OOO, HOCAM
Seviyorum. Tüm
yaratıkları seviyorum. Tüm insanları, özelikle çocukları seviyorum. Sevgim
damarlarımda kan gibi… Ama ne yazık ki sevgimi belirtemiyorum. Bu
konudaki kuramsal bilgiler fazlasıyla var bende:
Hadis: “Ruhum
kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki siz iman etmedikçe cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız”
(Riyazüssalihin sayfa 289-Müslim)
Hadis: “Bir
kimse din kardeşini severse ona sevdiğini haber versin.”
(Tirmizi-Riyazüssalihin sayfa 291)
Yukarıda
dedim ya, pratiğim zayıf. Sevgimi belli edemiyorum. Ama anlayan anlıyor beni.
Geç de olsa görüyor içimdeki sevgi ateşini. İyi ki görüyorlar içimdekini, yoksa
üzülürdüm. İyi ki…
Yeni
taşındığım muhitimizde de yavaş yavaş görüyorlar beni, tanımaya başlıyorlar
beni. Ama ben yine çekingen davranıyorum. Sokağımızdan gelip geçenlerin
hatırını soramıyorum…
Durum
böyleyken dün bir istisna gerçekleşti. Tesadüf mü dersiniz, tevafuk mü? Ne
derseniz deyin güzel bir şey oldu:
Sokağımızdan
geçmekte olan; dedesine nazların en güzelini gösteren Küçük beyle ve tabii
dedesi ile de nasılsa konuştum. Hâl hatır sordum. Karşılık buldum. Derken
derken…
Yaşlı
delikanlının Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olduğunu
öğrendim. 7 yıl kadar önce emekliye ayrıldı ve halen Samsun’da ikamet ediyor.
Aslen Havzalı. Lâf lâfı açar derler ya cidden açıyor. Samsun İmamhatipte
okuduğunu da öğrenince sordum kendisine;
“Türkçe öğretmenlerinizden
kimleri hatırlıyorsunuz?”
“Sabahattin Beyi…”
“Sabahattin Bey nasıl bir
insandı?”
“İyi bir insandı…”
“İyi bir insandı.” sözü, ne yalan söyleyeyim hoşuma gitti.
Övünmek iyi değil, biliyorum; ama samimi olmak gerekirse… İçimden geçmedi
değil, hâlâ da geçiyor. Musalla taşında sordukları zamanda inşallah “iyi
insandı” derler…
Farklı bir
şey söylemiş olsaydı hiç ses çıkartmayacaktım; ama çok güzel bir tonlama ile
çok güzel kelimeler çıkınca ağzından ve yüreğinden ben de yavaş yavaş güneş
gözlüklerimi çıkardım. Ve derin derin bakınca “Oooo, Hocam.” diyerek
bana sarıldı.
Sarıldık
Ahmet Sait Yurduseven’le.
Tam 47 sene
sonra birbirine sarılan öğretmen ve öğrencisini gözlerinizin önüne
getirebiliyor musunuz?
Birkaç
kelime, birkaç kelime daha; ama Küçük Bey dedesini rahat bırakmıyor.
Ahmet Sait
Bey, müsaade alarak Küçük Beye dondurma almak üzere ayrıldı. Birkaç gün daha
buralarda olacağını da ekledi.
Kızına
gelmişti. Birkaç yüz metre ilerimizde oturuyorlardı. Görebileceğimi düşündüm.
Camide göremedim, etrafta da göremedim. İçime dert oldu.
Tuttum, sınıf
arkadaşı, yine Samsun 19 Mayıs Üniversitesi öğretim görevlilerinden emekli
Necati Gül Bey’e telefon ettim. Böyle böyle dedim. Sağ olsun telefon numarasını
attı bana.
Ahmet Sait
Beye telefon ettim. On dakika geçmedi buluştuk. Bir restorana
gittik.
Giderken de
konuşmaya devam ettik. Yine lâf lâfı açtı. Çok değerli bir arkadaşımı
tanıdığını söyledi. Ama 25 yıldır görüşmediklerini ekledi. Hemen telefon açtım.
Hâl hatırdan sonra Ahmet Sait Beye verdim telefonu. Görüştüler. Yine yeğenimiz
ile arkadaş olduklarını da öğrendim. Yemekten sonra ona da telefon açtım.
Kısaca güzel tesadüfler oldu bugün.
Yemekteki
muhabbetimize diyecek yoktu. Yemekten sonra da bir tatlı da almasını isteyince
“Bu sohbetten tatlı hiçbir şey olamaz” deyiverdi.
Gerçekten
anılar öyle canlandı ki, sanki sesli ve renkli görüntülü bir filim izlemiş gibi
olduk. Yalan olmasın tüm öğrencilerimi hatırlayamadım; ama bazı öğrencilerimi
tek tek sordum. Maşallah, hepsi de güzel hizmetler verdiler, veriyorlar…
Sevincin
yanında üzüntü de oluyor maalesef. Kendisinden çok umutlandığım, yazın
hayatında yer alacağını kuvvetle tahmin ettiğim bir öğrencimi sordum. İnternet
dünyasında kendisinin izine rastlayamadığımı belirtince genç yaşta rahmeti
olduğunu söyledi. Allah rahmet etsin. Bu arada bazı öğretmen arkadaşlarımızı da
rahmetle andık. Bazılarını da selâmetle. Allah’ın takdiri…
Ahmet Sait
Bey, bir ara dalar gibi olduysa da toparladı ve “Bu anda kendimi sınıftaki
gibi hissediyorrum. Siz her zamanki mütevaziliğiniz, samimiyetinizle bilgi ve
kültürünüzü yavaş yavaş, hazmettire hazmettire bize aktarıyorsunuz…”
İnsan mahcup
oluyor. Bu güzel sözler yetmiyormuş gibi ekliyor: “Hiç değişmemişsiniz.” diye
iltifatlar ediyor…
Akşam ezanı
okunmadan önce kalktık restorandan. O, caminin alt katında abdest alırken ben
camiye girdim.
Namazdan
sonra da konuştuk biraz. Başka bir öğrencimden söz etti. Demek ki abdestten
sonra telefon etti ona. Öğrencimiz “Onu nasıl hatırlamam. ‘Yavrum’ derdi
bize.” Gerçekten öğrencilerimizi yavrularım gibi severdim.
Bu da bir
tesadüf, sevgi ile başladık yazımıza yine sevgi ile bitiriyoruz.
Öğretmen ve
öğrencisinin başka deyişle iki meslektaşın konuşmaları hep eğitim üzerine, hep
sevgi ve saygı üzerine.
“İnsanlar
arasındaki ilişkilerin temel kuralı sevgi ve saygıdır.” diyenler ne güzel
söylemiş.
Sevgi ve
saygılarımla.
Çekmeköy-İstanbul,
10 Ağustos 2017 Perşembe
__________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder