İNSANIN SERÜVENİ
-III-
Modern devlete geçiş
1215 yılında İngiliz Kralı Yurtsuz John, ülkesindeki
büyük toprak sahibi Baronlar ile Magna- Carta (Büyük Şart) sözleşmesini imzalayarak,
ilk kez yetkilerinin bir kısmını paylaştı. Asker kaydetme ve vergilendirme gibi
bazı konularda Kral, Baronların taleplerini dikkate alacaktı. Bu durum, modern devlete
giden yolda çok önemli bir aşama olarak kabul edildi.
1789 Fransız
Devrimiyle beraber yeni bir yönetim anlayışı ete ve kemiğe bürünmeye başladı. Montesqueu
(1689 – 1755), Voltaire (1694 – 1778), Jean Jacques Rousseau (1712 – 1778) başta
olmak üzere Fransız aydınlar yeni bir devlet anlayışının benimsenmesinde etkili
oldular. ‘Tanrı’ya ve yüce değerlere hizmet eden devlet’ gibi iddialı, içi boş
gördükleri ve aldatıya dayalı söylemlere mesafe koyarak kutsal devlet kavramına
sıkı eleştiriler getirdiler. Bu aydınlar devleti sadece hizmet erki olarak
görüyor, yöneten ve yönetilenlerin hak ve sorumlulukları üzerinde sivil inisiyatifin
lehine görüşler ortaya koyuyorlardı. Böylece, vatandaş hak ve sorumlulukları,
devletin görevleri, vergi ve askerlik
yükümlülükleri üzerinde esaslı değişiklik arayışı hız kazandı. Meclis, milli egemenlik,
anayasa kavramları pratik uygulama alanı bulmaya başladı.
1789 Fransa’da yaşayan sayıları dört milyon
civarındaki köle ve orta sınıf burjuvaların Aristokrat ve din adamlarının egemenliğindeki
yönetimine karşı Paris’te gerçekleştirdikleri ihtilal, 1848 İşçi ihtilalleri
insan hakları ve temel haklar konusundaki arayışın önemli kilometre taşını
oluşturdu.
1783’te ABD İnsan Hakları Bildirgesi, Hz. Peygamberin
veda hutbesini anımsatan geniş kitlelere verilen temel hakların, kusursuz bir
metni olarak kaleme alındı. İnsani tecrübe ve büyük mücadele sonucunda elde
edilen kazanımlar, insan onurunu savunan ölümsüz belgelere dönüştü. Heykellere,
anıtlara ve nihayet edebiyat ve hukuk metinlerine tesir etti. Bugün maalesef bu
kazanımları yok sayan ABD ve Batı Dünyası, kötü bir sınav vermektedir. Netenyahu
ve ABD’nin siyonist etkisindeki yöneticiler Ortadoğu’da dünyanın gözü önünde gerçekleşen
katliamlarla adeta ABD Özgürlük anıtını temsil eden güzel kızı
kelepçeleyerek tutuklamıştır. Batı bu
krizi insan hakları çerçevesinde acilen aşamazsa evrensel bir karmaşaya
davetiye çıkaracaktır. Elbette insanlık
bu talihsiz ve istenmeyen süreçten olumsuz etkilenecektir.
Bugün Cumhuriyet ve demokrasi aşamaları insan onurunu
bir üst eşiğe taşımıştır. Evde, okulda ve fabrikada demokrasi arayışı
sürmektedir.
Bugün demokrasiler, totaliter sapmalar nepotik
eğilimler ve Batı’da yükselen nihilist aktivistlerin yıkıcı ve her türlü
otoriteye başkaldıran ve kaosu yaşam biçimine dönüştürenlerden olumsuz
etkilenmektedir.
Burada Jean Jack Rousseau ‘Toplum Sözleşmesi adlı
kitabında ‘gerçek bir demokrasi için Tanrı’lardan oluşan bir halk gereklidir’
görüşü üzerinde durmamız gerekiyor. Bu sözü kusursuz bir demokrasi olamaz
olarak da anlayabiliriz. Hatta halkın ahlaki seviyesine genel bir eleştiri
olarakta değerlendirebiliriz.
Nihayet düşünürün bu sözünden çıkarılabilecek ana
fikir erdemli bir yönetim için erdemli bir halkın gerekliliğidir. Semavi bir ilinti,
aşkın ve ilahi değerler olmaksızın mükemmel bir yönetim yapısının
oluşturulamayacağıdır. Peki, yüce değerleri insanların kişisel çıkarlarına ya
da sosyal statülerinin yükselmesine ve en önemlisi siyasi çıkarlarına alet
etmelerini nasıl önleyebiliriz?
Hemen söyleyeyim istismarın tümden ortadan
kaldırılması zaten imkânsız, ancak eğitim bu istismarı minimize edecek yegâne
etmen olarak görülüyor. Sahtesi basılabiliyor diye nasıl para ile ilişkimize
son vermeyip çareler arıyor ve buluyorsak burada da erdemli toplum inşası için
sahte ve abartılı söylemlere balans ayarı verecek bir düzeyi yakalamak
zorundayız.
Çoğaltmak lazım gökyüzünde kuşları
Suda balıkları, kalplerde sevgiyi,
Dünyada iyi olan, güzel olan her şeyi. (La- Edri)
Ahmet MERAL, (Tarihçi ve eğitimci yazar),
Üsküdar, 10.12.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder