10.12.24

Ahmet Meral/İnsanın Serüveni-I

 



Ahmet Meral

İNSANIN SERÜVENİ

-I-

Âdemoğlu yaşama adım atmasıyla beraber şu sorulara daima yanıt aramıştır; ben kimim? Niçin varım? Evrendeki rolüm nedir? Ölüm ve ötesinde beni ne bekliyor? Hayata nasıl tutunabilirim?

 Dünyanın ve âlemlerin künhüne vakıf olma merak ve arzusuyla metafizik olgulara insanların ilgisi hep oldu ve olmaya da devam edecektir.

 İnsan soyunun yaşam serüveninin ilk ve en önemli safhası Taş Devri olarak kabul edilir. Bu dönemde avlanmak ve meyve toplamak geçimin temelini oluşturuyordu. İnsanlar doğal barınma koşullarında yaşama tutunmaya çalışıyordu. Uzun yüzyılları kaplayan ve tabiat koşullarına ayak uydurmanın zorluklarının yaşandığı bu dönemin ardından yerleşik hayata geçilerek üretim başladı. Basit düzeyde de olsa evler yapıldı. Tarım faaliyetleriyle beraber takasa bağlı ticaret başladı. En önemli kurumsal yapılardan biri olan mabetler oluşturuldu ve buna bağlı olarak sosyalleşme süratlendi.  Yunanlı Tarihçi Plutarkhos’un  (MS 46 – 120) söylediği gibi: ‘’Dünyayı dolaşınız duvarsız, edebiyatsız, kanunsuz, servetsiz şehirler bulacaksınız, fakat mabetsiz, mabutsuz bir şehir yoktur.’’ Büyük tarihçiyi geçmişten günümüze yapılan tüm arkeolojik kazılar doğrulamaktadır.

 Geçmişten günümüze insani ihtiyaçları temin etmek ve konudaki zorlukları aşmak çok temel bir sorun olmuştur. Amerikalı Psikolog Abraham Maslow’un 1943 yılında yayınladığı ihtiyaçlar hiyerarşileri listesinde yer alan fizyolojik ihtiyaçlar; yemek, içmek, cinsel yaşam, giyim, barınma, varlığını ve ailesini koruma ihtiyacı olarak gösterilmiştir. İşte bu hayati ihtiyaçların sağlanması dün ve bugün birçok anlaşmazlığın, çatışmanın ve savaşların sebebini oluşturmuştur.

  İnsanoğlu’nun geçici dünyanın misafirleri olduğunu unutarak hırs ve tutkularının yörüngesine girmesi çok eski ve bilindik bir tavrını oluşturmuştur. Öte yandan üretim mekanizmaları üzerinden mala sahip olma ve egemenliğini genişletme arzuları despot yönetimlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Mütegalibe grup veya kabileler avantajlarını koruma ve kabile çıkarlarının devamı için acımasız çatışma ve savaşların fitilini ateşlemiştir. Genel olarak din adamları ve dini öğretilerin ruhunu uygun hareket eden bilge kişiler adalet ve merhameti seslendirerek daha fazla kan dökülmesine engel olmaya çalışmıştır. Bu anlamda medeniyet arşivleri çok geniş bir malzeme birikimine sahiptir. Mısır, Mezopotamya, İbrani ve Anadolu medeniyetlerinin arkeolojik tüm kalıntıları birçok anlaşmazlığın öznesi olan insana uyarı niteliğinde mesajları barındırmaktadır. Ancak, On Emir çerçevesinde özetlenebilecek bu semavi mesajlar bir yere kadar etkili olduysa da insanların çoğunluğu gaflet ve dalalet içinde süfli yaşamı veya dünyevi menfaatlerini tercih ettiklerinden mülk ve iktidar paylaşımındaki krizler kanlı ve acımasız savaşları beraberinde getirmiştir.

Âdemoğullarının serüveni bir bakıma karşıtlıkların hikâyesidir. İyiler - kötüler, mazlumlar - zalimler, dürüstler - hilebazlar, ezenler - ezilenler ve nihayet hakka boyun eğenlerle şeytanın ayak izlerini takip edenlerin (Tağut)  kesintisiz süren mücadelesinin hikâyesi.

 Doğrusu birinci şıkta yer alan olumlu özellikler Âdem’ den günümüze ilahi mesajların özünü, bir başka ifade ile insan olmanın moral donatılarını oluşturur. Bu nedenle yaşam boyu kimlerle dost olunacağı, kimlere karşı da çelikten bir iradeyle karşı çıkılacağı daima önemli olmuştur. Bu durum sıradan ve basit bir tercih değil, Rahmani ilkelere ya da şeytani düzeneklere boyun eğmekle sonuçlanan hayati düzeyde bir seçimdir.

 Böylece insani serüven iki boyutta şekillenmiş ve şekillenmeye devam etmektedir. Rahman’ın kutlu yolunu meşalesini elinde tutanlar; adaletin, sevginin, İyinin, güzelliklerin, edebin, insana saygının, zulmün her türlüsüne karşı çıkışın, mazluma, kadın ve çocuk haklarına hassasiyetin güzel örneklerini verdiler. Bu şahıslar, Allah’ın güzel kulları olmanın ve yalnız ona kulluk etmenin gurur ve şerefini taşımış, çağlar boyu süren halkın sevgisini kazanmıştır. İnsanlık onurunu temsil eden bu kimseler daima azınlıkta kalmış ancak güzel ve kalıcı izler bırakmıştır.

Tıpkı Allah’ın Resul ve nebileri gibi, Resulullah’ın ehl-i beyti ve yolunu izleyen arkadaşları gibi. Onlar uzun ve muhataralı insanlık tarihinin avizeleri oldular. Hayatlarıyla erdemi örneklediler ve erdeme çağırdılar. Arınmak arzusunu taşıyanlara ise yolun en güzelini gösterdiler. Kutlu mesajı geniş kitlelere ulaştırmak ve yeryüzünde adaleti ayakta tutmak için büyük bedeller ödediler. Her dönemde az ya da çok kutlu yolu izleyen bir topluluk oldu.

Anadolu’dan Yesevi, Mevlâna, Yunus Emre gibi büyük zatlar, hoşgörünün ve merhamet toplumunun şekillenmesinde önemli roller üstlendiler. Bilimde, sanatta, mimaride Bruni’ler, Tusi’ler, Harezmî’ler, Mimar Sinan’lar, Fuat Sezgin’ler ve yüzlerce ilim adamlarımız öncelikle hayata tevazu penceresinden baktılar. Güzel eserleriyle iki dünyalı medeniyetimizin skalasını yükselttiler.

Fırat’ın kıyısında bir kurdun bir kuzuyu kapmasından bile kendini sorumlu tutan bir duyarlılık ve adalet efsanesi olarak Hz. Ömer, edep ve hayâsıyla Hz. Osman yer aldı. İlim şehrinin kapısı Hz. Ali, adalet ve hak davası yolunda kararlılığı ve kınına girmeyen kılıcı Zülfikar ile boy gösterdi.  Cömertliği, fedakârlığı ve sade hayat felsefesiyle Ebu Zer iz bıraktı. İsyan ahlakının ve zulme başkaldırının timsali olmuş şehit Hz. Hüseyin kahramanlığı, cesareti, hayata bakışımızı düşündüren dik duruşuyla ebedi sevginin ve saygının sahibi oldu.

Diğer yandan şeytanın yörüngesinde kalanlar ise, zulmün, nefretin, kötülüğü yaymanın, edepsizliğin, insani değerleri yok sayarak çiğnemenin, kadın, çocuk veya tüm canlıların hak ve hukuklarına saygısızlığın öznesi olmuşlardır. Kibirli, narsist, küstah, şımarık, haddini aşan bu azgınlar; insanları soy, renk, boy ve sosyal statülerine göre ayırıp birbirlerine karşı körüklediler. Çıkar ve gücün üstünlüğünü esas alan bir hukuku dayattılar. Toprağa bağlı kölelik, yüzyıllar boyu on milyonlarca insanın makûs talihini oluşturdu. Nemrut’lar, Firavunlar, Neron’lar, Cengiz’ler ve yüzlerce Tiran son dönemlerde ise, Hitler, Stalin, Mussolini, Pinoşe, Salazar ve benzerleri bu şeytani kibrin ve buna bağlı katlanamaz zulümlerin iğrenç şahsiyetleri olarak tarih sahnesinde boy gösterdiler. 

Devamı yarın.


1   2   3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder