30.10.24

Makbule Abalı / Farkındalıklarımız- Hayata Anlam Kazandırmak...

 



Yaşamak bir nevi "farkındalık" değil midir? Çevremizin, insanların, canlıların, çiçeklerin, ağaçların, hayvanların farkında olmak. Onların da varlığına duyarlı olmak, tepkilerini yok saymamak. Acılarını, ağıtlarını duyabilmek, kulak vermek, gözlemek, gönül vermek...

 Bazen yanı başımızdaki güzelliklerin farkında olmayız: Bir tomurcuk açarken, bir fidan boy verirken, bir yağmur damlası düşerken değişimin farkında olmak. İyinin-kötünün, doğrunun-yanlışın, güzelin-çirkinin bilincine varmak. Estetik bir sanat eserinin ya da zevksiz bir görüntünün ayrımında olabilmek...

 Bakmak-görmek-dikkat etmek-farkında olmak... Ruhsal yapımıza göre bir gün fark ettiğimizi bir başka gün fark etmeyebiliriz. Bir gün bir anda dikkatimizi çeken bir şey, bir başka zamanda hiç de ilgi alanımıza girmeyebilir. Algılarımızda seçici davranırız, bize "anlamlı" geleni algılarız; Çocuk bekleyen bir anne adayı çocuk arabalarını gözleriyle tarayabilir. Düğünü olacak bir genç kız, vitrinlerdeki gelinliklerden gözlerini alamaz. Bazen bizim fark ettiğimiz bir şey, bir başka arkadaşımızın hiç de gözüne çarpmaz.

 "Yol boyundaki erikler, şeftaliler çiçek açtı mı?" diye sorarsanız; "Hiç dikkat etmedim ki farkında bile değilim." diyebilir karşınızdaki kişi. Her gün yanından geçmiş ama binaların arasından boy veren o güzellikleri önemsememiştir bile.

  Bir hastalık sonrası birkaç kilo veren, görüntüsü değişen arkadaşımızın bu durumunu fark etmemek ona üzücü gelebilir. Ev dekorasyonunda güzel değişiklikler yapmış bir komşunuzun evinde bu değişimleri görmemeniz, ona kendisini önemsemediğiniz anlamına gelebilir. Farkı fark etmenizi bekliyordur.

 Yıllarca öğretmenlik yaptıysanız "emekli" olduğunuzda bile, çalan zillere kulağınız hep aşinadır. Hastanede zor günler yaşadıysanız ya da bir hastanız varsa, her ambulans sireni içinizi titretir. Bir şarkı sizi duygulandırırken bir başkasına hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Duygulu bir insansanız, içten yapılan her davranış yüzünüzde güller açtırır. Karanlık bir gecede kaç kişi başını gökyüzüne çevirip ışıldayan yıldızları fark eder ya da önemser? Yüksek sesle, bağırarak yapılan bir konuşma neden kimilerini hiç rahatsız etmez ama bazılarına da çok itici, huzursuz edici gelir.

 Nezaketi, saygıyı özleyen bir insan, çevresindeki kavganın farkında olurken nasıl da rahatsız olur. Oysa bu durumu kanıksamış bir insan belki kavganın farkında bile olmaz. Televizyon ekranında bile olsa, yerde sürüklenerek götürülen bir genç, duyarlı bir insanın nasıl da içini acıtır.

 


Farkındalıklarımız bizi biz yapan etkenler değil midir aslında? Farkında olmamız gerekirken farkında olamadığımız öyle çok şey var ki yaşantımızda. Bazen de bir ses ve görüntü bombardımanına uğruyoruz. Duymak istemediğimiz sesleri duyuyor, görmek istemediğimiz görüntüleri görüyor, algılıyoruz. Zihinlerimiz yorgun düşüyor.

 Hayat akıp giderken, saatler, dakikalar, saniyeler hızla tükenirken farkında oluşumuz kişilere, kişiliklere, zamana, duruma göre değişiyor. Hayatın farkında olmak belki pür dikkat olmak değil. Ama her konuda duygularımızı, mantığımızı dengeleyerek; çevremizi, dünyamızı gören gözlerle, sağlam bir yürekle, düşünebilen bir beyinle, gördüklerini algılayabilen bir zihinle izlemeyi bilebilmek... Yolda bastonuyla yürümeye çalışan yaşlı bir insana yardımcı olup karşıya geçirmek kaçımızın aklından geçer? Bir parkta 1 m. ileride çöp kutusu varken yere atılmış sigara izmaritleri kaç kişiyi rahatsız eder?

 Farkında oluşumuz ne kadar artarsa, çevremize uyumumuz ya da olumsuzluklara tepkimiz o denli isabetli oluyor. Çevremizde olup bitenlerin farkında değilsek, ülke ve dünya gündeminden haberdar değilsek yaşamın ne anlamı olur?

 

                      Makbule ABALI- Eğitimci


 

 

 

 

                                                               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder