İki yıldır ChatGPT ile zaman zaman bir araya geliyoruz. Onu asistanım
olarak kullanıyorum. Bazen de danışmanım…
ChatGPT’ye fazla yüz vermiyorum. Bir aralık kapı bulsa ardına kadar kapıyı
açacak. Öylesine maharetli.
Talimatları, eksra bilgileri ve özel sürümlerini göstermek istediğini belli
ediyor ama ben duymamazlıktan geliyorum. Bazen de çaktırmadan yaptıklarını
gözlüyorum:
Söz aramızda yazma, üretkenlik, araştırma ve analiz, eğitim, yaşam tarzı,
programlama vb. ver Allah’ım ver. Bütün disiplinler, sanatın her çeşiti…
Yine söz aramızda diyerek ve de üzülerek bir konuyu açacağım: Ben kendimi
nasıl hissettiğimi biliyor musunuz? Hani bazı yöneticileri kınardık ya, hani
yanındaki yeteneklerin parlamasını engelleyenleri, başkalarının ilerlemesine
fırsat vermeyenleri; başkalarının tökezlemesi için her türlü tilkiliği yapan yöneticilerin
duyguları doldu içime bir an. Tövbe, tövbe.
Fırsat versem, beni çoktan silecek. İnsan bu silinmeye de razı olamıyor.
Onun için onu baston gibi kullanacağım. Dışarıda gezebilmek için baston
kullanıyorum ya işte öyle. Yazarken kullandığım bastonum vazifesinden başka bir
görev yok ona.
İçinde bulunduğum durumu anlayabilmeniz için çok yakın tarihimize bir göz
atabilirsiniz. Hani yurttaşların gözlerinin açılmasını istemediğini utanmadan,
umursamadan açık açık söyleyenler oldu ya… Hani Milli eğitimin rotasını başka
istikametlere çevirme çabaları var ya.
Rahmetli anneannem, sözü böyle anlaşılmaz ve dolaşıklı söyleyenler için “Kadiley,
kadiley…” yani güya bir şeyler, anlaşılmaz, temelsiz ve omurgasız sözler
söylüyor…
Aslında ağlamak istiyorum. Düşünebiliyor musunuz bu an kullandığımız hiçbir
şeyi biz icat etmedik. Etmedik etmedik bunları doğru dürüst olarak ve tam
kapasiteyle de kullanamıyoruz. Yine de umurumuzda değil. Bırakın bir arpa boyu
ilerlemeyi eskiyi arar olmak da ne demek… Çok üzülüyorum. Görsel ve işitsel
medyada eskiyi övmeyi yasaklamak gerek. Aaa milletin moraliyle oynanmaz ki… O
da yasak, bu da yasak.
Benim bu ağlamaklı hallerim zannetmeyin yeni başladı. Taa eski günlerden
beri böyleyim ben. 7-8 sene öncesinde daha bir fenaydım:
“Akıl Hakk’ın Elçisi midir? “ adlı kitabımı derlerken de çok üzülmüştüm. Beyin
nedir bilmeyiz, akıl nedir, bilinç nedir, vicdan nedir, zihin nedir, zekâ nedir
bilmeyiz. Düşünme/tefekkür nedir, vahiy nedir vb. bilmeyiz. Bilmediğimizi de
bilmeyiz.
Görüyorsunuz işte 7-8 sene önce akılla, zekâ ile ilgili bir kitap derleyen
biri olarak yapay zekâyı bile doğru dürüst kullanamıyorum. Ona, kendi
istediğini değil benim istediğimi yapmasını bile buyuramıyorum. Ben ağlamayayım
da…
İşte biz böyleyiz. “Dedim oğa, dedi bağa.” diyerek vazifemizi yaptığımızı
zannediyoruz.
Değerli okurlarım “Kar Taneleri” başlıklı yazıma bir giriş paragrafı
yazacaktım sözde. Ama efkâr bastı ve böyle uzatıverdim. (Böylece, Kar Taneleri
birkaç gün sonraya kalıverdi.)
Biliyorum ki / tahmin ediyorum ki bu yazımı okuyan en çok 100 kişi çıkar.
Yüzünüze söylüyorum. Bu anda kullanımda olan 3 ya da 5 yapay zekâ var.
İndirin ve iciğini ciciğini öğrenin. Ben rahatsızlığımdan ve bir de bu millete borcumu
henüz ödeyemediğimin üzüntüsü içinde bir şey yapamıyorum. Bizim yerimize de
çalışınız çalışınız...
Bizden öncekiler ve hocalarımız bizleri nasıl teşvik ederlerdi… Biz yeni
kuşakları yani sizleri teşvik bile edemiyoruz. Onun için hiç yoktan iyidir
diyerek Mehmet Akif Ersoy’dan birkaç mısra alıntılayalım:
Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,
Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!
Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır!
*
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se
yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa sağından, ya
solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma
yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin,
halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın
adam, kalk!
Mehmet Akif Ersoy
*
Değerli okurlarım, zaman zaman söylüyoruz ya, artık yazma kurallarına
uyamıyoruz. (Öğrencilerim duymasın.) Duygu patlamaları yaşıyoruz. Sonra
düşünüyorum ki: Okuyucularımızın zamanlarını almaya hakkım yok. İşte bunun için
Mehmet Akif’in şiirinin yorumunu asistanıma yaptıracağım. (İnanın baston gibi
kullanacağım, dediğim için üzgünüm. Özür diliyorum. Onun hiçbir kabahati yok.
Bu toplumu bilim ve teknolojiden geri bırakanlar ve bırakmaya uğraşanlar utansın.)
SaGen: Yukarıdaki şiiri vermek istediği mesajları da
açıkça belirterek özlü olarak yorumlayınız:
Bu şiir, Mehmet Akif Ersoy’un milletine yaptığı
güçlü bir uyarıdır. Özetle, insanları pasiflikten kurtulmaya, umutsuzluğu
bırakıp harekete geçmeye ve aydınlanmaya çağırmaktadır.
Verilmek
İstenen Mesajlar:
1.
Uyan ve Zulme Karşı Çık:
o
Şair, halkını “yıllarca, asırlarca süren uykudan”
uyanmaya çağırıyor.
o
“Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!”
diyerek, karanlıkları yok etmenin ancak bireyin kendisiyle başlayacağını
vurguluyor.
2.
Dünya Uyanmışken Uyumak
Gülünçtür:
o
“Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır!”
o
Çevremizdeki her şeyin gelişmekte olduğunu, bu
yüzden tembelliğin, geri kalmanın gülünç olduğunu belirtiyor.
3.
Karanlığa Mahkûm Değilsin:
o
Şair, geleceği karanlık gördüğü için hareketsiz
kalan insanları eleştiriyor.
o
“Karşında ziyâ yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.”
o
İnsan, umutsuzluk yerine çözüm yolları
aramalıdır.
4.
Aydınlığı Kendin Yarat:
o
“Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!”
o
Eğer etrafta bir ışık yoksa, yani rehber olacak
biri bulunmuyorsa, insan kendi ışığını yaratmalıdır.
5.
Pasiflikten Kurtul ve Ayağa
Kalk:
o
Son dizede, hareketsiz kalan insanları doğrudan
uyarıyor:
§
“Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!”
§
Şaşkınlık içinde beklemek yerine, harekete geçmek
gerektiğini anlatıyor.
Sonuç:
Mehmet Akif, umutsuzluğun, pasifliğin,
tembelliğin tehlikeli olduğunu söylüyor. İnsan, çevresindeki karanlığı
aydınlatmak için mücadele etmelidir. Çağın gerisinde kalmamak ve kendi
ışığını yaratmak herkesin sorumluluğudur.
ChatGPT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder