(Yazar olmayı
hayal edenlere…)
İnsanın, zaman zaman uykuları
kaçabilir. Bu olağan bir durumdur. Ama benim, olağan dışı olarak gecenin tam
ortasında, tam demindeyken uykum kaçıverdi.
Uykularım kaçınca başucumdaki
kitaplarımdan birini alırım elime. Uykum çok kıskançtır. Özellikle güzel
kitapları kıskanıverir ve çok geçmeden geliverir. Bu durumlara alıştık artık.
Ancak dün gece alışmadığım bir durum yaşadık. Tam gecenin ortasında, ne bahane
bulduysa kaçtı uykum.
Başucumdaki kitabı yattığım ilk
anlarda bitirmiştim. Daha doğrusu kitap bitirdi beni. “Modern Batı Düşüncesinde Vahiy” adlı kitabı okumak oldukça zor.
Onun için gözlerimi yumarak düşüncelere daldım. Kaçanlara minnet etmektense
düşünmeyi tercih ettim.
Bin bir düşünceden biri öne çıktı
nasılsa. Öyle ki “Buldum buldum” diyerek yataktan fırlasam yeriydi. Ama “ağır
olalım” dedik. Keşke kalksaydık ve aklımıza geleni anında yazabilseydik.
Şimdi, gecikmeli de olsa buluşumu
yazıyorum:
Yazı su gibi olmalıdır. Çokları, “Ooo, bu çoktan bulundu.
“Yazı su gibi akmalı” diye az mı dedik…” Ben suyun akma özelliğinden öte, daha
önemlisi içilebilirliği üzerinde duruyorum. Yazı yayla suyu gibi
olmalı. Öylesine arı, duru… Öylesine tatlı, zevkli, lezzetli…
Çocukluğumda yazları Trabzon’un
Alaysa Yaylasında geçirirdik. 2500 metre yüksekte nasıl su çıkıyor hâlâ anlamış
değilim. Sülenlerden sular akıyor… Genç kızlar delikanlılar güğümlerini
doldurmak için bekliyor…
Ben genç bir kızın güğümünden su
içmedim. Kafekayı tepeme dikmedim. Güğümün en küçüğüne kafeka derdik. Bazıları
bunu kafaya diker lıkır lıkır suyu içer, kalanı da yüzüne gözüne… Bazıları
tasla içerdi. Ben maşrabadan içerdim. Maşraba kalaylı bakırdan yapılan
şimdilerde kupa denilen bardağa benzer bir şeydi. Ayrıca sülenlerden de
içerdim.
İyi ki kaçtı uykum. Yayla sefası
yapıyorum. Uykum şimdi neyi kıskandı acaba yine yanaşmaya başladı.
İyisi mi sözümüzü tamamlayalım yoksa
uyku bastıracak…
Bazı yazarlar nabza göre şerbet
veriyor ya, belki de bundan geldi aklıma yazının su gibi olması. Şimdi
marketler şerbetler var. Reklam olmasın diye isim vermeyelim. Birçok yazar
böyle şerbet yapıyor. Bununla kalsalar iyi şerbetlere uyku ilâcı da aptallık
ilâcı da katıyorlar. Hani filmlerde görürdük kızların limonatalarına uyku ilâcı
katıyorlar. Bu şerbetçiler limonatıcıları çok geride bıraktı. Alenen
katıyorlar. Çokları da ne kattıklarını da bilmiyorlar. Patron ne verirse
şerbetlere katıveriyorlar. İşte biraz da bunun için diyorum. Yazılar su gibi şeffaf olmalı, katışıksız
olmalı.
Söz sanatı da mı katmayalım? Suda
belli mineraller var. Bu yeterli. (Bkz. 1) Ancak, bazı sularda doğal mineral
falan filan da yok. Öylesine sulara da yapay aroma katıyorlar ve de modern
edebiyat diye yutturuyorlar.
Kimse kusura bakmasın, ben Alaysa
sülenlerinden su içmiş biriyim, Kurkuruçtaki İspendam Suyundan içmiş biriyim.
Onun için yapay aromalı suları da şerbetleri de değerlendirebiliriz.
Uykum kaçtığında kalkıp bu su
meselesini yazsaydım, bu son paragrafı yazmaya gerek duymazdım. Sanki birazcık
öğünmek gibi oldu… Bir şey değil, şimdi de okuyucuların uykuları kaçacak.
İçecek su bulma telâşı başlayacak…
Çekmeköy- İstanbul, 30.11.2019
____________
1. Suyun içinde bulunan kalsiyum ve magnezyum dışındaki mineraller de çok
önemlidir. Doğada ve insan vücudunda soy
gazlar hariç 84 element bulunmaktadır. İnsan vücudunun bütün bunlara ihtiyacı
vardır, çünkü bu elementlerin hiçbiri insan vücudunda üretilmemektedir. İşin
kötü yanı bazı doğal mineralleri (selenyum, molibden, vanadyum, magnezyum,
lityum, kobalt vb) alacağımız doğru dürüst bir kaynak yoktur. Bu minerallerin
hemen tamamı kaliteli kaynak suluları, maden suları ve kaya tuzlarında
bulunuyorlar ve sağlığımız için çok önemlidir. Sadece bir örnek vermek
istiyorum ABD’de Texas’ta lityumdan fakir suların içildiği bölgelerde cinayet,
hırsızlık, soygunculuk, tecavüz ve intihar olgularının daha çok görüldüğü
saptanmıştır.
http://www.beslenmebulteni.com/ictigimiz-sudaki-diger-buyuk-sorun-mineral-eksikligi/
__________________________
İşte benim yaylam: ALAYISA Bizim ev sol bastaydı. Hasretimize dayanamayınca yıkıldı. Acaba diyorum; ayak izlerimiz de silindi mi? Bu görülen ve görülmeyen mekânın her karışında ayak izlerim var... |
* Gencal, Sabahattin; Yazı Su Gibi Olmalı, sayfa 29, En Çok Yalnız Olmadığım Vakit
YALNIZIM, Cinius Yayınları, İstanbul, 2020
Ne güzel, eğitici, bilgilendirici, düşündürücü bir yazı yazmışsınız. Sabahattin Hocam. Geceden beri sağanak yağan yağmur, sabah da gün boyu kesintilerle devam etti. Yağmurdan sonra güneş mutlu ediyor insanı. Bu ara blog yazışmaları öyle yoğun ki, öğle vakti okuyup akşam yorum yazarım diye düşündüğüm yazınızdan sonra ne çok yeni yayın olmuş. Sevindirici bir durum.
YanıtlaSilSuyun ulaştığı her yer nasıl güzel, bereketli ve rahatlatıcıdır.
Karadeniz yaylaları hep güzeldir. Doğudan batıya Karadeniz gezilerimiz olmuştu. Bir karış topraktan ürün almaya çalışan yaşlı kadınlar tanıdık.
Eşimin doğum yeri Mersin- Arslanköy Yaylası da; doğasıyla, okumuş insanları ve sularıyla çok ünlüdür. O yöre hakkında ben de blogda çok yazı yazdım, fotoğraflar ekledim. Deniz seviyesinden 1500 m. yükseklikte, şehir merkezine yaklaşık bir saat uzaklıktadır. Suyun olduğu her yer daha farklıdır gerçekten.
Emeğinize sağlık. İyi ki güncelleme yapmışsınız.
Tamamlayıcı yorumunuz için çok teşekkür ederim.
SilBlogların canlanmaya başlamasına sevindim.
Hayırlı günler dileğiyle saygılar.
Yaylalar saftır, güzelliktir. Anıları da özeldir ve özlenir.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim.
SilYaylalar hakkında tespitleriniz güzel ve isabetli.
Hayırlı günler dileğiyle selâmlar...
Su gibi kana kana içilen, iyi gelen yazıların varlığını ve gerekliliğini hissettiren satırlarınız yine bana farklı düşünce yolları açtı. Fikrinize, emeğinize sağlık!
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sil"Marifet iltifata tabidir." der atalarımız. Hayret 82 yaşımda bile iltifat hoşuma gidiyor. özellikle sizin gibi yazı ustalarının satırlar arasındaki iltifatları. Oysa çok defa iltifatları sevmem, iltifat etmesini de beceremem dediğim halde. Demek ki insan oğlunun günü gününe uymadığı zamanlar oluyor. Hayırlı günler dileğiyle saygılar...