Birkaç hafta önce hasta
yatağımda sözlük okumaya başlamıştım. Hastalığım uzun sürmedi; ama sözlük
okumam uzun sürdü. Ne zormuş sözlük okumak. Hele de felsefe sözlüğü okumak…
Bir ara sözünü etmiştim.
Keyifsiz olup yatağa girince internete giremedim. İnternete giremeyince
acıktım. Nedense bir gün bile okuyamayınca acıkıyorum. Hiçbir kitabı da iştahım
çekmedi. Ne düşündümse Attila Tokatlı’nın Ansiklopedik Felsefe sözlüğünü okumaya
başladım.
Hasta hasta üstelik
yatakta felsefe sözlüğü okumak akıl kârı değil. Ama nasıl olduğunu anlayamadan
girdim bu maceraya. Yorucu ve anlatılamaz bir macera oldu benim için.
Her kelime havai fişek
gibi oldu. Önceden bildiklerim bir renk, yeni öğrendiklerim başka renk,
yaptığım çağrışımlar da bir başka renk. Kısaca rengârenk havai fişekler. Bir
fişeğin ardından bir başka fişek. Doğudan batıdan yüzlerce kavram; onlarca
filozof ve de eserleri hep birbirine karıştı. Kafamda bir yangın çıkacaktı
nerdeyse. Çok şükür ki kazasız belasız bitirdik kitabı. Peki, ne kaldı bende?
Ne kalacak, felsefenin havai fişek görüntüleri. Halka halka, dalga dalga, renk
renk; gürültülü patırtılı, alımlı çalımlı, eğlenceli meğlenceli havai fişek
gösterisi.
Doğrusu bu tasvir
ettiğim. Ama gel gör ki gönlüm, zorlama da olsa bir şeyler yazmak istiyor. Öyle
ya çok kimse felsefeyi fasa fiso olarak kabul ediyor zaten. Ben de havai fişek
benzetmesi yaptım. Eğer bu yazıyı burada kesersem haksızlık yapmış olurum.
Ben çok önceleri bir
edebiyat sözlüğü okumuştum. Şimdi de felsefe sözlüğü…
Edebiyat sözlüğü okumak
Üsküdar Salacak kıyısında bir bankta oturup Boğaziçi’ni seyretmek, deniz
trafiğini, yaya trafiğini seyretmek gibi. Felsefe sözlüğü okumak ise
Beyoğlu’nda İstiklâl Caddesi’nde olmak gibi.
Ben İstiklâl Caddesi
diyeyim siz anlayın felsefe caddesi.
Eskiden felsefe tüm
bilgileri içeriyordu. Onun için felsefe bilgiyi sevmek, sevgiyi
bilmek olarak tanımlanabilirdi.
İstiklâl Caddesi’ne
Taksim tarafından bakıyoruz. Caddeye açılan sağlı sollu birçok sokak var. İşte
bunlar felsefeden ayrılan birçok bilimler. Nasıl ki İstiklâl Caddesine zamanla
birçok sokak açıldı. Felsefeden de birçok bilim ayrıldı. Demek ki felsefe
bütün bilimlerin açıldığı bir cadde konumunda. Eğer bu cadde
olmasa sokaklar çıkmaz sokak olur. Bak, şimdi aklıma geldi. Bu benzetme benden
hediye olsun. Ben de beğendim benzetmeyi. Bazıları okullardan felsefeyi
kaldırmak istiyorlar. Çıkmaz sokakları mı özlüyorlar? Bazı bilim adamı geçinenler
niye caddeye çıkamıyorlar? Bu konuları karıştırmadan gözlemimize devam edelim.
Caddenin başından bakınca
gördüklerimizi başka yerden bakınca görür müyüz? Bir sokakla caddenin
birleştiği yerden bakınca? Sözü fazla dolaştırmadan söyleyelim. Okulların
bulunduğu sokaklarla caddenin birleştiği yerlerden bakınca eğitim felsefesini,
hukukçuların bulunduğu sokakla caddenin birleştiği yerden bakınca hukuk
felsefesini; ibadethanelerin bulunduğu sokakla caddenin birleştiği yerden de
dini felsefeyi… Her sokağı ayrı ayrı sayacak halimiz yok. Anlayalım işte…
İstiklâl Caddesinin bazı
pasajları meşhurdur. Buralardan bakarsak… izmleri görürüz. İsim yazmadım ki
bazıları yanlış anlamasın. Olur ya bizim benzetmeleri ileri götürür de kalın
kalın kitaplar yazanları gücendiririz.
O sokaktan, bu sokaktan;
bu pasajdan, şu pasajdan çıkan insanların caddede yürüdüklerini görürüz. Ya da
tam ortadan geçen tramvaya bindiklerini. Peki, buna ne diyeceğiz? Ne bileyim.
Her görüntüyü bir felsefeyle açıklamak zorunda mıyız?
Klişelere, kalıplara öyle
alıştık ki sormayın. Dün bir pasajda gördüğümüzü bugün başka pasajda görürsek
yadırgıyoruz. Ona dönek falan da deyiveriyoruz.
İstiklâl Caddesinde sağlı
sollu dükkânlar da var. Felsefede de şu okulu, bu okulu; bunun felsefesi, şunun
felsefesi yok mu?
Ey beni kınayanlar.
Felsefe sözlüğünü anlayamadığımı söylediğim için beni kınayan dostlar. Siz
sadece Beyoğlu’nun İstiklâl Caddesini tanıyabilir misiniz? Metrodan çıkıp
gelenler, Tünelden çıkıp gelenler, sokak aralarından, pasajlardan, dükkânlardan
çıkıp gelenler, gidenler; cinsi, rengi, milleti, ırkı, şuyu buyu farklı
olanları tanıyabilir misiniz?
Fazla mı abarttım.
Gözünüzü de korkutmak istemem. Her şeye rağmen felsefe de öğrenilebilir. Nasıl
mı? Orasını ilgililer bilir; ama biz şu kadarını söyleyebiliriz.
Önce Beyoğlu ve İstiklâl
Caddesi şöyle bir gezilir. Sonra bir mekâna kuruluruz. Örneğin okulun birine
gireriz. Eğitim felsefesini öğreniriz. Sonra başka bir sokağa, sonra başka bir
sokağa… Ömür yetmez demeyin.
Kelime kalabalığı mı
yapıyorum? Tabii ya, İstiklâl Caddesi çok kalabalık olur.
Yine çıktık İstiklâle.
Caddenin bir başından bakarsanız. Diğer başını göremezsiniz. Ancak caddenin
yarısına kadar olan bölümü görebilirsiniz. Çünkü cadde hafiften kıvrılır.
Felsefeye de öyle bir noktasından bakarsanız her bir şeyi göremezsiniz. Bir
noktaya kadar klasik felsefeyi, bir noktadan sonra da modern felsefeyi…
Anlıyorum bir an önce
İstiklâlinize kavuşmak istiyorsunuz. Peki, özetliyorum:
Felsefe caddesinin bir
başından bakarsanız genel bilgiye kolaylık felsefesini görürsünüz.
Sokakların caddeye
birleştiği noktalardan bakarsanız bilim felsefelerini görürsünüz.
Bazı pasajlardan…
izmleri, bazı dükkânlardan diğer okulları, görüşleri görürsünüz.
Benim gibi hasta
yatağından bakarsanız havai fişeklerden başka bir şey göremezsiniz. Göremeyince
de felsefesiz kalırsınız. Geleceğinizi oluşturamazsınız.
Bana göre felsefe
ileriyi görmemize yarayan bir bilimdir.
Ne mutlu ileriyi
görebilenlere.
Sabahattin Gencal
Çekmeköy-İstanbul, 2020
___________
*Gencal, Sabahattin, Yeni Yeni Tazeleniyorum Ben, Cinius Yayınları, İstanbul, 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder