Ahmet Meral
İNSANIN
SERÜVENİ
-I-
Âdemoğlu
yaşama adım atmasıyla beraber şu sorulara daima yanıt aramıştır; ben kimim?
Niçin varım? Evrendeki rolüm nedir? Ölüm ve ötesinde beni ne bekliyor? Hayata
nasıl tutunabilirim?
Dünyanın ve âlemlerin künhüne vakıf olma merak
ve arzusuyla metafizik olgulara insanların ilgisi hep oldu ve olmaya da devam
edecektir.
İnsan soyunun yaşam serüveninin ilk ve en
önemli safhası Taş Devri olarak kabul edilir. Bu dönemde avlanmak ve meyve
toplamak geçimin temelini oluşturuyordu. İnsanlar doğal barınma koşullarında yaşama
tutunmaya çalışıyordu. Uzun yüzyılları kaplayan ve tabiat koşullarına ayak
uydurmanın zorluklarının yaşandığı bu dönemin ardından yerleşik hayata
geçilerek üretim başladı. Basit düzeyde de olsa evler yapıldı. Tarım faaliyetleriyle
beraber takasa bağlı ticaret başladı. En önemli kurumsal yapılardan biri olan
mabetler oluşturuldu ve buna bağlı olarak sosyalleşme süratlendi. Yunanlı Tarihçi Plutarkhos’un (MS 46 – 120) söylediği gibi: ‘’Dünyayı dolaşınız
duvarsız, edebiyatsız, kanunsuz, servetsiz şehirler bulacaksınız, fakat
mabetsiz, mabutsuz bir şehir yoktur.’’ Büyük tarihçiyi geçmişten günümüze
yapılan tüm arkeolojik kazılar doğrulamaktadır.
Geçmişten günümüze insani ihtiyaçları temin
etmek ve konudaki zorlukları aşmak çok temel bir sorun olmuştur. Amerikalı Psikolog
Abraham Maslow’un 1943 yılında yayınladığı ihtiyaçlar hiyerarşileri listesinde
yer alan fizyolojik ihtiyaçlar; yemek, içmek, cinsel yaşam, giyim, barınma, varlığını
ve ailesini koruma ihtiyacı olarak gösterilmiştir. İşte bu hayati ihtiyaçların
sağlanması dün ve bugün birçok anlaşmazlığın, çatışmanın ve savaşların sebebini
oluşturmuştur.
İnsanoğlu’nun
geçici dünyanın misafirleri olduğunu unutarak hırs ve tutkularının yörüngesine girmesi
çok eski ve bilindik bir tavrını oluşturmuştur. Öte yandan üretim mekanizmaları
üzerinden mala sahip olma ve egemenliğini genişletme arzuları despot
yönetimlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Mütegalibe grup veya kabileler
avantajlarını koruma ve kabile çıkarlarının devamı için acımasız çatışma ve
savaşların fitilini ateşlemiştir. Genel olarak din adamları ve dini öğretilerin
ruhunu uygun hareket eden bilge kişiler adalet ve merhameti seslendirerek daha
fazla kan dökülmesine engel olmaya çalışmıştır. Bu anlamda medeniyet arşivleri
çok geniş bir malzeme birikimine sahiptir. Mısır, Mezopotamya, İbrani ve
Anadolu medeniyetlerinin arkeolojik tüm kalıntıları birçok anlaşmazlığın öznesi
olan insana uyarı niteliğinde mesajları barındırmaktadır. Ancak, On Emir
çerçevesinde özetlenebilecek bu semavi mesajlar bir yere kadar etkili olduysa
da insanların çoğunluğu gaflet ve dalalet içinde süfli yaşamı veya dünyevi menfaatlerini
tercih ettiklerinden mülk ve iktidar paylaşımındaki krizler kanlı ve acımasız
savaşları beraberinde getirmiştir.
Âdemoğullarının
serüveni bir bakıma karşıtlıkların hikâyesidir. İyiler - kötüler, mazlumlar - zalimler,
dürüstler - hilebazlar, ezenler - ezilenler ve nihayet hakka boyun eğenlerle
şeytanın ayak izlerini takip edenlerin (Tağut) kesintisiz süren mücadelesinin hikâyesi.
Doğrusu birinci şıkta yer alan olumlu
özellikler Âdem’ den günümüze ilahi mesajların özünü, bir başka ifade ile insan
olmanın moral donatılarını oluşturur. Bu nedenle yaşam boyu kimlerle dost
olunacağı, kimlere karşı da çelikten bir iradeyle karşı çıkılacağı daima önemli
olmuştur. Bu durum sıradan ve basit bir tercih değil, Rahmani ilkelere ya da şeytani
düzeneklere boyun eğmekle sonuçlanan hayati düzeyde bir seçimdir.
Böylece insani serüven iki boyutta şekillenmiş
ve şekillenmeye devam etmektedir. Rahman’ın kutlu yolunu meşalesini elinde
tutanlar; adaletin, sevginin, İyinin, güzelliklerin, edebin, insana saygının,
zulmün her türlüsüne karşı çıkışın, mazluma, kadın ve çocuk haklarına
hassasiyetin güzel örneklerini verdiler. Bu şahıslar, Allah’ın güzel kulları
olmanın ve yalnız ona kulluk etmenin gurur ve şerefini taşımış, çağlar boyu
süren halkın sevgisini kazanmıştır. İnsanlık onurunu temsil eden bu kimseler
daima azınlıkta kalmış ancak güzel ve kalıcı izler bırakmıştır.
Tıpkı
Allah’ın Resul ve nebileri gibi, Resulullah’ın ehl-i beyti ve yolunu izleyen
arkadaşları gibi. Onlar uzun ve muhataralı insanlık tarihinin avizeleri
oldular. Hayatlarıyla erdemi örneklediler ve erdeme çağırdılar. Arınmak
arzusunu taşıyanlara ise yolun en güzelini gösterdiler. Kutlu mesajı geniş
kitlelere ulaştırmak ve yeryüzünde adaleti ayakta tutmak için büyük bedeller
ödediler. Her dönemde az ya da çok kutlu yolu izleyen bir topluluk oldu.
Anadolu’dan
Yesevi, Mevlâna, Yunus Emre gibi büyük zatlar, hoşgörünün ve merhamet toplumunun
şekillenmesinde önemli roller üstlendiler. Bilimde, sanatta, mimaride
Bruni’ler, Tusi’ler, Harezmî’ler, Mimar Sinan’lar, Fuat Sezgin’ler ve yüzlerce
ilim adamlarımız öncelikle hayata tevazu penceresinden baktılar. Güzel
eserleriyle iki dünyalı medeniyetimizin skalasını yükselttiler.
Fırat’ın
kıyısında bir kurdun bir kuzuyu kapmasından bile kendini sorumlu tutan bir duyarlılık
ve adalet efsanesi olarak Hz. Ömer, edep ve hayâsıyla Hz. Osman yer aldı. İlim
şehrinin kapısı Hz. Ali, adalet ve hak davası yolunda kararlılığı ve kınına
girmeyen kılıcı Zülfikar ile boy gösterdi. Cömertliği, fedakârlığı ve sade hayat felsefesiyle
Ebu Zer iz bıraktı. İsyan ahlakının ve zulme başkaldırının timsali olmuş şehit
Hz. Hüseyin kahramanlığı, cesareti, hayata bakışımızı düşündüren dik duruşuyla ebedi
sevginin ve saygının sahibi oldu.
Diğer
yandan şeytanın yörüngesinde kalanlar ise, zulmün, nefretin, kötülüğü yaymanın,
edepsizliğin, insani değerleri yok sayarak çiğnemenin, kadın, çocuk veya tüm
canlıların hak ve hukuklarına saygısızlığın öznesi olmuşlardır. Kibirli,
narsist, küstah, şımarık, haddini aşan bu azgınlar; insanları soy, renk, boy ve
sosyal statülerine göre ayırıp birbirlerine karşı körüklediler. Çıkar ve gücün
üstünlüğünü esas alan bir hukuku dayattılar. Toprağa bağlı kölelik, yüzyıllar boyu
on milyonlarca insanın makûs talihini oluşturdu. Nemrut’lar, Firavunlar,
Neron’lar, Cengiz’ler ve yüzlerce Tiran son dönemlerde ise, Hitler, Stalin,
Mussolini, Pinoşe, Salazar ve benzerleri bu şeytani kibrin ve buna bağlı
katlanamaz zulümlerin iğrenç şahsiyetleri olarak tarih sahnesinde boy
gösterdiler.
Devamı yarın.
1 2 3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder