23.1.25

Ooo, Hocam...

 


OOO, HOCAM

 

Seviyorum. Tüm yaratıkları seviyorum. Tüm insanları, özelikle çocukları seviyorum. Sevgim damarlarımda kan gibi… Ama ne yazık ki sevgimi belirtemiyorum.  Bu konudaki kuramsal bilgiler fazlasıyla var bende:

Hadis: “Ruhum kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” (Riyazüssalihin sayfa 289-Müslim)

Hadis: “Bir kimse din kardeşini severse ona sevdiğini haber versin.” (Tirmizi-Riyazüssalihin sayfa 291)

Yukarıda dedim ya, pratiğim zayıf. Sevgimi belli edemiyorum. Ama anlayan anlıyor beni. Geç de olsa görüyor içimdeki sevgi ateşini. İyi ki görüyorlar içimdekini, yoksa üzülürdüm. İyi ki…

Yeni taşındığım muhitimizde de yavaş yavaş görüyorlar beni, tanımaya başlıyorlar beni. Ama ben yine çekingen davranıyorum. Sokağımızdan gelip geçenlerin hatırını soramıyorum…

Durum böyleyken dün bir istisna gerçekleşti. Tesadüf mü dersiniz, tevafuk mü? Ne derseniz deyin güzel bir şey oldu:

Sokağımızdan geçmekte olan; dedesine nazların en güzelini gösteren Küçük beyle ve tabii dedesi ile de nasılsa konuştum. Hâl hatır sordum. Karşılık buldum. Derken derken…

Yaşlı delikanlının Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olduğunu öğrendim. 7 yıl kadar önce emekliye ayrıldı ve halen Samsun’da ikamet ediyor. Aslen Havzalı. Lâf lâfı açar derler ya cidden açıyor.  Samsun İmamhatipte okuduğunu da öğrenince sordum kendisine;

“Türkçe öğretmenlerinizden kimleri hatırlıyorsunuz?”

“Sabahattin Beyi…”

“Sabahattin Bey nasıl bir insandı?”

“İyi bir insandı…”

“İyi bir insandı.”     sözü, ne yalan söyleyeyim hoşuma gitti. Övünmek iyi değil, biliyorum; ama samimi olmak gerekirse… İçimden geçmedi değil, hâlâ da geçiyor. Musalla taşında sordukları zamanda inşallah “iyi insandı” derler

Farklı bir şey söylemiş olsaydı hiç ses çıkartmayacaktım; ama çok güzel bir tonlama ile çok güzel kelimeler çıkınca ağzından ve yüreğinden ben de yavaş yavaş güneş gözlüklerimi çıkardım. Ve derin derin bakınca “Oooo, Hocam.” diyerek bana sarıldı.

Sarıldık Ahmet Sait Yurduseven’le.

Tam 47 sene sonra birbirine sarılan öğretmen ve öğrencisini gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz?

Birkaç kelime, birkaç kelime daha; ama Küçük Bey dedesini rahat bırakmıyor.

Ahmet Sait Bey, müsaade alarak Küçük Beye dondurma almak üzere ayrıldı. Birkaç gün daha buralarda olacağını da ekledi.

Kızına gelmişti. Birkaç yüz metre ilerimizde oturuyorlardı. Görebileceğimi düşündüm. Camide göremedim, etrafta da göremedim. İçime dert oldu.

Tuttum, sınıf arkadaşı, yine Samsun 19 Mayıs Üniversitesi öğretim görevlilerinden emekli Necati Gül Bey’e telefon ettim. Böyle böyle dedim. Sağ olsun telefon numarasını attı bana.

Ahmet Sait Beye telefon ettim. On dakika geçmedi buluştuk.  Bir restorana gittik.

Giderken de konuşmaya devam ettik. Yine lâf lâfı açtı. Çok değerli bir arkadaşımı tanıdığını söyledi. Ama 25 yıldır görüşmediklerini ekledi. Hemen telefon açtım. Hâl hatırdan sonra Ahmet Sait Beye verdim telefonu. Görüştüler. Yine yeğenimiz ile arkadaş olduklarını da öğrendim. Yemekten sonra ona da telefon açtım. Kısaca güzel tesadüfler oldu bugün.

Yemekteki muhabbetimize diyecek yoktu. Yemekten sonra da bir tatlı da almasını isteyince “Bu sohbetten tatlı hiçbir şey olamaz” deyiverdi.

Gerçekten anılar öyle canlandı ki, sanki sesli ve renkli görüntülü bir filim izlemiş gibi olduk. Yalan olmasın tüm öğrencilerimi hatırlayamadım; ama bazı öğrencilerimi tek tek sordum. Maşallah, hepsi de güzel hizmetler verdiler, veriyorlar…

Sevincin yanında üzüntü de oluyor maalesef. Kendisinden çok umutlandığım, yazın hayatında yer alacağını kuvvetle tahmin ettiğim bir öğrencimi sordum. İnternet dünyasında kendisinin izine rastlayamadığımı belirtince genç yaşta rahmeti olduğunu söyledi. Allah rahmet etsin. Bu arada bazı öğretmen arkadaşlarımızı da rahmetle andık. Bazılarını da selâmetle.  Allah’ın takdiri…

Ahmet Sait Bey, bir ara dalar gibi olduysa da toparladı ve “Bu anda kendimi sınıftaki gibi hissediyorrum. Siz her zamanki mütevaziliğiniz, samimiyetinizle bilgi ve kültürünüzü yavaş yavaş, hazmettire hazmettire bize aktarıyorsunuz…

İnsan mahcup oluyor. Bu güzel sözler yetmiyormuş gibi ekliyor: “Hiç değişmemişsiniz.” diye iltifatlar ediyor…

Akşam ezanı okunmadan önce kalktık restorandan. O, caminin alt katında abdest alırken ben camiye girdim.

Namazdan sonra da konuştuk biraz. Başka bir öğrencimden söz etti. Demek ki abdestten sonra telefon etti ona. Öğrencimiz “Onu nasıl hatırlamam. ‘Yavrum’ derdi bize.”  Gerçekten öğrencilerimizi yavrularım gibi severdim.

Bu da bir tesadüf, sevgi ile başladık yazımıza yine sevgi ile bitiriyoruz.

Öğretmen ve öğrencisinin başka deyişle iki meslektaşın konuşmaları hep eğitim üzerine, hep sevgi ve saygı üzerine.

İnsanlar arasındaki ilişkilerin temel kuralı sevgi ve saygıdır.” diyenler ne güzel söylemiş.

Sevgi ve saygılarımla.

Çekmeköy-İstanbul, 10 Ağustos 2017 Perşembe

        __________________

        Gencal, Sabahattin, Ooo Hocam, İnsanManzaraları veya İkindi Sohbetleri, Cinius yayınları, İstanbul, 2020



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder