2.1.24

İşte Ben Böyleyim

 



“Zamanım yoktu; uzun yazdım.” demişti, adını unuttuğum bir yazar. Gerçekten de doğru söylemiş. Kısa ve özlü olarak yazabilmek için kavramları, terimleri, deyimleri ve genel anlamlı sözcükleri kullanmak gerek. Ayrıca giriş, gelişme, sonuç vb. bölümlerini planlamak gerek. Yazıyı defalarca inceleyip düzeltmek gerek. Bunlar da yetmez. Zamanın ve ortamın ruhu ile yazıyı cilalamak gerek. Gerek, gerek, gerek... Bütün bunlar da zaman ister.

Peki, benim zamanım yok mu? Başka biçimde yazalım. Benim gibi çalışmayan emeklilerin zamanı yok mu? Zamandan bol hiçbir şey yok benim için. Ama / ancak / fakat yine de kısa ve özlü yazamıyoruz. Neden mi? Neden olacak, biz de artık kafa kalmamış. Yaşlılıktan demeyeyim; çünkü birçok yaşlı gençlere taş çıkartır. Unutkanlığım salt yaşlılıktan değilse başka nereden olabilir? Alzheimer hastalığından olabilir. Başta depresyonlar olmak üzere başka hastalıklardan da olabilir...

Ne demişler; “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” Vücudumuzun o kadar da sağlam olmadığı malum.  Alzheimer değilmişim; ama anksiyete / kaygı bozukluğu istemediğimiz kadar... Kısaca ne olup bittiğini anlayamıyorum. İşin garip tarafı da doktorlar da anlayamıyor. Kırk defa yazmışımdır. Zamanın birinde bir doktor; “Siz gençlerden daha iyisiniz.” demiştir. Ben de, göğüslerim genişleyerek, “Beni gençlerle kıyaslamayın. Eski bene göre değerlendirin.” Biraz da övünmüş gibi oldum değil mi? Gibisi fazla diyenlerle sonra konuşuruz. Şimdi konudan çıkma zamanı değil. Bir doktor da hafıza testine yollamıştı beni. Neticeye ben de şaştım. 36’da 36 her soruyu istenildiği gibi cevaplandırmışım. Ama daha önce de yazdığım gibi ertesi gün test olsam sıfırı çekerdim. Yani günüm günüme uymuyor.

Ne demek günüm günüme uymuyor; dakikam dakikama uymuyor. Örnek ister misiniz? Birkaç dakika önce iştahla başladım yazıya. Bu noktaya gelince kendi kendime ne dedim tahmin edebilir misiniz? Ya senden okuyucuya ne? Okuyucunun şeyinde misin? Bundan on yıl kadar önce olsa neyse. Bir genç bloger, “Bilgileri biz de internetten bulabiliriz. Siz kendinizden ve tecrübelerinizden söz edin” diye bir yorum yapmıştı. Şimdilerde, istisnalar hariç herkes yalnız ve yalnız kendi duygu ve düşünceleriyle haşır neşir oluyor.

Bir zamanlar anılarımı da yazıyordum. Bir de Montaigne’nin sözünü payanda olarak kullanıyordum: “Bir insanda bulunan haller bütün insanlarda da görülebilir.” Sözde boşuna okumuyorsunuz, siz de bir pay, bir hisse çıkartabilirsiniz, demek istiyorduk.  Ya, sen ne dersen de...

Efendim, efendim, ben sadece okuduklarımı değil, yazdıklarımı da unutuverdim. Ne oldu kafam? Saksı gibi derler ya öyle bir şey. Bir saksı düşünün bin bir değirmen altından toprak getirilmiş, karıştırılmış karıştırılmış. Bir de bizim boyamızla... Hedef görünmeye başladı gibi. Birileri ne demiş, “Bu güneşin altında yeni söylenmiş bir şey yok.” Bazıları iyi halt etmiş deseler de biraz doğruluk payı var. Şimdi bir şey aklıma geliyor diyelim. Ama Milattan önce 5. Yüzyılda şu adam demiş buna benzer bir sözü. Eskiden o adamın ismini buluyor yani alıntı yapabiliyordum. Şimdilerde saksıdaki topraklar boyamızla öyle karışmış ki? Aynı potada eritiverdim, dersem araya gurur girer mi? Allah (cc) gururdan, kibirden korusun. “Zerrece kibir olsa kendime böyle kızar mıydım? Kendimi böyle deşifre eder miydim?” diyecek oluyorken aklıma, “Bazı alçak gönüllüğün altında da kibir vardır.” Sözü geliyor. Allah Allah, ne etsem olmuyor. İşte onun için zaman gerekir, akıl gerekir, bilgi gerekir, kültür gerekir, gerekir gerekir... Bu tekrarlara takılmayın sakın.

İşte ben böyleyim. Ben böyleyim derken saksıda domates yetiştireceğim demek istemiyorum. Saksıdaki boyalı ve karılmış topraktan okurlara biraz biraz vereceğim, demek istiyorum. Saksıyı boşaltacağım ki ben de güncellenebileyim. Kafam öyle şiş ki, öyle sancılı ki... Rahatlamak gerekir.

Doğrusunu söyleyeyim mi? Aslında başka bir yazı yazacaktım. Yazacak olduğum bir yazıya giriş yazayım diye oturdum klavye başına. Ama geldiğimiz noktada, “Girişi böyle olan yazı mutlaka kafaları şişirir.” diyerek sohbeti sonlandırıyoruz.

Oh be...

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 03. 01. 2024

 

 

2 yorum:

  1. Sevgili Sabahattin Hocam, bence siz böyle içinizden geldiği gibi yazın:) Belki tarzınızın dışına çıktığınızı düşünüp endişeleniyorsunuzdur. Fakat inanın şu kısa ve içten yazıdan alınacak o kadar çok şey var ki. Ve... Ne yazık ki yaş alıyoruz, fiziksel ve ruhsal anlamda istemeden değişiyoruz. İnsan olmanın gereği, ne yapalım? Bizler de yaşayacağız bunları. Dilerim aynı yaşa geldiğimde sizin gibi okur yazar düşünür durumda olurum:) Gözlerinizdeki rahatsızlığı biliyorum, gayretinize hayranım.
    Size ve sevdiklerinize sağlıklı, huzurlu bir sene dilerim.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Hoca hanım,
      Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Benim için teşvik edici oluyor.
      Ben de sizlere aileniz ve tüm sevdiklerinizle birlikte hayırlı ve sağlıklı uzun ömürler, mutlu günler dilerim. Saygılarımla.

      Sil