6.3.25

Durumlar Biraz Karışık

 



“Durumlar biraz karışık.” derken dünyadaki durumlardan veya Türkiye’deki durumlardan söz etmiyorum. Kafamdaki durumlardan söz ediyorum. Gerçi kafam da Türkiye’den ve dünyadan bağımsız değil ama…

Ne zamandır amasız en çok da mamasız yazı yazmak isterdim. Ne yazık ki beceremiyorum.

Kafamdaki durumlar karışıkken benden karışık olmayan, şöyle açık, düzgün, akıcı, duru bir yazı beklemezsiniz değil mi? Siz yetkili ve etkililerden böylesi yazı ve söz bekleyin de ne fırıldaklar döndüğünü, daha neler de döndürüleceğini öğrenmiş olun.

Benim kafam zaten karışık bir de…

*

Ne diyor Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın: “Beyin devamlı çalışır.” Oy maşallah! 24saat/ömür boyu çalışan bir beynimiz varmış da haberimiz yokmuş. Birine kafan çalışıyor, dediğimizde iyi, doğru ve olumlu yönleri kastediyoruz. Gerçekten öyle mi? Beyin çalışıyor ama bazı beyinlerin mevcut düzeni yakmak yıkmak için çalışmadığı ne malum? Yine toplumun anasını ağlatmak, rejimi dönüştürmek için çalışmadığı ne malum?  Fitne fesat ekmeye çalışmadığı ne malum?

Bazen hiç olmayacak şeyler geliyor aklıma.

Çok önceleri bir çalışma yaparken Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre’nin bir benzetmesini kullanmıştım. Aklı bir küheylana benzetiyordu. Eğersiz, dizginsiz, gemsiz vb. kullanabilir misiniz küheylanı? O zamanlar seyislik eğitimi almayı düşünmedim değil. Küheylanı emir komuta altına almak istiyordum. Rahmetli babam askerde süvariydi. Biz de bir başka çeşit süvari olamaz mıydık? Olmadığımıza göre demek olamaz mıymışız…

Aklı kullanamazken bütün fonksiyonlarıyla beyin, hem de her an çalışan bir beyin karşımıza çıktı. Çalışma konularıyla meşgul ediyordum onu. O konu bu konu uğraşıp dursun yeter ki zararlı olmasın, diyordum. Ama bu günler, biraz keyifsizim ya oyalayamıyorum onu.

Ya, beyin Prof. İsmail Hakkı Aydın’ın dediği kadar varmış. Yalnız bulmasın beni. Hele yataktayken… Aman Allah’ım. Taa çocukluğumdan başlayarak bütün hayatımın filmini seyrediyorum.  Öyle zannedildiği gibi film seyretmek olsa öp de başına koy. Her sahneyi yeniden kurguluyor ve oynuyoruz. Şunu şöyle yapsay mışım, onu şöyle söylesey mişim. O niye öyle yapmış olabilir?

Bu arada bir şey keşfetmiş oldum.

Ben çoklarına unutkan olduğumu söyler dururdum. Hatta arkadaşlar, hatırlıyorsun ya, derlerdi. İnsan durup dururken çok önceleri olup biteni hatırlamıyorsa bu unutkanlık sayılmaz. Yeri ve zamanı gelince öyle bir hatırlıyor ki insan.

Benim kafam acayip karışık.

Yuvacık’ta çiçekli bahçemize inerdim. Gül koklarken ta çocukluğumuzda tarlada, dağda bayırdaki çiçeklerin kokusunu alırdım. Uçuşan kelebekleri görünce çocukluğumuzda kelebeklerin peşinden koşmalar aklıma gelirdi. Bu akıl kâri değil. Olsa olsa bu bir hastalık. Anskiyete başlangıcı /kaygı bozukluğu var bende. Olsa olsa bundan diyordum. Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, beyin unutmaz, diyor. Aa gerçekten unutmuyor. Beyinde na mütenahı kapasite/hafıza/bellek var da diyor.

Eee, mademki Aydın’a göre “ucu bucağı olmayan, sonsuz, sınırsız” kapasiteli bir beynimiz var. Az da olsa elimiz de kalem tutuyor… Un var, yağ var, şeker var… deyişi aklıma geliyor.

Birkaç aydır bütün çalışmalarımı durdurdum.

Beynimi kontrol altına almakla meşgulüm. Bu gidişle çok daha meşgul olacağa benziyorum. Küheylanı idare edemedim. Bakalım beynimizi…

Demesi kolay ama bilseniz ne sıkıntılar çekiyorum.

Diyorlar ki insan hızla değişiyor. Her an değişiyor.

Bu arada “an”ı konuşma dilinde zaman birimi olarak kullanıyoruz ama değilmiş. Bilseniz o konu da ayrıca başımı ağrıtıyor. Neyse her zaman biriminde ayrı ben olursa? Bediüzzaman bütün organların senede iki defa yenilendiğini söyleyerek senede iki Sait hesap ediyordu. Ancak ruhsal olarak en son Sait’le sentezleniyordu. Ben 20 sene önce senede bir Ben hesabı yaptığım öyküye benzer bir çalışma yapmıştım. Yunus Emre'nin şiirlerini okurken halden hale girerek bi hâl oldum. Bu arada "Bir ben var ben de  benden içeri"ifadesini yanlış anlamışım. İçimizdeki BEN manevi benmiş. Onunla da müşerref oluruz inşallah. Tasavvufçuların yanına henüz uğramadım. Bir taraftan da bilim öyle gelişiyor ki… Meseleyi de meseleleri de çakıyorsunuz değil mi?

Yarım asırdır, insan üzerinde çalışan, yirmi sene önce ilginç bir çalışma yapan biri olarak kafamın bu kadar karışmaması gerekirdi belki. Hem “Ne var bunda?” diyenler olabileceğini de düşünerek yine Sayın Prof. Dr. İsmail Hakkı’dan bir alıntı veriyorum:

“Cihanda algoritmik her ne varsa, hepsinde her an pek çok kuantik hadiseler cereyan etmekte, kuantumun temel parçacığı olan fotonlar, her bir an için frekansının, Planck sabiti ile çarpımı kadar enerji aktarımını sürdürmekte, bedenimizde hücresel seviyede elektron transferi yapmakta ve enerji elde etmekte, beynimizi, zihnimizi, hafızamızı, haysiyetimizi, onurumuzu, kimliğimizi ve en önemlisi de, “BEN”imizi meydana getirmektedir!

Eski “Ben”den, yeni “Ben”e transformasyon, düşüncenin meydana getireceği nörokimyasal değişiklikler ile yeni bir zihin programlamakla mümkündür! Bugün nisbeten, Klasik Fiziğin pabucunu dama atma gayretinde olan Kuantum Mekaniğinin de, bir gün pabucu dama atılabilir. “Etme Bulma Dünyası”… Zira, yanlışlanabilen bilimde son durak yoktur! Bu gidişle, “Evrensel Bilgi ve Beyin-Bilgisayar Etkileşim Yöntemleri”, organlarının sınırlarını aşan bir “İnsan” türünü ortaya çıkartacaktır! “

https://www.akademikakil.com/norokuantofilozofi/ismailhakkiaydin/

Sizin de karıştı mı kafanız?

 Karışsın karışsın. Zira ne demişler? “Sular bulanmadan durulmaz.”

Bu arada bir arkadaşımın seneler önce bir yorumda yazdığı aklıma geldi?  “Hocam kafamızı mı yakacaksınız!” Unutmadığım iyi oldu. Arkadaşımız şöyle demiş olabilir mi?  ….

Bakın yukarıda sözünü ettim ya eski defterlerdeki yazılar da yorumlar dahil bir bir geçiyor kafamdan. Ama nasıl? Bazen Ancumah deresi gazaba gelmiş gibi taşları da, çamurları da önüne katarak akar ya…” İşte öyle. Siz Ancumah Deresini bilmezsiniz. Bilmemeniz daha iyi. Sakarya, bu yazılar fasarya diye düşünmeniz bile yeterli.

Bu son paragrafımı atın gitsin. Aydın’ın yazısını anlayabildiğimiz zaman beynimizi emir komuta altına alabiliriz gibime geliyor.

İnsan bir konuya odaklanmalı.

Önümde birkaç küçük, bir de uzun boylu çalışma konuları var. Onları  şöyle böyle de olsa tezgâhımdan çıkarabilsem… Yani, Allah ömür verirse, izin ederse şimdiye dek yığdığım malzemeden yararlanarak kendimi inşa etmeye çalışacağım.

Bunları yazarak niye milletin kafasını karıştırıp şişirdin demeyesiniz. Yazdım ki kendi kendime: “Sözünde, her zamanki gibi dur Sabahattin.” diyebileyim.

Durumlar biraz karışınca böyle oluyorum. Ya çok karışsaydı Allah bilir…

Kafa dinginliği dileğiyle…

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 06. 03. 2025