11.9.24

Eli Kalem Tutanları Sayfamıza Davet Ediyoruz

 

 


 “1 EYLÜL Dünya Barış Gününüz Kutlu Olsun” başlıklı yazımda, okuyanlar hatırlayacaktır: “Sagen Yazarlar Grubu Sayfası, inşallah 28 Eylülde açılıyor. Yine sessiz sedasız, yine törensiz, yine haması nutuklar atılmadan, algı yaratmadan, yönlendirmeden, suçlamadan, aşağılaştırmadan, kutuplaştırmadan vb. açılıyor.” dedik.

Sağ olsun bir deneyimli ve kültürlü ağabeyimiz yazdığı yorumda şöyle diyor: “Algı yaratmadan bir sonuca yönelinmez ki”

İşte bu yoruma verdiğimiz cevap:

“Değerli Ağabeyimiz ve arkadaşımız, Bizim çabamız Hac yolundaki karınca gibi, yine Hz. İbrahim'in ateşini söndürmek için ağzında su taşıyan serçe gibidir. Ancak sizler açık deyişle tüm arkadaşlar uygun görürse birlik olabiliriz. Hatta bir kampanya açarak kurallarımıza uyan eli kalem tutanları sayfamıza çağırabiliriz. Bu olabilir veya olamaz. Ancak olursa dosdoğru bir algı yaratabilir ve doğruya, iyiye, güzele vb erdemlere yönelebiliriz. Bu düşüncemizi bir yazıyla gruba sunacağım. Hatta uygun gördüklerinizi sayfamıza davet ediniz, diyeceğim... Hayırlı olur inşallah. İyi günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...”

Değerli Arkadaşlarım,

Bu yorumu yazdıktan sonra da az düşünmedim. “Algı” kavramı üzerinde çalıştım. Diyeceksiniz ki; “Siz ki eski İlköğretmen Okulu mezunusunuz. Algıyı bilmez misiniz ki yeniden gözden geçiriyorsunuz. Ancak, itiraf etmeliyiz ki tüm çabalarımıza karşı bu toplumdaki bireylerde ALGI FİLTRESİ oluşturamadık. Daha doğrusu böylesi bir çabaya girenler bir şekilde engellendi.

Özetle toplum zaman zaman algı bombardımanlarına uğradı. Tabii yanlış algı bombardımanlarından söz ediyorum. Öyle oldu ki psikolojik, felsefi vb. akademik bir kavram olan algı kavramı gizli savaş, hipnoz, zehir vb. kavramları hatırlatır oldu.

“Algı yönetimi Amerikan ordusu tarafından geliştirilmiş bir yöntemdir. Algı yönetiminin hedefi insanların, devlet ve toplulukların algılarını belli bir yöne kanalize etmektir. Amaç eldeki bilgi ve duygular vasıtasıyla kitlelerin duyularını ya değiştirmek ya da var olan durumu olduğundan farklı göstermektir.”

“Askeri operasyonlar ve psikolojik harpler için kullanılan bu yöntem işe yarayınca halkla ilişkilerin, siyasetin ve her türlü markanın önemli bir iş kolu haline geldi. Tıpkı 2. dünya savaşındaki SS propaganda subayları gibi insanların algılarını değiştirmek, istenen alana kanalize etmek için firmalar ve siyasi partiler çalışmaya başladılar.”

(https://unsman.com/algi-yonetimi-nedir#:~:text=Alg%C4%B1%20y%C3%B6netimi%20Amerikan.)

Uzatmama gerek yok. ABD Yeşil Kuşak Projesini, BOP ‘U, Feto’yu hatırlayın. SS propaganda yöntemlerini hatırlayın. Büyük reklam harcamalarını hatırlayın...

Diyeceğim toplumumuz evet, bu aziz milletimiz algı operasyonlarında feleğini şaşırmıştır. İşte bunun için, kendi çalışmalarımız için her zaman karınca kadarınca tabirini kullanır oldum. Ama keşke kendimize güvenimiz olsa da zamanında bir aydınlatma uğraşına girmiş olsaydım. Gerçi HEEY projemiz (2011) çok iyi projeydi ama bugün için artık yetersiz kalır.

Bir de, derleyip düzenleyerek sunduğumuz Fâtiha Sûresi Tefsiri adlı çalışmamızda ‘2016, Gonca yayınevi) yazdıklarımıza bir bakın:

       (İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). ﴾6﴿ BİZİ dosdoğru yola ilet; (Kuran-ı Kerim, Fatiha Suresi (01) 6. Ayet)

"Ey Allah’m, sen BİZİ, razı olduğun şeylerde ve kendilerine nimet verdiğin kullarını muvaffak kıldığın doğru söz ve amellerde kararlı olmaya muvaffak kıl."

“Dikkat edilmesi gereken nokta şu ki, hidayeti sadece kendi şahsımız için istemiyoruz; “Bizi…” diyerek “Bir” olduğumuzu ifade ediyor, bu bilinç içerisinde Allah’a yöneliyoruz. Hakk’ın davası etrafında toplandığımız, bir araya geldiğimiz takdirde değer ifade ediyoruz. Dolayısıyla her şeyden önce “Biz” olmaya, “Bir” olmaya ihtiyacımız var.

 

“BİZ” Olabilmeliyiz

Biz olamazsak,

           kula kul olmaktan kurtulamazsak

                    Fâtiha Anahtarını elde edemeyiz.

 

Fâtiha Anahtarı olmadan da

          ne Kur’anı anlayabilir,

                 ne âlemlerin sırrına erebilir,

         ne de, bize şah damarımızdan daha yakın olan

                        Allah’a ulaşabiliriz.

(Sabahattin GENCAL)

...

Her gün Fatiha’yı okuyoruz dolayısıyla BİZ kelimesi kullanıyoruz. Ancak uygulamada BİZİ ayırma gayreti içinde olanların istediği gibi oluyor. Bu gaflet değil de nedir?

“Gaflet ve dalalet içinde olanları aydınlatmak; hıyanet içinde olanları yargıya havale etmek herkesin görevi olmalıdır. Başka deyişle; herkes elini taşın altına koymalıdır. Bu sadece bizlerin dileği olarak mütalaa edilmemeli; bunun farz olduğu dikkate alınmalıdır: İşte ilahiyatçı Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz’un Facebook’taki paylaşımı:

 BİRLİK FARZDIR

Amansız düşmanlarımızın, üzerimizdeki tek umudu parçalanmamız ve dünya-ahiret kazancı için çalışmamaklığımızdır. O HALDE, BİRLİK OLMAK MİLLETİMİZ İÇİN FARZ, PARÇALANMAK EN BÜYÜK GÜNAHTIR. BUNDAN ŞİDDETLE KAÇINMALIYIZ.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları hatırlatmamızın nedenini, gerçi anlaşılmıştır ama yine hatırlatalım:

Şahsen üyelerin sayısının çok fazla olmasını istemiyordum ama benim düşüncem pek önemli değil. Ancak içinde bulunduğumuz şartlarda çoğalmamızda yarar var. Onun için, başta belirttiğimiz gibi eli kalem tutanlardan kurallarımıza uyabilenleri sayfamıza çağıralım. Tekrar ediyorum parti fanatikleri, fikri sabitleri, ideolojik saplantısı olanları; reklam yapanları çağırmayalım. Kısaca açılışta yazdığımız kural niteliğindeki ifadelere uygun olanları davet edelim.

Böylece her birimizin katkısı olmuş olur. Açık deyişle “damlaya damlaya...”

Saygı ve sevgilerimle...

Sabahattin Gencal, 11. 09. 2024

 

Hakkında

Edebiyat, kültür, sanat, farkındalık vb. kavramlar düşünce ve duyguların formlarıdır /kalıplarıdır. Düşünce ve duygularını, kimi sanatçılar ölçülü koyar, kimileri de göz kararı. Ama hepsinde, ortak özellik insanlığa olan manevi yararı...

Yazarlar Grubu Sayfasını ifrat ve tefrite sapmadan orta yoldan, az da olsa devamlı yürüyerek insanlığa katkı sağlamayı amaç edinen sanatçılar için açtım. Hayırlı uğurlu olsun.

Umuyorum ki, iyi niyetlerle açtığımız bu yolda gönül dostları bilinçli sanatseverler yürüyecek.

Yürümek zorundayız...

Sabahattin Gencal (Emekli Öğretmen)

Çekmeköy-İstanbul, 22. 03. 2023

 



İnsan Olma Hakkı-İçindekiler

 




İÇİNDEKİLER

        001 --- İthaf
           002 --- Ahmet Meral / Sunuş
           003 --- Sabahattin Gencal / Yazarlara Mektup
           004 --- Dr. Süleyman Pekin / Önsöz
           005 --- Sabahattin Gencal / İnsan Olma Hakkı


Blog Okuyucularını Çoğaltmak

 


Blog Okuyucularının Sayılarını Nasıl Artırabiliriz?

Türkiye Cumhuriyetinde, Oktay Akbal’ın dediği gibi önce ekmekler bozuldu. Zaman içinde genetiği değiştirilmiş gıda maddeleri çoğaldı. Paketlenmiş gıdalara katkı maddeleri kondu. Bu operasyonlar sonuçlarını medyadan takip ediyoruz: Başta kanser olmak üzere hastalıklar arttı. Daha vahimi cinsiyet konusunda oldu. Kısırlaşmalar görüldü. Ne yazık ki bütün bunları her şey olup bittikten sonra görebiliyoruz ancak.

Ekmeklerden sonra okuma düzeni bozuldu. Kitap, dergi ve gazete okunma sayıları gittikçe düştü. Tabii blog okumaları da. Birçok sosyal medyada yazma sınırı getirildi. 200 karaktere kadar inen sınırlamalar var...

Bazılar diyor ki (Çok kişinin kanaati aynı olduğu için isim vermeyi gereksiz görüyoruz.) 10 seneye varmaz kitap mitap kalmaz.

Bu ne demek? Beynin kısırlaşması demek. Biz zaten düşünmenin ne olduğunu bile bilmeyen bir toplumuz, bir de bu bakımdan kısırlaşırsak vay halimize.

Kısaca bir okuma yazma seferberliği açmak gerek. Videolar elbette ki güzel. Sosyal medyada binlerce kişiye mesaj atmak da güzel. Ama bir yandan da bilgilerimizi paylaşma görevimiz olduğunu unutmamak gerekir. İşte mesele bu...

 Bloglarda okuyucu sayılarını artırmak için sizce ne yapmalı? Cevaplarımızı OKU bloğunun ilgili sayfasına yazarsanız memnun oluruz. Hem tüm cevaplar bir arada değerlendirilebilir, hem de birbirimizi daha iyi anlar, daha iyi tanımış oluruz.

İyi günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...

Sabahattin Gencal, Emekli Öğretmen,

Çekmeköy-İstanbul, 13. 09. 2024.

 


 

 


6.9.24

S. Gencal'dan SAGEN Yazarlar Grubu Üyelerine Tarihi Bir Mektup

 



             Merhaba,

Sabahattin Gencal’dan size bir uzun mektup var.

Bu TARİHİ mektubu ayrıntılarıyla inceleyip okursak Gencal’ın, “İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA HAKKI” adlı kolektif yazılması planlanan kitabın oluşturulması için adeta SEFERBERLİK  ilan ettiğini anlarız.

ELİ KALEM TUTANLARIN İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA SEFERBERLİĞİNE  etkin olarak katılacaklarını umuyoruz.

Bu görev bireysel ya da toplumsal görevin üstünde bir İNSAN OLMA ya da İNSANLIK görevidir.

Sabahattin Gencal, 03. 09. 2024

*

 

SAGEN Yazarlar Grubu Üyelerine                                               03. 09. 2024

Merhaba Değerli Arkadaşım / Kardeşim …

Okumaya başladığınız bu metin SAGEN yazarlar grubu üyelerine gönderilen ortak metindir. Aslında şahsınıza özel yazmak isterdim; gönlünüze girmek ve beyin nöronlarınızı titretecek bir mektup. Hem de tedavülden kalkan o eski dediğimiz mektuplardan. Öylesine saf/temiz ve doğal, öylesine içten/samimi ve iyi niyetli bir mektup. Ancak yazmaya gücüm yetmiyor. Ama inanıyorum ki bu metni de, içimden geçenleri hayal ederek ve sevgilerimi/ saygılarımı kabul ederek okursunuz. İşinize gelmezse okumayınız.

Affedersiniz, sözümü geri aldım. Ne demek okumayınız. Aydın dediğin olumlu bulduklarını da olumsuz bulduklarını okur. Okur ki toplumu aydınlatabilsin.

O halde okuyoruz değil mi? “OKU OKU YAZ, YAZ YAZ OKU” bizim zamanımızda alfabeler böyle başlardı – UYU UYU YAT, YAT YAT UYU- da vardı; ama hepsi yanlış yorumlandı, yanlış algılandı…

Okumaya başlıyoruz:

Rahatsızlığımdan ötürü SAGEN Yazarlar Grubu Sayfası bir müddet NADASA kaldı.

Yeni başlangıç coşkusuyla HEP BERABER bir kitap oluşturmayı düşündüm/ düşünüyorum. Adını İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA HAKKI koydum.

Bu adı koymamın nedenini, görsel ve yazılı medyada çıkan son zamanların haberlerini hatırlayanlar hemen anlayacaktır:  Bakıyorsunuz caniler ölüm yağdırıyor. Şimdi söyleyin, bunlar insan mı? Peki, bunlara o cüreti verenler? Sessizce seyredenler? Ya biz?

Kınamak, lanetlemek için kitap oluşturmayı düşünmüyorum. Onu zaten bizim hükümetimiz yapıyor. Yazmayı düşündüğüm kitabın amacı karınca kararınca beşeri eğitmektir. Tabii kendimizi de… Niçin? İnsan gibi insan olmak için tabii…

Herkes, insan haklarını dillerine pelesenk etmiş, başta anayasalar olmak üzere bütün kâğıtlara yazmış, nutuklarla, tebliğlerle hatırlatmalarda bulunmuş. - mış,  ­-muş.. Her neyse, bunlarla işimiz olmayacak. Bu kitapta yer vermeyeceğimiz, uygulanmayan bu metinleri önemsemiyor değiliz. Bunların yazılabilmesi için ne terler dökülmüş, siz kanlar da… diyebilirsiniz. O da apayrı bir konu.

İlk yazıyı, kendime torpil yaparak ben yazdım. Niçin mi? Derleyip düzenlediğim ve harmanlayıp özümsediğim bu yazı kovanlara petek çerçeve korlar ya işte o biçim. Arkadaşlar arasında gıyaplarında işbölümü yaptık ve her altıgeni bir arkadaşın, verdiğim konuyu yoğurarak doldurmasına karar verdim; verdik yani.

Size verdiğim, biraz ağır gibi gözüken konu aşağıdadır. Ya bu deveyi güdersin ya… demeyeceğim. Ben yazamam, derseniz de zerre kadar kınamayız. Yalnız durumu bildirirseniz iyi olur. Ama siz ne edip edip yazarsınız. Tekrar edeyim; yazacağınızdan eminim diyebilirim; çünkü size güveniyorum. (Güvenilir olmak ne güzel.)

Yazdığınızı göndermeniz için 15 gün mühlet versek nasıl olur? Hadi 20 gün olsun. (Müddet böyle uzun olursa yazılamıyor, nasılsa vakit bol deyip son güne bırakılıyor. Tabii siz öyle yapmayacaksınız.) 28 Eylüle kadar yazınızı beklerim. Hem benim doğum günümü tebrik de edersiniz. (Valla bu alışkanlığa da şaşıyorum. Güneş her gün doğmuyor mu? Peki, son nefeslerine kadar zerrece de olsa olumlu çalışanlar?)

“Ya, bu mektup mu, uzaktan eğitim mi?” demeyesiniz. Bakın mektup uzun oldu diye çerçeve yazımı göndermedim. Uzun yazılardan bıktığınızı, yakındığınızı bilmiyor değilim. Neden böyle olduğumuzu hiç düşündünüz mü? (Aslında ben de sevmiyorum uzun yazıları. Yazı dediğin, büyüklerimizin dediği gibi “Efradını cami, ağyarını mani olacak.” Öyleyse atın bu mektuptaki “ağyarları.”)

Aşağıda yazma konunuzu okuyacaksınız. Bu ifadeler sözünü ettiğim yazıdan kopyalanıp yapıştırılan ve sonuna da irdeleyiniz, tartışınız, açıklayınız vb. gibi birbirlerine yakın ifadeler var. Siz bunları “yazınız” parantezine alabilirsiniz. Bir de şunu unutmayınız: Yazınızda bu konu cümlesini sakın ha yazmayınız. (Sanki bir ödev gibi anlaşılır. Haşa bir yazara ödev vermek haddimiz değil. Yazar dediğin ödevinin bilincindedir ve konuları ancak kendi tayin eder, kendi istediği gibi yazar. Anlaşılıyor değil mi? Biz sadece bir ipucu verdik. Siz hiç bundan söz etmeden istediğiniz gibi yazabilirsiniz. Ama sakın meydanı boş bulmuş gibi yazmayın. Çevrenize bir bakının. Ayrıca, hiç, ama hiç kimseyi zerrece incitmeyin. Bir eğitmen gibi olalım.)

Yukarıda da yazdığımız gibi benim kitap formatında (13x19,5) yazdığım ve yazdıklarımdan daha fazla internet linki koyduğum yazımı isteyebilirsiniz. Ancak bu kadar da uzun olmaz ki… demeyesiniz.

Ayrıca soru da sorabilirsiniz. Bilirsek cevap veririz. Bilemezsek her zamanki gibi bilemiyoruz, deriz. (Ne hikmetse bu memlekette herkes âlim, bilmiyorum, diyenlere çok az rastlanıyor.)

Yine uzatıyor demeyin. Olacak o kadar. Düşünsenize bu mektubu da kitaba koyacağız. Yarınlarda çocuklarınıza “işte o mektup” diye gösterirsiniz ya ders olarak ya da ibret. Umarız ki ders olur. (Kendimi beğenmiş gibi mi oldum. Bu da bulaşıcı. Dikkat edin,  kibirli olmaya giden yol kendini abartılı olarak beğenmekten geçer. Gerisini biliyorsunuz; taa cehenneme kadar…)

Ha, şunu da ekleyelim. Sözünü ettiğim kitabın seçici kurullarını, editörlerini vb. sonradan tespit edeceğiz Allah (cc) izin ederse tabii. (Ama bilesiniz ki benim yazım mutlaka yerini alacaktır. Seçici kurulmuş, editörlermiş vb. onlar sizin yazılar için. Ne hayret ediyorsunuz? Bu memlekette adetler böyle değil mi?)

O eski dediğimiz mektuplarda üzerimize farz olan selâmlar başta verilirdi. Biz sonda versek kıyamet kopmaz ya…                                              

Değerli Arkadaşım/Kardeşim, selamlarımı, saygılarımı ve iyi gün dileklerimi sunarım.

“Kestane kebap, acele cevap.”

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 03. 09. 2024

*

Yazmanızı istediğimiz, beklediğimiz konu en alt satırlardadır. (İstediğiniz türde, istediğiniz anlatımla/üslupla, istediğiniz kadar yazın. VE 28 EYLÜLE KADAR BİZE ULAŞTIRIN. Facebooktaki grup hesabına yükleyin (Tabii dikkat çekmesi için albenili resim /fotoğraf da koyabilirsiniz.)

Şunu da bilin ki ben yayınlanması için hemen onay vermeyeceğim. Yazının durumuna göre oluşturacağım takvime göre yayınlayacağız. (Bu arada isterseniz başka yazılar da gönderebilirsiniz.) 11Ekimden sonra benim istediğim sıraya göre yayınlanabilir yazınız. (Yukarıda ikide bir vurguluyoruz. Bizde adet böyledir: Her şey, her şey bizim istediğimiz zamanda. KEŞKE Goethe gibi “Bir iş zamanında yapılmazsa eğer / Azalır taşımış olduğu değer.” diyebilseymişiz. Bu iş olmazsa var ya bilesiniz ki bütün kabahat sizde…)

Hoşça kalın.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy İstanbul, 03. 09. 2024

        YAZMA KONUSU...

        Konu: Sizlere ayrı olarak ulaştırılacaktır. Bunu bir öğrenci ödevi olarak değil, bir bilenin tebliğ sunması olarak düşünelim...

 

Not: Blog yazarları isterlerse Misafir Yazar olarak yazılarını gönderebilirler. Seçici kurulun kararıyla yazılar yayınlanabilir. Yayınlanmayan yazılar geri gönderilmez.