12.2.25

Makbule Abalı/Duyarlılıklarımız-Yaşama Tat katan Güzellikler..

 



Kış mevsiminin son ayı Şubat'ın da ilk haftasının 8. günündeyiz. Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde mevsim normallerinin üstünde soğuk hava dalgası yaşanıyor.  Doğa adeta mevsimsel geçişlerde alışılmışın dışında sürprizler yapmaya hazırlanıyor. Her yıl bu ayda kar beklenen yerlerde bile  bu yıl kar yok. Ya da çok farklı değişimlere tanık oluyoruz. Bilim insanları deprem ve yanardağ patlamaları olabileceği konusunda uyarıyorlar. Bu yılın Şubat Ayında her günden dörder tane olması farklılık olarak nitelendiriliyor. 

Hayatın koşturmacası- telâşı içinde bazı güzellikleri, özellikleri, başarı ve incelikleri fark edemiyoruz. Ya da çok geç farkına vardığımız öyle çok şey var ki; Yaşama anlam katan, farkına varılabilseydi tecrübeler sandığında zamanı gelince bizi uyarabilecek, daha sağlıklı düşünmemizi sağlayabilecek bir dolu şey... 

"Şey" sözcüğü yaşamdan ne çok  birikimi, yaşanmışlığı, parçaları ya da bütünü kapsıyor. Sevinci, mutluluğu, coşkuyu, güzellik ve iyilikleri, inançlarımızı, değerlerimizi... Ama aynı zamanda yaşadığımız olumsuzlukları, acıyı, hüznü, kırgınlıklarımızı, utancımızı, duygularımızı, gerçekleşmeyen beklentileri anlatmak istediğimizde; "şey, şeyler" ne çok anlam yükleniyorlar. Cankurtaran simidi gibi.

Duyarlılık da farkındalık gibi gönül verdiğim sözcüklerden. Keşke uygulamada da sık kullanılsa, benimsense, sadece sözcüklerde-sözlüklerde kalmasa. Özellikle soğuk günlerde sıcacık sözcükler, iyi insanlar, güzel davranışlar içinizi ısıtıyor. Tıpkı 5 Şubat Çarşamba Günü-UTK- Urla Kitap Kulübü'nün toplantısında çok değerli Eser Köker Hocamızı  dinlerken olduğu gibi. 

Üç yıldır bulunduğumuz İzmir-Urla'da  yaşadığımız en soğuk gündü sanırım.
Soğuk hava ve fırtına, insanlara dayanıklılık testi uygular gibiydi adeta. Deniz bile kabarmış, coşmuş, her zamanki mavisinden uzak, ürkütücü bir görüntüye bürünmüştü. Toplantılar; deniz kenarında, iki katlı, zevkle dekore edilmiş bir mekânın üst katında oluyordu. "Çok az kişi gelmiştir herhalde" diye düşündüğüm salon neredeyse dolmuştu bile. Soğuktan korunmak amacıyla bedenler tam korumaya alınmıştı. Ülkemizde ve dünyanın birçok yöresinde-her türlü iklim koşullarında- kadınlar; savunma, koruma ve paylaşma konularında çok hassas ve duyarlılar.



Marilynne Robinson'un "Evlerden Uzak " adlı eserini pür dikkat dinlemeye hazırlansak da, Eser Hocamız kitaba adeta can kazandırırcasına anlatıma başlasa da, üst tavandan yansıyan, kulakları sağır edercesine, duymayı engelleyen fırtına yüzünden alt kata indik. O an küçücük bir mikrofon nasıl da işe yarardı. Her şeye rağmen; "Evlerden uzak" o korkunç gürültüde bile,  hocamızın olağanüstü çabası ile mükemmel işlendi. Çok duyarlı-paylaşımcı  kadınlardan oluşan bu kulüpte olmaktan çok mutluyum. Oradaki izlenimlerimi bir başka zamanda paylaşacağım. Katıldığım her toplantıda, küçük defterimle de çok şey paylaşıyorum.  Başta Eser Hocamız, tüm kitap dostlarına yürekten teşekkürler. 



Bazen çok yakınımızdaki güzellikleri, doğadaki çok yararlı bitkileri, çiçekleri, ağaçları yeterince tanımıyoruz. Değerini bilmeden tükettiğimiz, yeterince koruyamadığımız, sahiplenemediğimiz öyle çok şey var ki.  Tıpkı insanlar gibi. Tanıdıkça değer kazanan veya tanıdıkça değer kaybeden kişiler. Sadece duygularımızla değil, akıl ve mantığımız eşliğinde düşündüğümüzde ya yaklaşıyoruz ya uzaklaşıyoruz o kişilerden. Hatalarımız-yanılgılarımız, pişmanlıklarımız  olmasaydı; egolarımız bugüne nasıl uyum sağlardı? Kırılsak da, üzülsek de "paramparça" olmadan toparlanıyoruz. O yüzden soranlara "İyiyim., iyiyiz.." diyoruz.  "İyilik" sözcüğünün kapsama alanı öylesine geniş ki. Hep  birlikte iyi olabilmek, büyük mutluluk olur elbette.

Kötülükleri görmemek için gözlerimizi sımsıkı kapasak da; çevremizde "Gör beni-Duy beni, fark et beni" diyen çok iyi şeyler de var. "Şey" deyip geçmemek lâzım. Bir hastane ortamında-kısa bir konuşma anında tanıştığınız bir insan, yıllar öncesinden tanıdığınız bir dost gibi olabiliyor. Omurilikle ilgili çok özel bir hastalığı var. Dünyayı algılama tarzına hayran olmamak mümkün değil. Gerçekçi, sorgulayıcı, eleştirici ama yeri geldiğinde bağışlayıcı da. Dünyanın karmaşası  içinde kendi kendine sağlıklı bir denge kurabilmiş Sıdıka Hanım. Saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum yürekten. 

Hastaneler; toplu taşıma araçları veya çarşı-pazar gibi insan gözlemleri için çok uygun yerler. Duruştan, bakışlardan, yüz ifadelerinden esinlenerek onlarca hikâye oluşuyor zihnimde. Ama en güzeli "Gerçek insan öyküleri." Hikayeyi  bizzat yaşayandan öğrenmek. En inanılır ve doğru öyküler onlarınki. Çok temiz yüzlü, adeta gözlerinin içi gülen, herkese aynı nezaket ve sabırla yetişmeye çalışan bir danışma görevlisiydi.  (iznini almadığım için adını yazmıyorum.) Öğretmen olma hayaliyle 4 yıllık bir fakülteden mezun. Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) puanı yeterli olmamış. Ama hayata küskün değil, görevini sorumluluk bilinci içinde yapıyor. O'nu bir sınıfta öğrenciler arasında hayal etmek; beni mutlu ettiği kadar karmakarışık duygular da yaşattı. Anlık mutluluklar da yaşıyoruz bazen. 

Artık çok güvenerek, cesaretle gidebildiğim, soru sormaya bile gerek kalmadan gerekli açıklamaları yapan bir diş hekimim var. Başlangıçta; "Ben bu konuda zor bir hasta sayılırım." desem de, Naci Bey rahatlatıcı bir yüz ifadesiyle gülümsüyor. Genç yardımcısından geliyor yanıt:" Biz öyle hastalar gördük ki..." Normaller grubunda olduğuma sevindim sevgili İlknur. Ekip çalışmasına uyumunla, nazik davranışlarınla eski bir öğretmenden tam puan aldın.

Beni çok  mutlu eden bir başka şey; Orada bekleme salonunda gördüğüm, evde okumak için izin isteyerek aldığım bir dergide, eski bilgilerimi tazelemem oldu. Hayatta umutların hepten yitirilmeyip yeni ufuklar açılması; muhteşem bir mutluluk kaynağı değil midir? İlkokul 4. sınıf öğretmen ve öğrencileri için ne güzel bir haber. 



Darüşşafaka nice öğrenciyi çağdaş-bilimsel yöntemlerle hayata hazırlayan köklü bir Eğitim Kurumu. Bu yıl ; 25 Mayıs'ta 42 ilimizde yapılacak sınavla 50 kız, 50 erkek öğrenci yatılı olarak okula yerleştirilecek. 6 Ocak-20 Mayıs  arası, 2025 yılı için  son başvuru tarihi. Darüşşafaka bağışlarla yaşayan bir kurum. Başvuru koşulları, İnternetten öğrenilebilir. Her yıl haberi okuduğumda içim aydınlanır. Maddi durumu uygun olmayan, anne veya babasını ya da her ikisini kaybetmiş öğrenciler için; umudun her zaman var olduğunu kanıtlayan örnek bir Eğitim Yuvası. 


Çocukların çeşitli konum ve durumdaki hallerini gözlemek, izlemek; yetişkinler için  bitmez tükenmez bir kaynak adeta. Hiç bilgiçlik taslamadan bize hayat dersi veriyorlar adeta. Duyarlı olduğumuz sürece çocukların kabullendikleri veya reddettikleri pek çok şeyle de tanışıyoruz. Oynadıkları oyunlar, anlattıkları masallar, çizdikleri resimler, anlatımları, gelecekte ne olmak istediği, nelere öfkelenip-kızdığı, rüyaları, korkuları, hayal kırıklıkları... Onların zihinsel-ruhsal- sosyal durumlarının büyük bir boy aynasına yansıması gibi. 



Çocukların her biri ayrı bir dünya. O dünyaların kapısını aralamak, her zaman çok da kolay olmuyor. Çok benzer ortamlarda benzer etkilerle büyüyen çocuklarda hatta kardeşlerde  büyük farklılıklar gözlenebiliyor. "Sevgi, ilgi, anlayış" bereketli tohumlar gibi.  Ama korku, nefret, kin gibi duygularla beslenen çocukların, sadece kendilerine değil- tüm çevrelerine zararları dokunabiliyor.



"Ben" değil, "Biz" kavramıyla yetiştirilen, yetenekleri doğrultusunda iyi bir eğitim-öğretimle birlikte güzel sanatların, sporun, edebiyatın çeşitli  dallarına yönlendirilen çocukların ruhsal dünyaları, sosyal ilişkileri  çok farklı olduğu gibi özgüvenleri de yüksek oluyor. Duyarsızlık; boş vermişlikten umursamazlığa, aldırmamaya, unutmaya itiyor kişileri. Öylesi davranışların kabul gördüğü bir dünya kötülerin, kötülüklerin çoğaldığı "mutsuz insanlar dünyası" haline dönüşüyor.

Duyu organlarımızı işler kılabiliyorsak; Duyarlılığımızı koruduğumuz sürece çevremizde fark edilebilecek, yaşama tat katan öyle güzellikler var ki... Ceviz onlardan biri. İnanın, köpek demeye dilim varmıyor. Aramızda öyle bir dostluk oluştu ki, paha biçilmez. Adeta gözünüzün içine bakan, sanki mimikleriyle iletişim kurmaya çalışan, kulakları ve kuyruğuyla meramını anlatmaya çalışan içten bir dost. Bahçe kapısı açık olsa bile içeriye adım atmayacak kadar saygılı. Yeri geldiğinde yiyeceğini komşu kedilerle, kuşlarla  paylaşacak kadar anlayışlı. Bazen hastalık  veya yorgunluğumuzu hissedecek kadar duyarlı.  Kapımızın önünde nöbet tutuyor adeta. Göremediğimiz gün biz de kaygılanıyoruz.



Sabahları genellikle güne erken başlıyoruz. Her sabah kuşlar korosu başladığında Ceviz de bahçe kapısında oluyor. Günaydın diyorum, konuşuyoruz. Ekmek doğranmış çorbayı seviyor, hiçbir yemeğe hayır demiyor. Biz de ona gereken özeni gösteriyoruz tabii. İnce kemik olursa tek tek ayıklıyorum. Dikkatimi çekiyor, çok sevdiği bir şey olursa onu evine-yuvasına taşıyor.  Doğa'dan duydum, toprağa gömüyor, zamanı gelince yiyormuş. Tüketmek kadar saklamayı, üretmeyi de biliyor, kendini güvenceye alıyor.




Çok soğuk havalarda tüm canlıları; insanları, çiçekleri, ağaçları, kuşları düşünürken içiniz titriyor mu? Haksızlıklara karşı duyarlı mısınız? Yaşamınızda sadece evet ya da hayır mı geçerli ? "Belki, bazen, kim bilir, yüzde yüz doğru, yüzde yüz yanlış" mı her şey? Yaşama tat katan güzellikleri, insanları, olayları durumları hiç fark etmiyorsak, fark yaratmaya çalışmıyorsak kendimizi "Dünyalı" sayabilir miyiz? Daha güzel bir dünya özlemiyle... 

Makbule ABALI- Eğitimci

8 Şubat 2025 



 




Kaynak:

https://ucunkuslar.blogspot.com/2025/02/duyarliliklarimiz-yasama-tat-katan.html



2 yorum:

  1. Uçun Kışlar adlı Bloğumda 8 Şubat 2025 tarihinde yayınladığım,
    "Duyarlılıklarımız- Yaşama Tat Katan Güzellikler..." adlı yazıma; "OKU" adlı Bloğunuzda yer verdiğiniz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Hoca Hanım,
    Asıl biz teşekkür ederiz.
    Okuyucularımız sizler gibi usta kalemleri okumaktan daima memnun olacak ve zevk duyacaklardır.
    Hayırlı günler dileğiyle saygılar.

    YanıtlaSil