14.1.25

Yazı Su Gibi Olmalı *

 



(Yazar olmayı hayal edenlere…)

İnsanın, zaman zaman uykuları kaçabilir. Bu olağan bir durumdur. Ama benim, olağan dışı olarak gecenin tam ortasında, tam demindeyken uykum kaçıverdi.

Uykularım kaçınca başucumdaki kitaplarımdan birini alırım elime. Uykum çok kıskançtır. Özellikle güzel kitapları kıskanıverir ve çok geçmeden geliverir. Bu durumlara alıştık artık. Ancak dün gece alışmadığım bir durum yaşadık. Tam gecenin ortasında, ne bahane bulduysa kaçtı uykum.

Başucumdaki kitabı yattığım ilk anlarda bitirmiştim. Daha doğrusu kitap bitirdi beni. “Modern Batı Düşüncesinde Vahiy” adlı kitabı okumak oldukça zor. Onun için gözlerimi yumarak düşüncelere daldım. Kaçanlara minnet etmektense düşünmeyi tercih ettim.

Bin bir düşünceden biri öne çıktı nasılsa. Öyle ki “Buldum buldum” diyerek yataktan fırlasam yeriydi. Ama “ağır olalım” dedik. Keşke kalksaydık ve aklımıza geleni anında yazabilseydik.

Şimdi, gecikmeli de olsa buluşumu yazıyorum:

Yazı su gibi olmalıdır. Çokları, “Ooo, bu çoktan bulundu. “Yazı su gibi akmalı” diye az mı dedik…” Ben suyun akma özelliğinden öte, daha önemlisi içilebilirliği üzerinde duruyorum. Yazı yayla suyu gibi olmalı. Öylesine arı, duru… Öylesine tatlı, zevkli, lezzetli…

Çocukluğumda yazları Trabzon’un Alaysa Yaylasında geçirirdik. 2500 metre yüksekte nasıl su çıkıyor hâlâ anlamış değilim. Sülenlerden sular akıyor… Genç kızlar delikanlılar güğümlerini doldurmak için bekliyor…

Ben genç bir kızın güğümünden su içmedim. Kafekayı tepeme dikmedim. Güğümün en küçüğüne kafeka derdik. Bazıları bunu kafaya diker lıkır lıkır suyu içer, kalanı da yüzüne gözüne… Bazıları tasla içerdi. Ben maşrabadan içerdim. Maşraba kalaylı bakırdan yapılan şimdilerde kupa denilen bardağa benzer bir şeydi. Ayrıca sülenlerden de içerdim.

İyi ki kaçtı uykum. Yayla sefası yapıyorum. Uykum şimdi neyi kıskandı acaba yine yanaşmaya başladı.

İyisi mi sözümüzü tamamlayalım yoksa uyku bastıracak…

Bazı yazarlar nabza göre şerbet veriyor ya, belki de bundan geldi aklıma yazının su gibi olması. Şimdi marketler şerbetler var. Reklam olmasın diye isim vermeyelim. Birçok yazar böyle şerbet yapıyor. Bununla kalsalar iyi şerbetlere uyku ilâcı da aptallık ilâcı da katıyorlar. Hani filmlerde görürdük kızların limonatalarına uyku ilâcı katıyorlar. Bu şerbetçiler limonatıcıları çok geride bıraktı. Alenen katıyorlar. Çokları da ne kattıklarını da bilmiyorlar. Patron ne verirse şerbetlere katıveriyorlar. İşte biraz da bunun için diyorum. Yazılar su gibi şeffaf olmalı, katışıksız olmalı.

Söz sanatı da mı katmayalım? Suda belli mineraller var. Bu yeterli. (Bkz. 1) Ancak, bazı sularda doğal mineral falan filan da yok. Öylesine sulara da yapay aroma katıyorlar ve de modern edebiyat diye yutturuyorlar.

Kimse kusura bakmasın, ben Alaysa sülenlerinden su içmiş biriyim, Kurkuruçtaki İspendam Suyundan içmiş biriyim. Onun için yapay aromalı suları da şerbetleri de değerlendirebiliriz.

Uykum kaçtığında kalkıp bu su meselesini yazsaydım, bu son paragrafı yazmaya gerek duymazdım. Sanki birazcık öğünmek gibi oldu… Bir şey değil, şimdi de okuyucuların uykuları kaçacak. İçecek su bulma telâşı başlayacak…

Çekmeköy- İstanbul, 30.11.2019

____________

1. Suyun içinde bulunan kalsiyum ve magnezyum dışındaki mineraller de çok önemlidir.  Doğada ve insan vücudunda soy gazlar hariç 84 element bulunmaktadır. İnsan vücudunun bütün bunlara ihtiyacı vardır, çünkü bu elementlerin hiçbiri insan vücudunda üretilmemektedir. İşin kötü yanı bazı doğal mineralleri (selenyum, molibden, vanadyum, magnezyum, lityum, kobalt vb) alacağımız doğru dürüst bir kaynak yoktur. Bu minerallerin hemen tamamı kaliteli kaynak suluları, maden suları ve kaya tuzlarında bulunuyorlar ve sağlığımız için çok önemlidir. Sadece bir örnek vermek istiyorum ABD’de Texas’ta lityumdan fakir suların içildiği bölgelerde cinayet, hırsızlık, soygunculuk, tecavüz ve intihar olgularının daha çok görüldüğü saptanmıştır.

http://www.beslenmebulteni.com/ictigimiz-sudaki-diger-buyuk-sorun-mineral-eksikligi/

__________________________ 

İşte benim yaylam: ALAYISA
Bizim ev sol bastaydı. Hasretimize dayanamayınca yıkıldı.
Acaba diyorum; ayak izlerimiz de silindi mi?  Bu görülen ve görülmeyen mekânın her karışında ayak izlerim var...



* Gencal, Sabahattin; Yazı Su Gibi Olmalı, sayfa 29, En Çok Yalnız Olmadığım Vakit YALNIZIM, Cinius Yayınları, İstanbul, 2020

6 yorum:

  1. Ne güzel, eğitici, bilgilendirici, düşündürücü bir yazı yazmışsınız. Sabahattin Hocam. Geceden beri sağanak yağan yağmur, sabah da gün boyu kesintilerle devam etti. Yağmurdan sonra güneş mutlu ediyor insanı. Bu ara blog yazışmaları öyle yoğun ki, öğle vakti okuyup akşam yorum yazarım diye düşündüğüm yazınızdan sonra ne çok yeni yayın olmuş. Sevindirici bir durum.
    Suyun ulaştığı her yer nasıl güzel, bereketli ve rahatlatıcıdır.
    Karadeniz yaylaları hep güzeldir. Doğudan batıya Karadeniz gezilerimiz olmuştu. Bir karış topraktan ürün almaya çalışan yaşlı kadınlar tanıdık.
    Eşimin doğum yeri Mersin- Arslanköy Yaylası da; doğasıyla, okumuş insanları ve sularıyla çok ünlüdür. O yöre hakkında ben de blogda çok yazı yazdım, fotoğraflar ekledim. Deniz seviyesinden 1500 m. yükseklikte, şehir merkezine yaklaşık bir saat uzaklıktadır. Suyun olduğu her yer daha farklıdır gerçekten.
    Emeğinize sağlık. İyi ki güncelleme yapmışsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamamlayıcı yorumunuz için çok teşekkür ederim.
      Blogların canlanmaya başlamasına sevindim.
      Hayırlı günler dileğiyle saygılar.

      Sil
  2. Yaylalar saftır, güzelliktir. Anıları da özeldir ve özlenir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim.
      Yaylalar hakkında tespitleriniz güzel ve isabetli.
      Hayırlı günler dileğiyle selâmlar...

      Sil
  3. Su gibi kana kana içilen, iyi gelen yazıların varlığını ve gerekliliğini hissettiren satırlarınız yine bana farklı düşünce yolları açtı. Fikrinize, emeğinize sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
      "Marifet iltifata tabidir." der atalarımız. Hayret 82 yaşımda bile iltifat hoşuma gidiyor. özellikle sizin gibi yazı ustalarının satırlar arasındaki iltifatları. Oysa çok defa iltifatları sevmem, iltifat etmesini de beceremem dediğim halde. Demek ki insan oğlunun günü gününe uymadığı zamanlar oluyor. Hayırlı günler dileğiyle saygılar...

      Sil