ZİHİNLERİ ERDEMLERLE DONATMA
Dikkat! Dikkat!
Muhtemelen
dikkatli okuyorsunuzdur. Ama bazen, biraz da benim üslubumdan kaynaklanan bir
gevşeme veya en azından bir farklılık olması tabiidir. Sözde sohbet gibi, güya
dinlendirmek gibi veya düşündürmek için farklı yazıyoruz, farklı okuyoruz.
Olsun varsın; ama ilk kez bu bölüme dikkat! dikkat! anonsuyla başlamış
bulunuyorum. Vardır bir sebebi değil mi?
Var, hem de çok...
Aşağıdaki yazıyı okuyup hazmedersek bu yazıyı yazmamızın sebebini anlamakla
kalmayacak artık güzel ahlakın
tesisinde, “Benim de bir emeğim, bir katkım olsun”, diyeceksiniz. Bu yazıyı
okumakla kalmayacak, büyük ihtimalle okutacaksınız,
açıklayacaksınız:
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu’nun yayınladığı Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ni ve İslam Konseyi’nin yayınladığı İslam’da İnsan Hakları Beyannamesi’ni okumuşuzdur
veya en azından böyle beyannameler olduğunu duyduk. Peki, bu beyannamelerin
veya bu tip hareketlerin temeli olma konumundaki antlaşmayı biliyor
musunuz? Doğrusu ben bilmiyordum. Açık
deyişle Hılfu'l-Fudûl hakkında az
çok bilgim vardı; ama bunun insan hakları beyannamelerine temel olduğunu Sayın
Eser’in yazısından öğrendim:
“Araplar arasında
işitilmiş en değerli ve en faziletli sözleşme olan1 Hılfu'l-Fudûl,
insan hakları açısından çok önemli bir hadisedir. Bugün Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu’nun yayınladığı 30 maddelik Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi,
İslam Konseyi’nin yayınladığı 23 maddelik İslam’da İnsan Hakları Beyannamesi
insanca yaşamaya yönelik girişimlerdir. Hılfu'l-Fudûl
bu tip hareketlerin temeli olma konumundadır. Çünkü o, yaklaşık 1400 sene
önce gerçekleştirilmiştir. Hılfu'l-Fudûl’un
bu beyannamelerden farklı bir yanı, teoride kalmamasıdır. Hılfu'l-Fudûl,
prensipleri doğrultusunda faaliyetler gerçekleştirmiştir. Maalesef bugünkü
İnsan hakları beyannameleri teoriden öteye gidememekte ve uluslararası
etkinliği olan süper güçlerin siyasi konularda hukuk dışı faaliyetlerini
önleyememektedir. O zaman bize düşen insanlık için elzem olan dinimizin güzel
uygulamalarını veya Hılfu’l-Fudûl gibi Hz. Peygamber’imizin övdüğü ve iştirak
ettiği cemiyetleri ön plana çıkarmalıyız.
Söz konusu
cemiyet, insanî değerler, barış, zulmün engellenmesi ve adaletin tesisi için
diyalog ve müzakerenin öncelikli görev olduğunu, bu bağlamda gayr-i Müslimlerle
bir araya gelmenin meşruluğunu ve şeklini bize öğretmektedir. Buna göre diyalog
belirli bir insanî değeri elde etmek, dünyanın herhangi bir yerindeki zulmü
engellemek maksadına matuf olarak farklı inançlara sahip insanlarla
sürdürülebilir.
Hılfu’l-Fudûl,
insanî olan her şeyin aynı zamanda İslami olduğunu öğretmektedir. İslam ve
insan madalyonun iki yüzü gibidir. İnsani olan hususlar zaten İslami’dir. Zira İslamiyet, insanın yaratıcısı Allah
tarafından insanlar için, onların iki dünyada mutluluğunu hedefleyen bir
dindir.
Hılfu’l-Fudûl, örnek bir Müslüman şahsiyet nasıl
olmalıdır, insanlara İslam’ı nasıl ulaştırmalıdır sorularına cevap niteliğinde
bir sözleşmedir.2
Hılfu’l-Fudûl’ün
(Haklar, Üstünlükler veya Fâdıllar (Erdemliler) Sözleşmesinin) önemli bir
sözleşme olduğunu anlıyor gibiyiz. Gibisi fazla mı diyorsunuz?
“Bu teşkilatın
önemini artıran önemli bir husus da hiç şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Hz.
Peygamber bundan övgüyle söz ederek İslami dönemde de böyle bir teşkilata
çağrılsaydı icabet edeceğini söylemiştir.
Cahiliye
Dönemi’nin birtakım örf ve adetlerini ıslah etme yoluna gitmiş olan İslamiyet,
Hifu’l-Fudul teşkilatının faaliyetlerini de uygun bulmuştur.
Dolayısıyla bu
teşkilat, daha sonraki dönemlerde de tesirini uzun yıllar sürdürmüştür.
Kurulduğu dönemde meydana gelen birtakım olaylara çözüm getirmiştir.3
Ne demeli şimdi?
İnşallah, konu ettiğimiz güzel ahlakın tesisinde de dolaylı da olsa benzer bir
çözüm getirilir.
Daha fazla merakta
bırakmamak için Google’dan elde ettiğim birkaç bilgiyi de aktaralım:
“Mekke’ye gelen
Yemen’li bir tüccar mallarını satmış ancak parasını alamamıştı. Uğradığı
haksızlığın giderilmesi için çabalamış fakat yardım edecek kimseyi bulamamıştı.
Mağdur edilen Yemen’li, çareyi ertesi gün Ebu Kubeys Tepesi’ne çıkarak uğradığı
haksızlığı dile getiren bir şiir okumakta bulmuştu. Yapılan haksızlıkların
birine daha üzüntüyle şahit olan bir grup Mekke’li, bunlara daha fazla tepkisiz
kalamadılar. Aralarında bir gönüllüler grubu oluşturup Hilfü’l-Fudûl
(faziletliler yemini) adı verilen şu yemini ettiler:
“Allah’a and olsun
ki Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman hepimiz, o kimse
ister iyi ister kötü olsun ister bizden, isterse yabancı olsun kendisine hakkı
verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz.”4
https://www.diyanethaber.com.tr/diyanet-takvim/hilful-fudl-antlasmasi-h8442.html’den
aldığımız haberde yapılan yeminin tamamı mı veriliyordu acaba?
“Abdullah b.
Cudân’ın evindeki bu toplantıdan zulmün olduğu her döneme ışık tutacak parlak
bir yemin metni ortaya çıktı:
1-Mekke’de, ister
oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin
zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.5
2-Mazlumun hakkı
zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı.6 Başka bir
ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi –yekvücut
olacaklardı.
3-Deniz, bir tek
tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve
maişette (mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli
olacaktı.7
Bu bahsi,
Hılfu'l-Fudûl’a ilk adımı atan Zübeyr b. Abdulmuttalib’in, bu sözleşmeyle
ilgili söylediği birkaç mısrası ile bitirelim: “Erdemliler, Mekke’nin kucağında
hiçbir zalimin barınmaması hususunda anlaşıp, sözleştiler...” 8
Googl’da bu konuyu
yazan birkaç siteye daha baktım; nedense yeminin “Deniz, bir tek tüyü
ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette (mali durumda) tam bir eşitlik
sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı.” kısmı bazılarında yok. İnsan
düşünmeden edemiyor, acaba bazı siteler böyle bir ifade mi eklediler, yoksa
bazı siteler bu ifadeyi özellikle mi yazmadılar. Gerçekten bilemiyorum. Bu
yemin değiştirildi mi, değiştirilmedi mi? Adamların tarihi değiştirdikleri bu
dönemde bizim merakımız, acaba deyişimiz yadırganmasın. Bir tepeye çıkıp
bağıracak halimiz yok ya böyle yakınıyoruz işte.
“Hılfu'l-Fudul
antlaşmasını hazırlayan gelişme şu olay oldu: Zübeyd oğullarından bir kişi
Mekke'ye ticaret malı getirmişti. As ibnu Vail onu satın aldı. Fakat hakkını
vermedi. Bunun üzerine Zübeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu
kabilelerin ileri gelenlerine müracaat etti. Fakat onlar kendisine yardım
etmekten çekindiler ve onu kovdular.
Zübeydi başına
gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı. O sırada Kureyşliler Kâbe’nin
çevresinde kendilerine ait localarında bulunuyorlardı. Zübeydi yüksek sesle
şöyle bağırdı:
"Ey
Fihroğulları! Bir mazluma yetişin.
Mekke'nin
ortasında malı elinden gitti.
Ey toplananlar!
Kâbe’de grup grup
Umresini yapamayan
perişan bir ziyaretçi var.
Ey Hicr ile
Haceru'l-Esved arasında toplananlar!
Bu mukaddes yer,
keremini tamamlayanlarındır.
Günahkâr ve zalim
kişinin elbisesi,
Ona saygı ve
asalet vermez."
Bu çağrı üzerine
Zübeyr ibnu Abdilmuttalib ayağa kalkarak: "Bu işin peşi bırakılmaz"
dedi. Sonra Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Ev sahibi onlara yemek
hazırladı. Haram aylardan olan Zulkade ayında antlaşma yaptılar. Zalime karşı mazlumun yanında birlik
halinde bulunacakları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar
mücadele edecekleri üzere Allah'a söz verdiler. Sonra yürüyüp As ibnu
Vail'in yanına gittiler. Satılan malın karşılığını kendisinden çekip aldılar ve
sahibine verdiler.”
Abdurrahman ibnu
Avf (r.a.) Resulullah (s.a.v.) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Amcalarımla
birlikte İyi Kişiler Antlaşması'nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu
anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani
karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.).”9
(...)
Şu asrımızda
zulmün karanlığının her tarafı kapladığı herkes tarafından bilinmektedir.
Zulmün karanlığını dağıtabilmek için Müslümanların mutlaka tekrar Kitap ve
sünnetin etrafında toplanmaları ve diğer meselelerde olduğu gibi zulme karşı
mücadele etmede de Resulullah (s.a.v.)'in Kur'an ve sünnette belirtilen
mücadele metoduna göre hareket etmeleri gerekmektedir.”10
Kur'an ve
sünnetten söz edilmesi elbette güzel; ama nedense bu kaynaklar öyle istismar
ediliyor ki ne diyeceğini şaşırıyor insan. Epeyce sayfa ayırdığımız Hılf’ul
Fudul (Erdemliler Hareketi) da istismar edilenler arasında:
“Günümüzde, kurulan şirk ve küfür yuvası vakıf
ve derneklerde bulananlar, içerisinde bulundukları zillet durumunu
meşrulaştırmak adına, içeriğinin ne olduğunu bilmeden, Mekke Site Devletinde,
Mekke’nin ileri gelenlerinden bir grubun kurduğu ve Hılf’ul Fudul Erdemliler
Hareketi olarak bilinen kuruluşu kendilerine örnek aldıklarını iddia
etmektedirler.”11
Dikkat! Dikkat!
anonsuyla başlayarak, umutla yol alırken, tam güzel bir örnek bulduk derken
yine bataklıkla karşılaştık. Artık böyle bir cemiyet kurma teşebbüsümüz olmaz,
olamaz; çünkü “zillet” durumuna düşmüş olanlarla karıştırırlar bizleri. Güzel
ahlakı tesisten geri de kalamayız. O halde ne yapacağız, daha doğrusu ne
yapmalıyız? Bence Erdemliler Cemiyeti değil Erdemliler Zihniyetini kurmalıyız,
geliştirmeliyiz. Yanlış mı dedik yoksa. Başka türlü söyleyelim: Zihinleri erdemlerle donatmalıyız.
________________
1. İbn Habib, s.52; Süheyli, I/156;
İbn Kesir, I-II/696.
2. Eser, Doç. Dr. Mithat,
Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti, http://www.siyervakfi.org/ dokuman/
kuran-cografyasi-mekke/ders9-doc-dr-mithat-eser.pdf
3. Sönmez, Nesim; Hılfu’l-Fudûl
Teşkilatı, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 41,Erzurum
2014,https://dergipark.org.tr/tr/download/ article-file/31213
4. https://www.diyanethaber.com.tr/diyanet-takvim/hilful-fudl-antlasmasi-h8442.html
5. İbn Hişam, I/110; İbn Habib, s.
53; İsfehânî, Egani, XVII/293.
6. İbn Hişam, I/110; İbn Habib,
s.53; İbnu’l-Esir, Kamil, I/473; İbn Kesir, I-II/697.
7. İbn Sad, I/129; Süheyli, I/156;
İbnu’l-Cevzi, I/137; İbn Kesir, I-II/696.
8. Eser, Doç. Dr. Mithat, Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti,
http://www.siyervakfi.org/ dokuman/
kuran-cografyasi-mekke/ders9-doc-dr-mithat-eser.pdf
9. Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567
(el-Edebu'l-Mufred, Buhari'nin el-Cami'u's-Sahih'ten ayrı müstakil bir
kitabıdır); İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir. Hakim:
"İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Müslim Sahih'lerine almamışlardır"
demiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu
Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Ze-vaid, 8/172
10.
Ergün,
Sadullah, Önderimiz Örneğimizdir,
Hılfu'l-Fudul Antlaşması
http://www.enfal.de/itarih45.htm
11.
Yılmaz, Ramazan:
2015., Hılf’ul Fudul Erdemliler İttifakı,
https://mucahede.com/2020/03/25/hilful-fudul-erdemliler-ittifaki/,
----------------------------------------
Gencal, Sabahattin, Güzel Ahlak Aranıyor, Ciniusyayınları, İstanbul,1921
İman ve küfür kıyamete kadar atbaşı gidecek bu takdir edilmiş bir kaderdir. Biz seferden sorumluyuz zaferden değil. Çalışıp çaba göstermeliyiz başarı ise Allah'tan.
YanıtlaSilAllah rızası için halis bir niyetle başlamalıyız yoksa at izi it izi birbirine karıştı benim izim onların hangisine karışacak diye bir öngörüde bulunmak bizim ayagimiza prangalari vurur.. Bir hedef belirledikten sonra o hedefe giden bütün mubah yolları kullanarak devam etmeyi kendimize şiar edinmeliyiz.. Yoksa Hz. Peygamber efendimiz sav sünnetine tabi olmamış oluruz. Onun hayatına bir baktığımızda kul olarak tüm tedbirleri alıp yola devam ettiğini görüyoruz..
Sözü biraz uzattım galiba saygılar sunarım 🙂 Allah'a emanet olunuz
Tamamlayıcı yorumunuz için çok teşekkür ederim.
SilDüşüncelerinize elbette katılıyorum. Üslubunuza da hayranlık duymamak mümkün değil. Bloglarınızı okuduğumu önceden de yazmıştım. Böylesine donanımlı bir yazardan ben de bütün okurlar da daha fazla yararlanmak isteriz. "Biraz uzattım..." ne kelime keşke sitemizde zaman zaman sizin yazılarınızı da okuyabilsek. Bu da olur inşallah.
Hayırlı günler dileğiyle saygılar...