İnce Not: Bugünler yazamıyorum. Onun için geçmiş günlerde yazdıklarımdan en sakıncasız, en pürüzsüz, en uyutucu ve en enli bir yazıyı sunuyorum. Hayır dualarınızı beklerim.
EY GİDİ SABAHATTİN…
Bugün, yani 13 Mayıs 2019 Pazartesi
günü de bir kere daha “Ey gidi Sabahattin…” dedim kendi kendime:
Ben sessiz, sakin, sabırlı,
planlı, güvenli, kararlı ve istikrarlı çalışan biriydim. Bugünün işini, nadiren
yarına bırakırdım. Ama emekli olalı beri, özellikle eşim rahmetli olalı beri
performansım düştü, her şeyim düştü…
Sözde Kalem Sûresi Tefsiri
derleme çalışmasını yılbaşında bitirecektim. Tefsiri bitirmek yerine bahaneler
ürettim. “Sağlam kafayla yazmalıyım. Bir kelime yanlış olursa… Allah korusun…”
Ne oldu? Sağlığım, düzelmek şöyle dursun, gittikçe bozulmaya başladı. Ramazan
başlayalı ben de çalışmalarıma kaldığım yerden başladım.
Oğlum Fuat’ın kütüphanesinden
içinde Kalem Sûresi bulunan altı farklı müfessire ait kitaplar aldım. Zaman
zaman göz attım. Ancak epeydir elime almamışım ki bugün elime alınca kitap
kapağında toz gördüm.
Ey gidi Sabahattin senin
kitapların da mı toz tutacaktı. Gözlerim doldu. Çalışma masasında, ayaklarım şiştiği
için fazla oturamadığımdan yattım. Ey gidi diye diye gözyaşlarım aktı…
Yine eski günlere gittim. 1989
Eğitim yılı başlarında, oğlum Fuat İstanbul’daydı zaten, küçük oğlum Ahmet de
Marmara Üniversitesi İngilizce Bölümüne, Bursa Uludağ’dan yatay geçiş yaptı.
Aile bireyleri hep bir arada olalım diye, Derince’deki lojmanı da olan bir
ilköğretim okulu müdürlüğünden istifa ederek İstanbul’a naklimi istedim.
İstanbul’un Avrupa yakasında
bir ilköğretim okuluna verildim. Okulda benden 8-10 yaş küçük bir öğretmenle
karşılaştım. O da yeni gelmişti. Hemşeri çıktık. Okumayı da seviyordu üstelik.
Bir gün okul koridorunda
beraber yürürken ta ileride okul müdürünün hareketlerini izliyorduk. Ben
kimseleri tenkit etmem. O da etmedi fakat sadece benim duyacağım bir sesle
Namık Kemal’in bir beytini tekrarlamaya başladı:
Görüp ahkâm-ı asrı münharif
sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile
bab-ı hükûmetten
Günümüz Türkçesi:
“Çağın değer yargılarını
doğruluktan ve samimiyetten sapmış görerek kendi arzumuz ve saygınlığımız ile
devlet kapısından ayrıldık.”
O, galiba yurtdışındaki bir
görevden ayrılarak gelmişti.
Arkadaşlığımız bir hafta sürdü
sürmedi ben valilik tasarrufu ile Anadolu yakasındaki bir liseye verildim. O da
Avrupa yakasındaki bir ilçe halk eğitim müdürlüğüne verildi.
O beni unutmuştur; ama ben unutmadım.
Çağın değer yargılarının doğruluktan, samimiyetten hem de nasıl ayrıldığını
görünce N. Kemal’i değil o arkadaşı hatırlarım. Arkadaşın ismini yazmıyorum. Google’dan
aldığım haber doğruysa o bir ilin Milli Eğitim Müdürüdür. Ne olur ne olmaz.
Günceye böyle eski hatıralar
yazılmazmış. Ben niye yazdım ki?
Doğrusu bir iç çatışma içindeyim. Kendi kendime Sabahattin bu blog yazma
sevdasından da vaz geç. Kendi arzunla ve saygınlığınla çekil diyorum. Zaten
okuyanın çok az. Tam çekilme kararı verirken vaz geçiyorum:
Bu akşam iftar vakti
programını izlerken, bir hoca diyor ki:
“Bir sosyal medya kullanıcısı
diyor ki 20 takipçim var. Bırakmak istiyorum.” Hoca diyor ki “hayır” devam.
Hatta yabancı dilde de yaz diyor. Ben de gençliğimde, yani 3-4 sene öncesine
kadar “Bir kişi bile olsa yazacağım.” diyordum.
Konu konuyu açıyor.
Bloglardaki hataları düzeltmek, trafiği yükseltmek için kursa gittim. Dünyadaki
trendleri takip etmemiz ve paragraflar arasına en çok aranan kelimeleri
kullanmamız önerildi. Ben bunu nereye benzettim biliyor musunuz? Üsküdar sahilinde
balıkçılar oltalarına yem takıyorlar ya, işte onlara. Damla adlı Web sitemi
başarıyla açtım. Ama… Okuyuculara kral içerik sunulacak ama robotlara, yani
arama mekanizmalarına uygun yemler verilecek. Yaa, ben robotları bile
kandırmak istemem. Öyle trafiği de öyle getiriyi de istemem deyip yerimde
saymaya başladım. Bakalım ne kadar daha yerimde sayarım.
Ey gidi Sabahattin… Ne diyor
Goethe: “Küçük işlerle uğraşanlar, büyük
işleri başaramazlar.” Bırak şu küçük işleri. Veya küçük işlerle uğraşanların da bir şeyler yapabileceğini göster.
Küçük işler diyorum; ama yavaş
yavaş alışıyorum galiba. Müzik hani, resim hani, ya şiir vb. diyorum.
Kararsızlıkla ilgili bir müzik
var mıdır acaba?
Varmış. Bu kararsızlık başka
biçimde, ama olsun varsın
Ebru Yaşar - Kararsızım "
...
https://www.youtube.com/watch?v=ymj2Xw6dTvw
Şarkı Sözleri
Kaderde varsa bizim payımız
susmak
Demek ki her şey eksik değerde
Tuhaf bu halin güvendiğin
aklın nerde
Sığındığın yanlış bir gölge
Gelemedin kendine sen belki de
bilerek
Bir adım at yanlısından
vazgeçerek
Yeni değil ayrılık çok eski
bir gelenek
Sözüm ona gidiyorsun
istemeyerek
(…)
Kaderde varsa bizim payımız
susmak…
Hayırlı uzun ömürler
dileğiyle…
Çekmeköy-İstanbul, 13. 05. 2019
Gencal, Sabahattin, Anahtar deliği Günlük,
Cinius yayınları, İstanbul, 2020
Merhabalar Sabahattin Hocam.
YanıtlaSilHocam, ister yeni yazın, ister eskilerden derleyin, hiç önemli değil. Siz yeter ki burada bir şeyler paylaşın. Bu size çok iyi gelecek. Fazla uzun olmasına gerek yok. Hatta çok uzun değil, şöyle iki paragraflık konular bulun paylaşın. O gün için aklınıza geleni yazın. Yazmak size iyi gelecek.
Sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Allah (cc) razı olsun.
SilTeşhisiniz doğru. Yazmak herkese iyi gelir.
Güzel yazılar yazmak dileğiyle selâm ve sevgiler...