaliyetlerini yönetenler öğrencilerin / çocukların kendilerini gerçekleştirmeleri konusunu hiç düşündüler mi acaba?. Çocukların kafalarının tahıl ambarları imiş gibi her şeyden doldurulacağını düşündüler. Onların küçük adam yaptılar. “küçük adam, küçük adam...” şarkıları yazılsa yeridir. Beden eğitimi, müzik, resim, iş, eğitsel çalışmalar saatleri yeterli mi? Zavallı küçük adam testle yatıp testle kalkıyor. Niçin? Üniversiteye gidebilmek için. Kendini gerçekleştiremeyenlerin üniversiteye gitmeleri neye yarar?

Konumuz “hak”, niye girdik başka mecralara? Her birim birbirine bağlı da ondan. Ekonomideki dar boğazlar, işsizlik, ahlaksızlık, adam kayırma, ötekileştirme, değerlerin aşınması vb. olumsuzlar birer haksızlık olarak bireylerimizin anasını ağlatıyor. Adalete güvensizlik, kurum ve kuruluşlara güvensizlik, bu kurumların haksızlıkların membaı olmalarından değil mi?

Yaa, konumuz bu da değildi, diyemeyiz. “Bir kişiye yapılmış haksızlık bütün topluma yapılmıştır.diyebilenlerin hassasiyeti içinde olmalıyız.

Haksızlık derken insanın kendini gerçekleştirmesini engelleyen her şey söz konusudur. Her bilinçli birey, her aydın elini taşın altına koymalıdır. Ayrıştırmadan, kutuplaştırmadan, fitne tohumları ekmeden; teröristlere ve onları yönlendiren düşmanlara fırsat vermeden var gücümüzle çalışmalıyız. Samimiyetle, ihlasla yapacağımız çalışmalar boşa gitmez.

Bu arada Mâide Suresi 32. Ayetini de hatırlayarak insanlığa ölüm yağdıran, yağdırtan ve bunlara yardım eden ve de seyirci kalanlarla münasebetlerimizi çok ama çok iyi ayarlamalıdır.

Tabii, her şeyden önce de sözümüzün eri, dediğimizin adamı olmalı; ahlaki sorumluluklarımızı yerine getirmek için ve “iyi insan iyi yurttaş” olmak için çabalamalıyız. Her an güncellenmeli ve kendimizi gerçekleşme uğraşısı içinde olarak ahiret yolculuğuna “kul hakkı yemeksizin” çıkmalıyız.

Sabahattin GENCAL,

25.11.2024

___________________

“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Mâide Suresi 32. Ayet, Diyanet İşleri Meali (Yeni))

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder