31.1.25

Olayları İncelerken “Değirmen Misali Döner Başım”

 

 Bu aralar, taze taze yazı/yemek yapamadığımı arz etmiştim. Değerli okurlarımıza/konuklarımıza, Allah ne verdiyse, dolaptaki hazırlardan ikram edeceğiz. Bildiğiniz üzere bizim dolap öyle bir dolaptır ki orada hiçbir yemek bayatlamaz. Afiyet olsun.



OLAYLARI İNCELERKEN

“DEĞİRMEN MİSALİ DÖNER BAŞIM”

 

Olaylar olaylar… İlle de toplumsal olaylar.

Toplumsal olayların nedenlerini, niçinlerini, nasıllarını vb. anlayabiliyor muyuz? Anlamamız gerekir değil mi? Her şey sebep-sonuç ilkesine göre olduğuna göre…

Sebep-Sonuç mu dedim? Sözümü geri alıyorum. Çünkü sonu gelmez açıklamalara gücüm yetmez.

Biz, olaylar hakkında basit de olsa bir görüş edinelim istiyoruz. Biz mi dedim. Evet, bu konuda benim gibi birçok kişinin de aynı dileği paylaştığını tahmin ediyorum da…

Yine sözü dolaştırıyor, yine asıl konuya giremiyorum. Bu alışkanlık bir bakıma iyi oluyor. Nasıl mı? Kimileri bıkar, ‘off’ der okumayı bırakır. Bu da işimi kolaylaştırır. Okumaya bile sabır gösteremeyenlere ben ne anlatabilirim, kim ne anlatabilir ki?

Toplumsal olayları incelemek başta toplum bilimciler olmak üzere psikoloji, özellikle toplum psikolojisi, felsefe, mantık, din, dil, tarih, coğrafya vb. alanlarda çalışanların; daha doğrusu bu konuda uzman olanların işi.

Uzmanlarımız elbette görevlerini yapıyorlardır. Ancak paylaştıklarına ulaşamıyorum. Paylaşmadıklarına ihtimal vermiyorum. Raflarda kalan bilgilerin ne üretene ne de diğerlerine yararı vardır. Uzmanların bilgilerine ulaşamadığım için bir sade yurttaş olarak toplumsal olayları nasıl değerlendirebileceğimiz hususunda düşündüm birazcık.

Birazcık kelimesini de kullanmamalıydım. Öyle ya ilerlemiş coğrafyalarda, dediklerine göre 10 saat okuyorsa insan, 10 saat de düşünüyordur. Yani bu yazıyı on bir dakikada okuduğunuza göre en az on bir dakika düşüneceksiniz demektir.

Olayların analiz edilmesi ve bilimsel çalışmaların yürütülmesi konularında elbette yol ve yöntemler vardır. Sade bir yurttaş olarak bunları bir kenara bırakalım şimdilik. Hatta günümüzdeki teknik ilerlemeleri de konu edinmeyelim. (Beceremem çünkü…) Gidelim yarım asır öncesine.

Siz hiç su değirmeni gördünüz mü?



Biri sabit, bir döner iki taş var. Bu düzeneğin üzerinde koni biçiminde tahıl koyma yeri, ambarı diyelim. Ambarın ucundaki oluktan tahıl, mısır diyelim. Evet, mısırlar tane tane üst taşın ortasından düşer ve dönen taşın altında un olur...

Olayımızı da böyle un ufak etmemiz için su değirmeni örneğini verdim. Başka türlü de anlatamazdım; çünkü uzmanlıkla ilgili kavramları bilmiyorum. Şimdi benzetmemize dönelim: Ambar oluğundan çok mısır düşerse öğütme olabilir mi? Hayır tabii. Onun için oluğun eğimini ayarlayıcı bir düzenek var. Düzenek deyip geçiyorum. Oysa ben… Değirmene giderdim. Bütün parçaların değil isimlerini, bütün işlevlerini de bilirdim. Neyse geçelim…

Mısırı koçanı ile taşın aralığına atsak mı? İşte o hiç olmaz.

Konumuz su değirmenleri değil, sadede gelelim.

Asıl konumuz neydi? Toplumsal olayları analiz etmek. Şimdi aklınıza son zamanlarda olan en büyük bir toplumsal olayı getirin. Büyük ihtimalle Feto kısaltması ile anılan olayı hatırlamışsınızdır. Çünkü bu olay basit bir kalkışma değildir. Bu olay sadece hükümeti devirme kastı ile yapılan bir olay değildir. Bu olay devlete karşı yapılmıştır. Toplumu değiştirme, dağıtma ve belki de devleti parçalama amacıyla yapılmış bir olaydır. Olayın amacı neydi? Amacına ulaştı mı? Olay bitti mi, devamı var mı? Bütün bu akla gelecek soruları ancak uzmanlar cevaplandırabilir. Bizim bu konularda cevap vermemiz mümkün değil. Biz ancak böyle değirmen meğirmen, mısır koçanı falan filan benzetmeleri üzerinde dururuz. Ama fazla da alçak gönüllülük yapmayalım bu değirmen misali öyle yabana atılacak bir misal değil.

Tekrar soruları sormaya başlayalım:

Bir mısır koçanı düşünün. Bu koçanın, yalnız ucundaki mısırlar değirmende öğütülecek. Eee, diğeri ne olacak. Anlatamadık galiba, dur Feto örneğine dönelim. Yalnız şu tarihten sonraki durum ve olaylar üzerinde durulacak. Peki, bu tarihi hangi uzmanlar belirledi. Mahkemelere böyle tarih verilebilir mi? Böyle olunca durum aydınlanabilir mi?

Bazılarınızı sanki görüyorumdur. Eminim diyorsunuz ki; bu konunun aydınlanabilmesi için sadece mısır koçanını değil mısır tarlasını da ele almak gerekir. Tarlayı kimler belledi, kimler kazdı, kimler gübreledi? Kimler tohum ekti, kimler kihân etti?  Kimler kimler…

Biz olayları niye analiz etmek isteriz. Sebep sonuç ilişkilerini öğrenmek, kötü sonuçları bertaraf etmek, bir daha aynı akıbete uğramamak için çözümler üretmek vb. için tabii.

Anladığım kadarıyla Feto’yu esaslı biçimde incelemeyi konu edinemeyeceğiz. Sizler de edinemeyeceksiniz. Onun için bu örneğin geçin; ama bu değirmen misalini unutmayın. Bir şey daha unutmayın:

İki taşın arasında tahıl olmadan taş dönerse ne olur. İki taş birbirini ezer. Yani ateşlenir beyin, yıpranır beyin. Bu ateşlenme konusunu uyduruyor değilim. Bizzat boş dönen değirmen taşını gördüm. Aradan bir cızırtıyla öyle ateş çıkardı ki…

Ben, hiç kimseye değil kendime sitem ediyorum. Şahsımda öğretmenlere sitem ediyorum, tabii aydınlara da. Değil olayları incelemeyi birazcık düşünmeyi de öğrenemedik, öğretemedik.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Sitemi ile bitirelim yazımızı. Ne alâka demeyelim. İsteyen müzik keyfi yaşasın isteyen yar kelimesinin yerine vatan, millet veya istediği kelimeleri koysun.


Sitem

Önde zeytin ağaçları arkasında yar

Sene 1946

Mevsim

Sonbahar

 

Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim

Dalları neyleyim

Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim

Yar yar... Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar

Değirmen misali döner başım

Sevda değil bu bir hışım

Gel gör beni darmadağın

Tel tel çözülüp kalmışım

 

Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken

Gözümün bebeğinde sitem var


Benim gibi olmamanız, açık deyişle darmadağın ve teltel çözülüp kalmamanız dileğiyle...

Çekmeköy-İstanbul, 15. 01. 2019

 __________  

Gencal, Sabahattin, Hayatım’dan Sonra, Cinius Yayınları, İstanbul, 2020.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder